i thought you wouldn't know

662 78 15
                                    

neredeyse mart bitmişti. gebe kalmış kedilerin sokaklarda dolaştığı sıralarda  yoongi kedileri izleyerek caddeye gidiyordu. aklı olmayan kediler bile, yavruları doğduktan sonra onları çöpe atmıyordu. onları besliyordu, emziriyordu, bulduğu yemekleri onlara getiriyordu. insanlar bile böyle olamıyordu. kimisi kürtaj ile aldırıyordu. kimisi doğduktan sonra kiliseye, çöpe bırakıyordu. yetimhaneye bırakanlar da vardı. neden bıraktıklarını anlamazdı yoongi. madem bakmayacaksın, bakamayaksın, o zaman neden yapıyorsun? dikkat etsene.

namjoon sonunda sergisini açmıştı. birkaç arkadaşının yardımıyla tabloları yerleştirmişlerdi. deneme amaçlı yaptığı birkaç heykel çalışmasını da depoda bulduğu büstlerin üzerine yerleştirdi. kendi yorumuyla yaptığı apollon ve afrodit heykellerini en dikkat çekici tablolarının arasına koymuştu. bir heykeli de vardı ki, bunu kim sorarsa sorsun açıklamayacaktı. çok eski bir tanrı diyecekti. belki, ışığın ve sanatın tanrısı apollon'un bile yanında sönük kalacağı biri diyecekti. belki sadece kafamdan uydurduğum bir yüz derdi.

yoongi yavaş yavaş yürüyordu. her an fikrinden vazgeçebilir gibiydi. instagramda karşısına çıkan reklam, hazırlanıp evden çıkmasına neden olmuştu. kim namjoon'un resim sergisi açılışı. sabah saat yedideydi. ya yavaş yürüyerek geç kalacaktı. ya da fikrini değiştirip hemen hastahaneye gidecekti. sergiye giderse işe geç kalacaktı. bir an durdu. sergiye gitmek için kendince bahaneler arıyordu. telefonunu çıkartıp hastahaneyi aradı. ilk randevulu hasta ne zaman gelecek diye sordu. bugünün tek hastası varmış ve gelmesine dört saat varmış. yoongi rahatlamıştı. adımlarını hızlandırdı. açılışa yetişmek için miydi bu hızı? yoksa namjoon'u uzun zaman sonra ilk defa görmek için mi?

serginin olduğu binanın önünde durdu ve biraz inceledi. eski zamanlardan kalmış bir bina izlenimi veriyordu. dış cephesinde beyaz ve altın renkleri çoğunluktaydı. büyük ve uzun bir bina değildi. küçük, iki katlı bir yerdi. önceden bu binada olan birkaç sergi aklına geldi. çok ünlü sanatçıların sergileriydi. namjoon'un böyle bir yerde sergi açması gerçekten onu mutlu ediyordu. onun bir gün çok ünlü bir sanatçı olabileceğini biliyordu yoongi. önceden hep derdi. bir gün çok ünlü olacaksın, derdi. namjoon kabul etmezdi. aslında kendisini pek yetenekli bulmazdı. aptalsın, derdi namjoon'un dediklerinden sonra yoongi. bu kadar mütevazı olma diye öğütler de verirdi. bir gün o öğütleri dinledi namjoon. ama yoongi'nin haberi olmadı.

yoongi sonunda içeri girdiğinde ilk başta etrafa biraz göz gezdirdi. tablolar doğru ve iyi aydınlatma sayesinde girişten bile dikkat çekiyordu. beyaz ışık, renklerin doğru ve canlı durmasını sağlıyordu fakat gözleri de biraz yoruyordu. yoongi'nin gözleri bir yandan da namjoon'u arıyordu. uzun zaman olmuştu görmeyeli ve nasıl birisi olduğunu kestiremiyordu.tipini biliyordu tabii ki ama kişiliği değişmiş miydi? bilemiyordu. eski namjoon olarak kalması imkansızdı zaten. on yıl geçmişti aradan. bir çocuk doğmuş, ortaokula başlamıştı bile.

