[X] -4

173 16 15
                                    


Nihayet tamamen açık bir zihinle uyandım, kendimi bu kadar ayık hissetmemin nedeni gördüğüm kabustu.

Odadaki tek aydınlık malikanenin bahçesindeki ışıklandırmadan kaynaklıydı. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ancak tıpkı dün gece olduğu gibi, malikanede yankılanan kavga seslerini duyuyordum.

Yataktan kalktım, vücudum hala güçsüzdü ancak bir süre yürüyebilecek kadar kendimde olduğuma inanıyordum. Odanın kapısına yaklaştım, alt kattan gelen seslere kulak kesildim. Bağıran Changkyun'du. "Sana gördüm diyorum Wonshik, vücudu yaralarla dolu! Ona bildiğin eziyet ediyorlar, dans yeteneğini kullanıyorlar." Benden bahsediyordu.

Ardından duyduğum ses Yejun'a aitti. "Üstüne gitme Wonshik, durumu iyice kötüleştiriyorsun. Git ve Chul'ü eve getir, Changkyun'a ben sahip çıkarım." Yejun konuşmayı yeni bitirmişti ki benim kulaklarımı dahi acıtan bir gürültü koptu, bir şeylerin paramparça olduğundan emindim.

Wonshik'in sesi olabildiğince yüksekti. "Hah! Sahip çıkacaksın, öyle mi?" Kapıyı açtığımda sesler artık daha netti. "Yardımım olmadan hayatta bile kalamazsın!"

Bir gürültü daha koptuğu sırada koşarak koridoru geçiyordum. Attığım her adımda sızlayan bacaklarım adrenalinden güç bulmasa yığılıp kalacaktım, aşağı inmem gerekiyordu.

Yanlarına inmem gerekiyordu, orada neler döndüğü ve Changkyun'un vücudumdaki yaraları nasıl öğrendiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ancak Changkyun iyi durumda değildi ve ben yanında olmalıydım. Benim için yaptığı bütün iyiliklere karşılık en azından bunu yapmalıydım.

Merdivenleri hızlıca ve ses çıkarıyor oluşumu umursamaksızın inip seslerin geldiği geniş salonun ortasına kendimi attığımda karşılaştığım görüntüyle öylece kalakaldım. Wonshik ve Yejun'un birer koluna yapıştıkları Changkyun, adeta griydi. Teni o kadar solgundu ki bir ölü kadar cansız gözüküyordu, ancak buna rağmen bütün vücudunda belirgin bir şekilde ortaya çıkmış olan damarlar gücünden korkmam için yeterliydi. Zaten paramparça edilmiş eşyalarla dolu olan odada Wonshik ve Yejun tarafından yerde zorlukla tutuluyor olduğunu görmem, oraya bir adım daha yaklaşmaktan korkmam için yeterliydi.

"Sinirlenince biraz aşırıya kaçıyor da..." Yejun'un zorlukla tamamladığı sözleri dinlerken, yerde çırpınıp duran Changkyun'un ellerini izliyordum. Tıpkı vücudunun kalanı gibi elleri de kocaman damarlarla kaplıydı ve tırnakları... "Hele de dolunayda yakalamışsak..." tırnakları her şeyi paramparça etmiş olmasını açıklayacak şekilde uzun ve sivriydi.

"Bilmiyor muydun?" Wonshik'in, Changkyun'un çıkardığı korkunç sesleri bastırarak bağırdığı soruya cevap verebilecek güce artık sahip değildim, dilim damağım kurumuştu. Bacaklarım aniden hissizleşmiş, sanki yok olmuşlardı. Dizlerimin üzerine düşüverdim. Neden bundan bana hiç bahsetmemişti?

"Yani ormanda kaybolduğum gün..."

Kendi kendime mırıldandığım cümle Wonshik'in Changkyun tarafından duvara fırlatılmasıyla kesildi, Wonshik'in öksürükleri Changkyun'un çıkardığı sesler arasında kayboldu. Dehşetle açılan gözlerim yerde öksürüp duran Wonshik'e kenetli, Yejun'un sözlerine odaklanmaya çalışıyordum. "Sana da anlatmayı planlıyordu ama korkup onunla ilişkini kesmeni istemedi." Kocaman olan gözlerimi yere çevirip elimi göğsüme dayadım. Derin nefesler almaya çalışıyor, gördüğüm bu dehşet verici manzaranın gerçekliğine kendimi inandırmaya çalışıyordum.

Changkyun bir kurttu, kurt adamdı.

Ve o kadar tehlikeliydi ki iki kişiyle bile onunla başa çıkamıyorlardı.

"Sen hayatına girmiş olmasan çok daha korkunç bir durumda olurdu, bu yüzden lütfen..." Yejun Changkyun üzerindeki kontrolünü kaybetmemeye çalışırken sürekli gidip gelen sesiyle, cümlesini tamamladı. "Onu bırakma."

Wonshik sonunda toparlanıp Yejun'a yardıma geri döndü, ikisi de asla pes etmiyor ve onu sakinleştirmek için büyük çaba sarf ediyorlardı. Bense duvarın uzak bir köşesinde öylece durmuş, sakinleşmeyi bekliyordum. Onların bu ilgisine karşılık, Changkyun'un terk edilmekten korktuğu için sakladığı bu büyük sırra karşılık, sırf zarar görmekten korktuğum için en ufak hamlede bulunmuyor oluşum içimi yavaş yavaş rahatsız etmeye başlamıştı.

Changkyun'a göstermem gereken muamele bu değildi. Hele de o bana bu denli değer verip onu terk etmemden korkuyorken...

Yerimden yavaşça kıpırdandım, Yejun ve Wonshik'e yardım etmek için yaklaştıkça Changkyun'un yüzündeki ifadeyi daha net görüyordum. İfadesi vücudunun durumundan çok daha korkunçtu, içinde bulunduğu acıyı ruhuma işliyordu sanki. Bunca zamandır onu ne kadar sevdiğimi bir kere bile dile getirmediğim için, hislerimi paylaşmadığım için pişman olmama sebep oluyordu bakışları.

Telaşla çömeldim yanına, Changkyun'un tişörtünden sıkıca tutarken sesimi Yejun ve Wonshik'e duyurabilmek için var gücümle bağırdım. "Onu rahat bırakın! Acı çekiyor!" Kısık sesimden ve Changkyun'un çıkardığı seslerden dolayı beni duyamamışlardı, çırpınıp duran Changkyun'u olduğu yere sabitlemeye çalışarak sakinleştirmek istiyorlardı ancak bunun doğru yol olmadığının farkında değillerdi.

Hatta, Changkyun'un çıkardığı seslerdeki acıyı dahi fark edemiyorlardı.

Acı içinde çırpınıp duran Changkyun'u izlemeye daha fazla dayanamayıp göz yaşlarımı serbest bıraktım, kollarımı vücuduna sıkıca sardım. "Onu tutmayın!"

Sesim öncekinden de az çıkmıştı, Yejun ve Wonshik'in ise durmaya niyetleri yoktu.

Başımı göğsüne dayadığım Changkyun'un delicesine hızlı kalp atışlarını uzun süre dinledim, bana verdiği değerin seviyesini anlamak canımı yakıyordu. Bunca zaman kendimi bana gerçekten değer veremeyeceği kadar alçak olduğum düşüncesiyle oyalayıp durmuştum, oysa alakası bile yoktu. Ben belki de gerçekten, Changkyun'un hayatını bir nebze güzelleştirmiştim.

"Özür dilerim..." Hıçkırıklarımın arasından zorlukla çıkardığım mırıltı kulaklarıma net bir şekilde geri döndüğünde afalladım. Kapalı olduğunun farkında bile olmadığım gözlerimi aralayıp etrafı dinledim. En ufak ses yoktu.

Başımı kaldırıp etrafa bakmak istediğimde Changkyun'un kolunun belime dolanmış olduğunu fark ettim. Ne kadar zamandır ağladığımın bilincinde değildim. Başımı yere eğip suratına baktım, göz göze gelmemizle uzanıp dudaklarıma ufak bir öpücük kondurması bir oldu.

Kocaman olan gözlerimle başımı göğsüne tekrar bıraktım, yüzümdeki aptal sırıtışı tek elimle kapatmaya çalıştım. Yaşamak için kocaman bir sebebim vardı artık. 

Konuşmasıyla içeride olduğunu hatırladığım Yejun'un sesi tüylerimi ürpertti. "Biz sizi yalnız bırakalım."

werewolf: im changkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin