mekan öyle güzeldi ki, yoongi gözlerini alamıyordu. duvarlardaki işlemeler, ihtişamlı, kocaman avizeler, mükemmel ambiyans... namjoon'un eserleri de pek hoşuna gitmişti. beraber dolaşmaya başlayalı neredeyse on dakika olmuştu. tabloları hakkında hissettiklerini söylüyorlardı sırayla. bazen de geçen on yılda ne yaptıklarından bahsediyorlardı. yoongi, namjoon'un açıklamalarını dinlerken peri masalı dinleyen küçük çocuklar gibi büyülenmiş hissediyordu.
''bu tablo... bunu yapmam sadece dört gün sürmüştü. çok sinirli olduğumu hatırlıyorum. bak şuradaki siyahlığı görüyor musun? orası sinirlenince düşünme yetimi kaybettiğim için. şuradaki kırmızı dalga gibi olan kısım ise birden her şeye parladığımda etrafımda yanması gereken kırmızı alarm.'' hafif kıkırdayıp az önce aldığı şampanyasından bir yudum aldı. ''martın sonunda şampanya güzel gidiyor.'' namjoon'u can kulağı ile dinleyen yoongi her dediğine kafa sallıyordu. ekleyecek, söyleyecek bir şey bulamıyordu.
''şampanyayı içmesen mi? daha martın sonundayız, havalar ısınmadı. hasta olursun.'' yoongi'nin içindeki, bir şeyleri hatırlayamadığından dolayı oluşan tuhaf his sanki daha da artmıştı. üzerinden ne kadar zaman geçtiğini bile hatırlayamıyordu.
''hatırlıyor musun,'' dedi namjoon yoongi'nin dedikleri üzerine. ''yirmi iki yaşımızdayken liseden birinin doğum günü kutlaması olmuştu. mart sonuydu heralde.'' hatırladığına dair sessizce homurdanırken birden gerçekten hatırladı. ''hatta yatta olmuştu! voov, o gün çok sarhoş olmuştuk. sonra ertesi sabah uyandığımızda hala yattaydık. hem grip olmuşuz, hem başımız deli gibi ağrıyordu.''
''sarhoşken yaptıklarımız peki?'' namjoon sesli bir kahkaha patlatırken, birkaç flaş patladı. birden irkilen ikili etrafında onlara gülümseyen gazetecilerle göz göze geldiler. ''umarım manşet olmayız.'' diye sessizce namjoon'a fısıldadı. ''neyse.'' diyip sohbete devam ettiler. ''martın sonundaydık ve denizdeydik. şampanyayı hem soğuk hem de hızlıca içmiştik.'' yoongi gençlik yıllarında yaptıklarını hatırladıkça utanıyordu. ''bir de sarhoş olmuştuk ya! inanamıyorum böyle bir şey olduğuna.''
''o geceden sonra daha yakınlaşmıştık ama.'' sanki hiç ayrılmamışlardı da, eski günleri yad ediyorlarmış gibi konuşuyorlardı. yoongi tuhaf hissetti. sabahtan beri farklı farklı şeyler için tuhaf hissetmekten kendini alıkoyamıyordu. o gece sarhoşken bir şeyler olmuştu ama kimse bilmiyordu ne olduğunu. içindeki tuhaf his muhtemelen bu yüzdendi.
''o gece ne olduğunu hiç hatırlayabildin mi?'' diye sordular aynı anda. anlamsızca güldüler. sanki eğleniyorlardı. eskileri konuşuyor, namjoon'un tablolarını inceliyor ve bolca gülüyorlardı. ''niye kimse hatırlamıyor ki? hem neden kimse videoya kaydetmiyordu? ne bileyim, birinin doğum gününü kaydetmesi lazımdı bence.''
''bence bilmememiz daha iyi. ne olduğunu bilmiyoruz sonuçta.'' namjoon, bilmemeleri gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyordu ama o hatırlıyordu. o gece ne olduğunu, neden sabah uyandıklarında yatın odalarından birinde olduklarını... hatırlıyordu. o gece nasıl hissettiğini, çok fazla sarhoş olmadığını hatırlıyordu. bir yanı, yaptıklarını hatırlamadığı için üzülen yoongi'ye anlatmak istiyordu. ama ne diyeceğini kestiremiyordu. o geceyi hatırlamaması üzüyordu onu. her şeyin sarhoş oldukları için olduğunu bilmek, o zamanlar üzüldüğü tek şeydi. o gece birbirlerinin her zerresinde birbirlerini hissetmişlerdi. yoongi hatırlamıyordu, sarhoştu. ikisinin de ilki olması, o geceyi önemli kılıyordu namjoon için. ama yoongi sanıyordu ki onun ilki başka zamandı. martın sonunda, o soğuk gecede birbirlerinin olmuşlardı. sarhoş yoongi'nin arsızlaştığını o gece öğrenmişti namjoon. belki yoongi'nin bile haberi yoktu bundan. namjoon hafifçe kıkırdadı. yoongi boş boş ona bakarken namjoon toparlandı ve bir şey olmamış gibi diğer tabloya doğru yürümeye başladı.
''bu tuvali yaptığımda 27 yaşındaydım. ilk yağlı boya çalışmamdı. öncekiler hep akrilikti. yağlı boyaya geçince fark ettim ki, akrilik boya delilikmiş. kullandığım onca yağlar... yağlı boya hemen kurumadığı için renkleri tuval üzerinde karıştırmak çok kolay. özellikle portre ya da vücut çalışırken yağlı boya daha kolayıma gelmişti. bu da o vücut çalışmalarımın ilki. cinsiyet belirtmeyen bir vücut çizmeye çalışıyordum aslında. sonradan vazgeçtim ve bel altını erkek, belden yukarısını kadın vücudu yaptım. aklımdan ne geçtiğini bilmiyordum ama eleştiri alacağı kesin. bilemiyorum, sence nasıl?''
namjoon'un büyüsüne kapılıyordu yoongi. sanki ağzından çıkan her kelimede sanki başı dönüyordu. bu kadar zaman geçmişti aradan. neden hala tuhaf hissediyordu? otuzunu geçmişti bile. neden liseli aşıklar gibi hissediyordu? lise son sınıftaki gizli kaçamakları, yıl sonunda gelen sınav notları, beraber seneye olacak sınav için çalışmaya çalışmaları, çalışırken daha da artan kaçamakları... o zaman nasıl tutku dolu hissediyorsa, şu an da öyle hissediyordu. sanki yine bir kaçamak olmuştu ve bir sergiye gelmişlerdi. yaşları yetmediği için gizlice aldıkları içkiyi içiyormuş gibi hissediyordu. sanki eskiye dönmüştü bir anda. kendini silkeledi birden. neden böyle hissettiğini anlamaya çalıştı. uzun bir süreydi on yıl. neden hala ilk günki gibi aşık hissediyordu? bitirememiş miydi? hep onu mu beklemişti? evet. bir yerde, bir köşede, bir dükkanda, bir parkta hep onu beklemişti. bir yanı hala onu sevmişti. başka kimseyr bakamamıştı. nedenini hep biliyordu ama kendiyle yüzleşmeye cesareti bile yoktu. ne kadar zaman geçerse geçsin böyle kalacaktı. ne olursa olsun, kaç yıl geçerse geçsin bir yanı hep namjoon'la olacaktı. belki yoongi'nin haberi olmayacaktı bundan. bir başkasına aşık olduğunu sanacaktı. ama bir şarkı başladığında ilk aklına gelen namjoon olacaktı. belki yoongi hemen aklını dağıtmaya çalışacaktı. kaç yaşına gelirse gelsin, belki bir anda aklına gelecekti. ne yapıyordu şu an, nerede yaşıyordu, kiminle yaşıyordu? aklında bir soru olarak kalacaktı. belki araştıracaktı. hayatında neler olduğunu öğrendiğinde belki sadece görünen kısımla kalacaktı. belki o güzel, başarılı hayatın ardında kalan adamı göremeyecekti. üstünü örtmeye çalıştığı duygularını tablolarına saklayan bir ressamın hayatını öğrenecekti. ama hiçbir zaman fark etmeyecekti belki de. kendisi gibi namjoon'un da unutamadığını. kendisi gibi namjoon'un da beklediğini. belki birbirlerini son gördükleri o köşede, birbirlerini son kez öptükleri o durakta yeniden karşılaşmayı namjoon'un da kendisi kadar istediğini fark etmeyecekti. on, yirmi, otuz... kaç yıl geçse unutabilirlerdi? unutabilirler miydi?
''yoongi?'' namjoon birkaç kez seslenmenin ardından yoongi'yi kendine getirmişti. ''sen ne düşünüyorsun?'' yoongi namjoon'a kısa bir süre baktı. gözleri ne kadar da güzeldi. ortamın ışıkları gözlerinde birikmişti ve öyle güzel görünüyordu ki... sanki bir galaksi vardı da, yoongi o galaksinin içinde kaybolmuştu. yoongi, namjoon'un galaksisinin içinde kayboluyordu.
''ne mi düşünüyorum? seni ne kadar özlediğimi sanırım.'' yanlış anlamıştı. namjoon'un sorusunu yanlış anlamıştı. ama belki o yanlış anlama bir şeyleri kolaylaştırmıştı. tabloları boşverip kendilerinden konuştular. on yıldır görüşmemişlerdi ve tablo mu konuşacaklardı sadece? hayır. bu günlere gelmesine yardımcı olan şeyleri anlattı namjoon. insanların etkilerini, tuhaf deneyimlerini, ilk tablosunu beş kuruşa sattığını anlattı. sonra yoongi anlatmaya başladı. tıp fakültesini kazandığını, fakültede edindiği birkaç arkadaşını, orada yaşadığı birkaç komik anıyı anlattı. sonra uzmanlık alanını söyledi. ortopedist. namjoon duyunca şaşırdı. birkaç gündür tanıdıklarına iyi bir ortopedist tanıyıp tanımadıklarını sorup durduğunu söyledi. sonra da şunu ekledi: ''en iyisi ayağıma gelmiş.''
aman aman. bu bölüm bana biraz fazla ağır geldi. umarım beğenmişsinizdir 👨🏻🎨🌈
![](https://img.wattpad.com/cover/233860878-288-k396527.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
martın sonunda şampanya ✓
Фанфикyoongi uzun zaman önce ayrıldığı ve hala unutamadığı eski sevgilisi namjoon'un resim sergisine gider. 100820-041020