içeriye göz gezdirirken yanına tepsi ile biri geldi. ortalama boylarda, kestane saçlı, güzel yüzlü bir adamdı. yüzündeki hoş gülümsemesi ile yoongi'ye baktı. ''hoşgeldiniz efendim. ikramlarımızdan ister misiniz?'' yoongi tepsideki şampanya bardaklarına ve küçük tatlıya benzeyen şeylere bir göz geçirdi. en sevdiği kurabiye ona göz kırpınca bir tane kurabiyeden aldı. ''şampanya da alınız, efendim.'' adamın dediklerinden sonra bekletmeden bir bardağa uzandı. adam yine o hoş gülümsemesi ile diğer gelenlerin yanına yöneldiğinde, yoongi de içeriye doğru yavaş adımlar attı. uzun zamandır yemediği kurabiyesi ve şampanyası, ona eskilerden bir zamanı hatırlatır gibi olmuştu. sanki rüzgarlı bir günde yine bu ikisini yiyordu. tam hatırlayamadığı için tuhaf hissetti.

gözleri hala namjoon'u arıyordu. içerisi biraz kalabalıktı ve insanların yüzlerini ayırt etmekte zorlanıyordu. maske takanlar vardı. maske takanlar muhtemelen ünlü ressamlardır, diye düşünmeden edemedi. ama namjoon da takmış olabilir miydi? ama neden taksın ki? onun sergisi zaten. yoongi kendi kendine sorup cevapladığı sıralarda gözü birine takıldı.

sarımsı beyazımsı saçları parlaklığını yitirmişti. yoongi birden, namjoon'un önceki saç rengini hatırladı. açık mavimsi, hoş bir renkti ama akmıştı. sürekli saçlarının renginin değiştiğini biliyordu yoongi. sosyal medya hesaplarından bazen bakıyordu. yıpranmış saçları fotoğraflarda belli değildi belki ama uzaktan bakınca bile belli oluyordu. boyu da epey uzamıştı. on yıl geçmişti tabii. yoongi de biraz uzamıştı ama birazdı. birkaç santim belki de. namjoon'a oranla boyu hala kısaydı.

namjoon ile yoongi göz göze geldiğinde ikiside bir titreme hissetti bedenlerinde. uzun zamandır bu anı bekliyorlardı ama ikiside bir adım atmamıştı. namjoon yanında konuştuğu adamdan özür dileyip yavaşça yoongi'ye doğru yürüdü. yoongi olduğu yerde kalmıştı. elindeki bardağı zor tutuyordu. namjoon sonunda yoongi'nin yanına geldiğinde birbirlerini incelediler bir süre. namjoon yakından daha kusursuz görünüyordu yoongi için. namjoon ise yoongi'de bir değişiklik seziyordu ama bulamamıştı bir türlü. namjoon'un çatık kaşları kısa bir süre içinde düzeldi. gözlüklerini çıkarmıştı yoongi. ancak şimdi fark edebilmişti.

''hoşgeldin.'' dedi namjoon uzun bakışmaların ardından. ''haberin olmaz diye düşünmüştüm.''

''on beş dakika önceye kadar yoktu.'' hafif bir kıkırdama dediklerine eşlik ederken namjoon ne diyeceğini bilemedi. sessizce gülmesi hiç değişmemişti. başını aşağı yukarı sallayıp, anladığını belli etti. yoongi bardağı diğer eline aldı. biraz üşümüştü. kısa bir sessizliğin ardından  ''martın sonunda şampanya...'' diye devam etti. ''sevdiğin kurabiyeden koydurmuştum tepsiye. gördün mü?'' yoongi bir an için şaşkınlıkla ona baktı. sevdiğin kurabiyeden... iki kelime aklında döndü, durdu. sevdiğin kurabiyeden. ''yoongi?''

''ha, evet. gördüm, gördüm. unutmamışsın.'' yoongi tatlı bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. sevdiği kurabiyeyi unutmaması, gelmeyeceğini düşündüğü halde ikramların arasına koyması... sabah sabah öyle mutlu olmuştu ki... ''sergiyi gezmeye vaktin var mı?'' namjoon'a bakıp cevap verdi. ''bolca vaktim var.''

yoongi ve namjoon'u böyle hayal edebilirsiniz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yoongi ve namjoon'u böyle hayal edebilirsiniz.

bu kitabı yazarken nedense bir şeyleri uzun uzun anlatasım geliyor. yazarken en derinlerimden şeyler ekliyorum bazı yerlere. umarım beğenirsiniz, iyi günler <3

martın sonunda şampanya ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin