Yine bir gece yarısı yatağına uzanmış elinde tuttuğu çizgi romanın sayfalarını çeviriyordu Baekhyun.
Gökyüzü ve yeryüzünün bir olduğu efsanede, her biri birbirinden farklı özel güç veren sekiz kutsal ağaç İlyapolis adı verilen tapınağı çevrelemekteydi. Ağaçlar özel güçlerini Orion adasında yaşayan insanlara aktararak klanları oluştururdu. Sekiz ağaç, sekiz özel güç, sekiz klan… Klanları oluşturan ağaçlar kutsal kabul edilir, yılın belirli zamanları tüm klanlar kendi ağaçlarına hediyeler sunar, kendilerine verilen özel güçleri doğru yolda kullanacaklarına dair yemin ederlerdi.
Tapınak bekçileri Tian Long, Fu Zang Long, Di Long, Shen Long kadim güçler tarafından yaratılmış yarı insan yarı ejderhalardı. Birtakım tanrısal güçlere sahiplerdi. Bu yüzden onlara yapılan tek bir yanlış tapınağa veyahut tanrıya hakaret sayılırdı ve cezası kesinlikle ölümdü. İçlerinden en saygın ve en zeki olanı Tian Long tapınağın baş koruyucusuydu.
Baekhyun biraz daha göz gezdirdikten sonra en sevdiği sayfaya geldi. Burası kesinlikle onun favorisiydi.
“Klanlar,” diye mırıldandı. Parmakları sayfadaki tapınak resminin üzerinde dolaşıyordu. Etrafında çevrilmiş olan sekiz ağaca baktı. Ağaçların kovuklarına çizilmiş semboller hâlâ onu heyecanlandırıyordu. Her okuyuşunda daha çok artıyor gibiydi bu heyecan. İşaret parmağını ilk sembole koydu ve gözlerini kapattı. Ağacın kabuklarını, sembollerin oluşturduğu girinti ve çıkıntıları… Sanki hissediyormuş gibiydi.
“Bir rüzgârgülü. Rüzgâr klanı.” Parmağı bir diğer ağaca geçti.
“Su damlası. Su klanı. Dışı üçgen, içinde bir göz. Bu Işınlanma. Unicorn, iyileştiriciler.” Gözleri kapalı hepsini saymaya devam etti. “Buz, toprak, şimşek ve,” Bir anlığına susuverdi. Onu en çok etkileyen ağaçtı bu. “Ateş,” diye mırıldandı. “Sadece ateş.”
Karnı guruldamaya başlayınca çizgi romanı yatağının üzerine bırakarak mutfağa indi. Uykusuzdu ama uyuyamıyordu. Kendini pek iyi hissetmiyordu. Son günlerde onu derinden etkileyen bir şeyler vardı ama henüz ne olduğunu çözmemişti. Akşamdan kalma pizza kutusuyla beraber dolaptan bir cin kaptı kendine. Yarın büyük bir iş görüşmesine gidecek olmasına rağmen içkiden vazgeçememişti. Ne de olsa Arthur yanında olacaktı. Pekâla idare edebilirdi.
Pizzasından kocaman bir ısırık alıp devam etti. Birkaç sayfa daha geçmişti. Şimdi sıra o gecedeydi.
Gökyüzüne yüz yılda bir gecede hakîm olan Asa Kuyruklu Yıldızı’nın geçtiği vakit doğacak çocuk, yeni bir özel güç getirir, İlyapolis’in çevresine yeni bir ağaç eklenirdi. Bugün dokuzuncu klanın oluşumu kutlanacaktı Orion’da. O gece Orion’ un ileri gelen ejderhaları; Tian Long, Fu Zang Long, Di Long, Shen Long sekiz ağaç ile çevrilmiş olan tapınakları İlyapolis’de doğacak çocuk için ön ayini gerçekleştiriyorlardı. Doğuma dakikalar kalmış olması gerekiyordu. Çünkü Asa Kuyruklu Yıldızı dakikalar içerisinde İlyapolis’in tam üzerinden geçecekti.
Doğum gerçekleşmiş, yıldız İlyapolis’i geride bırakarak yoluna devam etmişti. Fakat ortada bir sorun vardı. Köklerinden doğması gereken ağacın yeri bomboştu. Ejderhalar dahi bunun ne anlama geldiğini bilmiyorlardı.
“İki çocuk,” tapınağın dışında toplanan halktan biri avazı çıktığı kadar bağırıyordu. “İki çocuk.” Ejderhalar olayı anlamak için dışarı çıktılar. Herkes fısıltılarla birbirlerine bir şeyler mırıldanıyordu. Klanlar ilk defa bu kadar endişeliydi.
Tian Long iki çocuğun ne anlama geldiğini sorduğunda bağıran adam arkasında duran kadını gösterdi. Elinde bir bebek tutuyordu.
“Lanetlendik, “ diye bağırdı içlerinden biri delirmişçesine. Korku dolu zihinler onu onayladı Ardından her kafadan bir ses çıktı. O kadar ileri gitmişlerdi ki anne ve bebeğin ölmesi gerektiğini düşünenler bile olmuştu.
Korkularının nedeni bunu daha önce de yaşamış olmalarıydı. Uzun yıllar önce iki çocuk dünyaya gelmişti. Bunlardan bir tanesi Orion’a kötülük getirmişti. Ejderhalar olmasaydı belki de Orion çoktan yok olacaktı. Fakat şuan ki durum biraz garipti. Ağaç hiç oluşmamıştı. Belki de çocuklar özel güçlere sahip değillerdi. Ama bu Orion için imkansız bir şeydi.
Üç ejder ikinci çocuğun lanetli olduğunu düşündüler. Eğer lanetli olan çocuk öldürülmezse, Tanrı üzerlerine felaket yağdıracaktı, sekiz yüz yıl önce yaşanıldığı gibi. Fakat Tian Long böyle düşünmüyordu. İçinde bir yerlerde, ikinci çocuğu koruması gerektiğini düşündüğü bir his dolaşıyordu. Öyle de oldu.
Çoktan sarhoş olmuştu Baekhyun. Gözleri yavaşça kapanırken çizgi romanda elinden kaymıştı. Baekhyun bölümün geri kalanını zihninde canlandıracak kadar iyi biliyordu.
Halk felaket konusunda yanılmamıştı. Orion o gün dünyalılar tarafından keşfedilmiş ve istilaya uğramıştı. Şaşkına uğrayan klanlar insanlara tarafından vahşice katledilirken özel güçlerini dahi kullanabilme fırsatı yakalayamamışlardı. Gökyüzünde beliren bir araç, tüm evleri yaktı. Orionlular bu gelen felaketin bir uzaylı istilası olduğuna eminlerdi.
Son nefeslerine kadar savaşan İlyapolis’in bekçileri Fu Zang Long, Di Long, Shen Long’un o gece külleri Oriona’a dökülmüş, dokuzuncu klanı oluşturacak çocuk uzaylılar tarafından kaçırılmıştı. Lanetli çocuğu seçen Tian Long’dan asla haber alınamamış, beraberinde çocukta ortadan kaybolmuştu.
Geriye sekiz klanın her birinden bir çocuk kalmıştı. Sekiz küçük çocuk. Soyunun son sekiz özel gücü; Exo.
“Exo,” diye mırıldandı Baekhyun. Onlarla beraber büyümüştü. Son hallerini canlandırdı Baekhyun kafasında. Babasının en son çıkardığı baskıdaki hallerini. Aklına ilk gelen ateş klanından Chanyeol oldu. Hayal kurarken her zaman ilk aklına gelen kişi. Yakışıklı denince kafasında tasvir ettiği tek yüz. Baekhyun bir çizime aşık olmuştu. Bunu kabullenmesi ise yıllarını almıştı.
Sonunda uykuya teslim olmuştu. Bu gece lanetli çocuğa ne olduğunu düşünemeyecek kadar sarhoştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION /chanbaek
FantasyKorku Orion'a ayak basmıştı. Orion artık yalnız değildi. Çok değil yarım saat önce Orion adasında tam yedi kişi kaybolmuştu. Adada geriye kalan tek kişi, Chanyeol, saklandığı yer altı tapınağında olaylara anlam vermeye çalışırken adadaki yabancıla...