1. BÖLÜM: DOĞUŞ KİLİSESİ

22 6 11
                                    

Güneşin tam tepede olduğu öğle saatlerinde, İsrail kesinlikle sıcakla kavruluyordu. Yeruşalim’in dar sokaklarındaki asfaltlarından bile buharlar yükseliyordu. Uzun beyaz elbiseli kadın, elini epeyce şişkin karnına koyarak zorlukla yürüyordu. Arkasında bir gölge gibi kendini takip eden, siyah cübbeli adamı dahi farketmeden. Sokağın bitimindeki açık alana çıktı. Karşısındaki duvara doğru yürüyerek, önüne geldiğinde elini duvara koyup çöktü. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bitap düşene kadar, saatlerce. Zaman epey ilerledi, akşam saatleri olmuş ve hava kararmaya başlamıştı. Kadın aniden inlemeye başladı. Belli ki sancısı başlamıştı. O sırada gökten bir ışık huzmesiyle birlikte büyük kanatları olan bir şey kadına doğru süzülerek yere indi. Pırıl pırıl parlayan bu atı gördüğünde kadın, zorla doğrularak üstüne bindi. At yere ayaklarıyla üç kez vurduktan sonra kişneyerek tekrar havalandı. Bunu gören siyah cübbeli adam ise kendi simsiyah atına binerek sürmeye başladı. Taaki Beytüllahim'deki bir kilisenin kapısına varana kadar. Kapı önüne geldiğinde çığlıklar kulaklarını tırmalıyordu. Bir süre orada bekleyerek gökyüzünü izledi. Karanlık semada o gece çok güçlü bir ışıkla parlayan yıldızı gördüğünde gülümsedi. Bir anlık sessizliği bebek ağlaması böldü. Adam heyecanla içeri girdi.
Tam ortadaki uzun mermerin üstünde, üstü çarşafla örtülmüş yarı baygın şekilde yatan kadın ile, yanında beyaz saçlarını sımsıkı topuz yapmış ve adamla aynı şekilde uzun siyah cübbe giymiş kadın, kucağında bir battaniyeye sardığı bebekle dikiliyordu.

Adama bakarak:
- "Merhaba Christian, tam zamanında." dedi.

Adam, bebeği kadının kucağından alarak bir süre hafif bir gülümseme ile ona baktı. Fakat sonra aniden kaşları çatıldı.

  Kükrercesine:
- "Ama bu bir kız, mümkün değil! Kehanete göre..." derken kadın araya girerek,

-"Evet kehanete göre erkek olmalıydı. Ama kehanetler yanılabilir Christian." dedi.

Adam elinde bebekle bir kaç kez volta attıktan sonra gerginlikle bebeğin kulağına eğilerek:

-"Peki, hoşgeldin Yggdrasil." dedi.

Kadına dönerek :

-"Tam on yıl sonra, söyle ona - başı ile yatan kadını işaret ederek - tekrar görüşeceğiz."

Bebeği tekrar kadının kucağına bırakıp arkasını döndü ve kapı arkasından gürültüyle çarptı. Siyah atına binip hızla ilerlerken siyah cübbesinin önü rüzgarla iki yana açılıyor ve görünen kırmızı astar gecede parlayarak dalgalanıyordu. Kafası epey karışmıştı ve burnundan soluyordu. Atın ayak sesleri aniden kesildi. Christian, durup arkasındaki kiliseye dalgın gözlerle baktı.

-"Her nasılsa, Doğuş Kilisesi, yeniden..." diye fısıldayıp tekrar atı sürmeye devam etti.

Kucağındaki bebekle, kilisenin küçük penceresinden adamın gidişini izleyen kadın, gittiğinden emin olduktan sonra:

-"Gelebilirsin Nost." diye seslendi.

Arka taraftaki kapı açıldı ve içeri uzun sakallı, modern giyimli bir adam girdi.

Kadın:

- "Fransa'dan buraya kadar benim için geldin sevgili dostum. Sana minnettarım. Hallettin değil mi?" dedi.

Ses telleri yokmuş gibi konuşan adam:

- "Bu kehanet benimdi. Sende benim için değerlisin. Rica ederim. Merak etme, hallettim." dedi.

Kadın :

- "Lütfen, biraz dinlen. İyi geceler."

Adam odaya yönelirken bir an duraksadı ve dalgın bir şekilde :

- "Son bir şey, sabah öleceğim." dedi ve odaya girdi.

Kadınsa şaşkınlıkla kalakaldı. O sırada kendine gelen diğer kadın, bebeği kucağına aldı.

-"İyi misin?"

Kadın sustu ve sandalyeye oturdu. Pencereden dışarıyı izlemeye başladı.

-"Maria, sen iyi misin peki?" diyebildi güçlükle.

Doğum yapan kadın,

- "Evet." dedi ve elini sandalyeye oturan kadının omzuna koyarak,

- "Gitme vakti, herşey için teşekkür ederim. Ona iletmeni istiyorum. Bu kıza iyi bakacağım ve lütfen sizde..." dedi hüzünlü bir sesle. Sustu.

  Kadın zoraki gülümseyerek, omzundaki ele dokundu. Ve Maria sessizce çıktı.

  Bebek Yggdrasil, Doğuş kilisesinin kapısından hayata çıkmıştı. Yeni doğan bir bebeğin ilk nefesini aldığındaki zaman gibi ağlayarak...

Sabahın ilk saatleriydi. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Kadın kalktı ve adamın olduğu odaya girdi sessizce.  Adam kıyafetleriyle yatakta put gibi yatıyordu. Dudakları mosmor olmuştu. Ellerini birleştirdi göğsünün üstünde ise bir kağıt tutuyordu.

Kadın kağıdı aldı.

" Kim ki bulduğunda mezarı açarsa ve açtığı bu mezarı hemen kapatmazsa, lanet onu bulacak ve nedenini kimse bilmeyecek."

Kağıtta yazılı olan bunlardı. Kadın ürperdi ve "-Son kehanetin kendi ölümünle miydi?" diye fısıldadı.
Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.

Ahşap masaya oturdu ve bir mektup yazmaya başladı.

     Cordeliers Kilisesi yetkilisine,
   Sevgili dostum Nost yanıma geldiğinde son kehanetini kendi ölümü olarak gece saatlerinde ortaya atmış ve sabahına ise hayata gözlerini yummuş vaziyette tarafımca bulunmuştur. İçimde duyduğum hüznü size tarif edemem. Yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Bıraktığı notu, bu mektubumla birlikte size iletiyorum. Sevgili dostumun bedenini de.. Ve kıymetli Nost'un kilisenizde onurlu bir şekilde, dimdik ayakta duruyormuş vaziyette defnedilmesini rica ediyorum.
                                      Helena MCEagles,
                                              Saygılar.

Nost'un notunu ve kendisinin yazdığı mektubu zarfa koyduktan sonra adamın yanına giderek elini tuttu.
-"Hoşçakal." diyebildi fısıltıyla ve kiliseden çıktı.

İleride duran at arabasına işaret etti. Araba geldi. Kilisede bulunan bir tabuta bedeni yetleştirildi ve zarfı tabutun içine koydu. Araba hareket ederken yaşlı gözlerle sessizce uzun uzun baktı.

  O gece doğum ve ölüm aynı yerde yaşanmıştı. Nost'un cenazesi giderken Kilisenin kapısından yeni bir hayata yolculuk yapmak adına çıkan bir diğerinin Nost olduğunu düşünüyordu. Sevgili dostundan geriye kalan, kehanet günlüğünü yanına alarak, onu uğurladıktan sonra gözden kayboldu.

KADİM MİRASÇILAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin