[X] -3

164 16 13
                                    

Şirketten izin alabildiğim bir haftanın bitmesine az sayıda gün kalmıştı, Changkyun ve arkadaşlarının iyileşebilmem için ellerinden geleni yapmaları sayesinde çabucak iyileşmiştim.

Üzerimde Changkyun'un pijamalarıyla, Chul'ün yanında oturuyordum. Birlikte üst kattaki kocaman salonun bir o kadar büyük camından gökyüzündeki yıldızları izliyorduk, diğer herkesin işi olduğundan bir süredir baş başaydık ve çabucak birbirimize ayak uydurmuş, konuşmadık konu bırakmamıştık.

"...işte bu yüzden şirketten ayrılmaya karar verdim, sanırım."

Chul hafifçe gülerek tekrar etti. "Sanırım mı?"

Omuzlarımı silktim, bacaklarıma daha sıkı sarıldım. "Öyle kendi kendime karar veremem ki... Sözleşmemin yenilenmesine aylar var. Hem..." Duraksadığımda Chul'ün başını yavaşça bana çevirdiğini hissettim. Ben de ona baktım, sözümü devam ettirmem için merakla bekliyordu.

"Hem, iyi anlaştığım grup arkadaşlarım da var... Ne durumda olduğumu her ne kadar biliyor da olsalar onları bırakıp gitmem kötü olmaz mı?"

Chul başını yeniden cama çevirdi. Sessizce gökyüzünü izlediği birkaç dakika boyunca bileğindeki sargı bezlerine baktım. Bir anlığına onu anladığımı hissettim.

"Ben hiç de öyle düşünmüyorum. Eğer gerçekten iyi arkadaşsanız gruptan ayrılmak istemeni anlayacaklardır, seninle görüşmeye devam edeceklerine de eminim." Chul'ün kulağa mantıklı gelen sözleri üzerine kendi kendime ona hak vermiş ve sıkıntımı unutup yeniden onun bileğine odaklanmıştım.

Bu soruyu sormak için cesaretimi toplamadan önce uzunca beklemem gerekti. Bakışlarımı nihayet hissetmiş olmalıydı ki Chul, başını hızlıca bana çevirdi. "Bir şey mi oldu?"

Boğazımı temizledim, bakışlarımı Chul'den kaçırıp cama çevirdim. "Bileğinle ilgili... Konuşmak istemezsen sorun değil! Özel konular sonuçta..."

"Yok, yok! Sen de çok şey anlattın..."

Chul de gökyüzünü izlemeye başladığında ona kaçamak bakışlar atmayı bıraktım, konuşmasına odaklandım.

"Benim sorunlarım aslında biraz daha ailevi... Edindiğim bütün bu başarıya rağmen ailem bir kez olsun beni tebrik etmedi, hatta başından beri yaptığım işi hiç desteklemediler bile. Ne zaman ailemi arayacak olsam telefonu hep annem açar ve etmedik laf bırakmaz. Sanki telefonu babam açsa daha iyi olacakmış gibi söyledim ama, tam tersi! Öyle ağır konuşur ki babam, bütün başarılarıma ve kazandığım paraya rağmen pişman hissetmeme sebep olur." Konuşmasına birkaç dakika ara veren Chul ile göz teması kurmamaya özen gösterdim, ona olduğundan daha rahatsız hissettirmek istemedim.

"Ailemin beni desteklemediği yerde yaşamamın ne anlamı var ki, diye düşünmüştüm. Oysa ailem kabul etmem gereken kişiler bambaşkaymış." Chul bana gülümseyerek baktığında ben de istemsizce gülümsedim, onu rahatsız etmekten korkarak mırıldandım. "Böyle hissetmene sevindim."

Konuşmamızın bitmesinin üzerinden geçen yarım saat boyunca yalnızca sessizce oturmuş ve dışarıdaki ışıklandırmalardan dolayı zorlukla görebildiğimiz yıldızları izlemiştik. Ne kadar uzun süredir oturuyor olduğumuzun farkına varmış olmalıydı ki bir ara Chul heyecanla kalktı yerinden. "Epey oturduk, gel biraz Changkyun'a bakalım." Kolumdan tuttuğu gibi hızlı adımlarla alt kata indirdi beni.

Anladığım kadarıyla hep böyleydi Chul; her hareketini heyecanla yapan, masum ve sevimli bir tipti.

Changkyun'un odasının önünde Chul ile birbirimize bakıyorduk, normalde gitar çalması gereken Changkyun'un odasından en ufak ses bile gelmiyordu ve ikimiz de bunu garip bulmuştuk. Şaşkın bakışlarımı Chul'den ayırıp omuzlarımı silktim ve Changkyun'un kapısını tıkladım. İçeriden hiçbir tepki gelmediğinde birkaç adım geri çekildim ve kapıyı Chul açtı. Kapıyı açar açmaz yüzünde beliren şaşkın ifadeyi yalnızca birkaç saniyeliğine görebildim çünkü Chul kendini çabucak, korkuyla içeri atmıştı. Ben de beklemeden, hemen arkasından girdim içeriye.

Changkyun tıpkı geçen günki gibi korkunç görünüyordu ama o güne kıyasla çok daha sakin gibiydi, yalnızca yerde kıvrılmış bir şekilde kolunu tutuyordu. Hatta yanına yaklaştığımızda bizimle konuşmayı başarabilecek kadar iyi durumdaydı. "Kolumu yaraladım, biraz kötü durumda..." Elini kolundan uzaklaştırdığında ve kanlar içindeki yaranın durumunu gördüğümüzde Chul, bakmaya dayanamayarak geri çekildi. "Ben öbürlerine haber vereceğim."

Chul odadan çıktığında Changkyun yavaşça oturur pozisyona geçti, bütün hareketlerinden ne kadar zorlandığı ve kendini ne kadar kastığı çok net anlaşılabiliyordu.

"İyi misin Changkyun?"

Kıkırdadı. "Merak etme, artık kendimi çok daha rahat kontrol edebiliyorum." Ve bakışlarımız birkaç saniyeliğine buluştu. "Senin sayende." Yüzünde beliren ufak gülümsemeyle birlikte bakışlarını yeniden koluna çevirdi Changkyun, belli etmemeye çalışsa da korkmuş gözüküyordu.

Sayemde, benim sayemde o artık daha iyi durumdaydı.

Ormanda bana anlattığı her şey, hayatını zorlaştıran en büyük şey benim sayemde bir çözüme kavuşmuştu. Kendi kendime, onu zor anlarında asla yalnız bırakmamak için söz verdim.

Değer verdiğim birinin hayatında bu kadar büyük bir etkiye, değere sahip olabilmek tahmin edebileceğimden de güzel bir histi.

O gece Changkyun'u kolu için hastaneye götürdüğümüzde yanından bir an olsun ayrılmadım, sahip olduğu lanet yüzünden bu günlere dek yaşadığı bütün sıkıntıları hem kendisinden hem de arkadaşlarından uzun uzun dinledim. Artık, yıllardır hissettiği her şeyi en ufak ayrıntısına dek biliyor ve anlıyordum.

werewolf: im changkyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin