[X] -8

191 19 2
                                    

Gövdesine yaslandığım ağacın geniş yaprakları beni yağan yağmurdan biraz olsun koruyabiliyordu, saatler önce çoktan sırılsıklam olmuş bedenim ise soğuktan tir tir titriyordu. Başım ağrıyordu. Havanın soğukluğu başımı daha kötü hale getiriyor, ağlamamak için kendimi tutmaya çalışmam ise beynimi adeta zonklatıyordu. Burnumu çektim. Titrek ellerimle gözlerimi sildim. Güneş doğmaya başlayalı biraz vakit geçmişti, hava hala tamamen aydınlık sayılmazdı ama etrafımı geceleyin gördüğümden çok daha net görebiliyordum. Bir anlamı yoktu gerçi, burada ya hastalıktan ya da açlıktan ve susuzluktan ölecektim.

Belki de hava kararana dek hayatta kalmayı başaracak ve bu kez kurtlara yem olacaktım.

Sessizce hıçkırmaya başlarken hala vahşi hayvanların beni duyabileceğinden korkuyordum, ellerimle ağzımı kapatmaya çalışıyordum ama içimde tutmaya çalıştığım hıçkırıklarımın sesi yine de ormanda yayılıyordu. Neyse ki yağmurun sesi çok fazla, diye düşündüm. Bardaktan boşanırcasına yağıyordu yağmur ve bu durum saatlerdir böyleydi.

Geçirdiğim korkunç gecenin ardından yeniden hışırtılar duyduğumda titrek ellerimi ağzıma ve burnuma telaşla kapattım, ağlamam bir anlık korkuyla aniden durmuştu fakat hemen ardından ölmek üzere olduğum düşüncesiyle gözyaşlarımı yeniden serbest bıraktım.

"Hey."

Omzuma dokunan eli hissettiğim anda var gücümle çığlık attım ve oturduğum yerde geriye doğru kaçmaya çalıştım, o kadar büyük bir korku içerisindeydim ki vücudumun hareketlerini kontrol eden ben değil gibiydim. Bilincim kapalı gibiydi. Bana dokunan kişinin bir insan olduğunu fark edebilmem için onu dakikalar boyunca süzmem ve bilincimi toparlamam gerekti. Sonunda tehlikede olmadığımı fark ettiğimde ise yeniden nefes almaya başladım.

Kalbimde hissettiğim sıkışmayı, elimi göğsüme bastırarak azaltmaya çalıştığım sırada karşımda beni izleyen Changkyun telaşlanmış gibiydi. "İyi misin? Korkutmak istemedim..."

Heyecanıma engel olamayarak ayağa kalktım, Changkyun'un kıyafetlerinden sıkıca tuttum ve sesim hıçkırıklarım yüzünden devamlı kesilmesine rağmen bağırarak ona kendimi duyurmaya çalıştım. "Çıkar beni buradan, yalvarırım!"

Changkyun bana kıyasla oldukça sakin davranarak bileklerimden tuttuğunda ve ellerimi kıyafetlerinden ayırdığında yüz ifadesinde soğuk bir durgunluk seziyordum. 'Sana yardım etmeyeceğim, git başımdan.' Demek istercesine soğuk bakıyordu Changkyun.

"Changkyun! Lütfen! Çıkalım buradan, gidelim hemen!" Hıçkırıklarıma rağmen anlaşılabilirdi kelimelerim, delicesine bağırıyordum. "Yardım et..."

Bana cevap vermesini beklediğim süre boyunca, suratımın sıcaktan adeta kaynadığını fark edebileceğim kadar vaktim olmuştu. Bileklerimden tutarken yere düşürdüğü çantamı görebilecek kadar, kıyafetlerinin benimkinden çok daha berbat bir halde olduğunu görebilecek kadar, boynunun kuru kan lekeleriyle kaplı olduğunu görebilecek kadar ve yüzümdeki sıcaklığın sebebinin gözyaşlarım olduğunu fark edip sakinleşebilecek kadar; bütün bunları anlayabilecek ve bilincimi toparlayabilecek kadar çok vaktim olmuştu Changkyun suratımı izlerken.

Ve her şeyi anladıktan sonra suratına yeniden baktığımda onun soğuk değil, yorgun ve benim için bir o kadar üzgün olduğunu gördüm. Muhtemelen aklımı kaçırdığımı düşünüyordu ki, kaçırmak üzereydim de.

Ancak zamanında yetişebilmişti ve önemli olan da buydu.

Bileklerimi Changkyun'un ellerinden kurtarıp hala yağmakta olan yağmura rağmen ellerimin tersiyle gözlerimi sildim. Yavaşça arkamı dönüp ağacın yapraklarının altına yeniden girerken pişmanlıkla mırıldanıyordum. "Özür dilerim, öyle çıkışmak istemedim..." Ağacın gövdesine yaslanarak oturdum ve Changkyun'un yanıma gelmesini bekledim.

werewolf: im changkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin