Evden ayrılalı birkaç saat olmuştu. Jeno,annemin mektubunu okumamam için bana söz verdirtmişti. Onu neden sorgusuz sualsiz dinlediğimi bilmiyordum ama kalbim ona karşı güven hissediyordu.
Jeno sessizce arabayı kullanırken radyonun sesi sanki çok uzaklardan geliyormuş gibiydi. Ben ise ön koltuğa yayılabildiğim kadar yayılmıştım. Bomboş yolu izliyordum. Gözlerim elektrik direklerine takılıyordu. Bir süre sonra içimden onları saymaya başlamıştım. Yolda bizden başka kimse yoktu. Şehirden uzaklaşmıştık.
1001... Elektrik direkleri için son sayıydı. Karanlığın içinde devam ediyorduk. Arabanın farlarından başka yapay ışık kaynağı yoktu. Bu karanlık içimi huzursuz ediyordu. Jeno'yu izlemeye karar verdiğimde kaşlarının çatık olduğunu gördüm. Bomboş yola karşı kaşlarını çatmıştı.
"Bir sorun mu var?"
O anda kaşlarını çattığını fark etti. Bir elini direksiyondan çekip bana uzattı. Saçlarımı karıştırdığında gözlerimi kapattım.
"Bir sorun yok. Sadece mektubu düşünüyordum."
Gözlerimi açtığımda hala karanlıktaydık.
"İstersen şimdi okuyabiliriz."
Kafasını aşağı yukarı salladı. Arabanın hızını düşürüp sağ tarafta durdu. Emniyet kemerini çözüp koltukta bana doğru döndü. Ben de emniyet kemerimi çözüp ona döndüm. Ceketimin cebinden zarfı alıp ona baktım. Beni dikkatle izliyordu. Göz göze geldiğimizde kafasını aşağı yukarı salladı. Zarfın yapışık olan ağzını yırtıp parçayı kucağıma koydum. İçinde ne yazdığını, neyle karşılaşacağımızı bilmediğim için ellerim titremeye başlamıştı. Derin bir nefes alıp zarfın içindeki katlı olan kağıdı dışarı çıkarttım. Gözlerimi yavaşça kapatıp açtıktan sonra katlı olan sayfaları açtım. İçinden kucağıma bir fotoğraf düştü. Onu görmemek için ters çevirip bacağımın altına koydum. Önce yazılanları okuyacaktım. Yarım sayfa siyah kalemle düzgün yazılmış paragraftı.
"Merhaba oğlum Renjun.Bu mektubu yazmayı uzun zamandır planlıyordum ama sadece Richard'dan haber bekliyordum.Beni gelip almaları için.Sonunda o haber geldi ve istedikleri yönetim şeklini hayata geçiriyorlar.Seninle bir daha görüşemeyeceğim için yıllarca içimde tuttuğum sırları sana vermek üzere hazırlayacağım kağıda yazıyorum.Öncelikle şunu söylemeliyim.Sayfanın sonunda yazacağım adrese gitmelisin.Lee Jeno'yla tanış.O bu fotoğrafta yanında duran çocuk.Annesi benim çocukluk arkadaşım,gençlik yıllarım ve ilk sevgilim.Üzgünüm Renjun.Bunu senden sakladığım için.Babanla yıllar boyu sana mutlu gözüktüğüm için.Kalbim hala ona ait.Baban,onunla görüşmeme karışmıyordu.Ama Jeno'nun babası Richard buna hep karşıydı.Bu fotoğraf çekildikten yarım saat sonra tüm bağlarımızı koparttı.O senin çocukluk aşkın.
Eğer Jeno'yla bu mektubu okumadan önce tanıştıysan,onu sakın bırakma.Jeno senden bir isteğim var,beni tanımıyor olsan da lütfen güven.Renjun'i yalnız bırakma.O tek başına yaşayamaz.Her zaman yanında bir ses,dost ve güvenebileceği birini arar.Sanırım söyleyecek başka bir şeyim yok.Birbirinize sahip çıkın.Sizi yıllarca kandırdığımız için özür dilerim.Umarım bizi affedebilirsiniz.Sadece Jeno'ya küçük bir şey söylemek istiyorum.Richard,baba dediğin adam annenin katili.Ona asla güvenme.Hoşçakalın çocuklar."
Bacağımın altından fotoğrafı çıkarttım. Annemin yanında onun kadar güzel bir kadın, ayaklarının ucunda ben ve yanımda Jeno. Elini tutuyorum. Her sorduğumda çerçevesiyle beraber çekmeceye kaldırılan fotoğraf bu. Jeno'ya bakıyorum. Donuk gözlerle bana bakıyor. Fotoğrafı ona veriyorum. İnce uzun parmaklarıyla elimden alıp sıkıca tutuyor fotoğrafı. Gözleri dolu dolu bakıyor siyah beyaz fotoğrafa. Sonra bana geri uzattığında gözlerini siliyor. Elinden alıp mektupla beraber torpidoya koyuyorum. Şimdi ne olacak bilmiyorum. Elini sıkıca tuttuğum çocuk yanımda oturuyor ama bunun bir faydası yok. İkimiz de yabancıyız birbirimize. Belki onun sevgilisi var ya da sevdiği biri. Ben ise yıllar önce yanında durmuş biriyim. Hatırlamıyor bile beni. Yıllar sonra şehirde kaos hakim olunca mecburiyetten bir gece geçirdiği biriyim sadece. Evime benimle birlikte gelmeseydi bu mektuptaki adrese gittiğimde kapı hiç açılmayacaktı belki de ya da açılıp bu mektubu okuttuğumda beni tersleyecekti ve bir daha o adrese adımımı atmayacaktım. Bu da böylece geçip gidecekti. Şimdi ne olacaktı? Onunla beraber kaçmıştım. Mektubu ona okuyup fotoğrafı göstermiştim.
İkimiz de sessizdik. Boş yola bakıyorduk. Birbirimize karşı hiçbir duygu yoktu kalbimizde. İleride ne olur bilmiyordum ama şu an böyleydi. Çalışan arabanın kontağını kapattı. Kollarını direksiyona koyup başını kollarına yasladı. Sessizce duruyordu. Ağlıyor muydu? Emin değildim. En ufak bir ses bile gelmiyordu. Sadece nefes alıp veriyordu.
"Jeno, iyi misin?"
Başını yasladığı kollarından kaldırıp bana baktı. Gözlerime. Acı çekiyormuş gibi gözüküyordu. Yutkundu.
"İyiyim. Sadece baba dediğim insanın yıllardır bana yalan söylemesini kaldıramıyorum."
Sustu. Ben de onunla beraber sustum. Hiçbir şey yapamadım. Acısını nasıl dindirecektim bilmiyordum. Sadece ikimiz kalmıştık. Annem bu itiraf mektubunu yazdığında aklından ne geçiyordu acaba. Hayatlarımızı mahvettiğine memnun muydu? Jeno'nun hayatını mahvetmişti daha doğrusu. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum çünkü.
"Okuduğum için özür dilerim."
Oturuşumu düzelttim. Okuduğum için pişmandım. Keşke evdeyken okusaydık.
"Özür dilemeni gerektirecek bir şey yok Renjun. Gel buraya."
Dediğini yapıp ona yaklaştım. Kollarını belime sarıp beni kendine çekti. Sıkı sıkı sarıldı bana. Güveniyor muydu? Yoksa sadece yanında olduğum için mi böyle davranıyordu? Şu an ikimiz de birbirimize karşı kapalı kutuyduk.
"Jeno."
Hımladı.
"Beni tanımıyorsun. Neden yanındayım?"
Yutkundu.
"Bilmiyorum. Seni ilk gördüğümde yanında olmalıyım diye düşündüm."
Kollarının arasından sıyrılıp ona bakmak geldi içimden. Ama koala gibi sarmıştı beni.
"Peki şu iki günde pişman oldun mu?"
Birazcık geri gidip kolları hala bedenimi sararken bana bakmaya çalıştı.
"Pişman olmadım. Sen pişman mısın?"
Tuzak soru.
"Değilim. Sadece merak etmiştim."
Tekrar hımladı. Kollarını belimden ayırınca üşüdüğümü hissettim. Esnedim.
"Uykun geldiyse arabayı ağaçların arasına çekip uyuyabiliriz."
"Olur."
Arabayı çalıştırıp boş yolda tekrar sürmeye başladı. Toprak yola girdiğimizde tedirgin oldum.
"Burada bizi bulamazlar dimi?"
Bana cevap verene kadar yüzünü inceledim. Elmacık kemikleri birazcık çıkıktı. Neredeyse hiç gözlerini kırpmadan yola odaklanmıştı. Adem elması da çıkıktı. Saçları siyah ve yumuşacıktı. Lavanta kokuyordu.
"Bulamazlar. Üşüdün mü?"
Kafamı salladım. Arabayı uygun bir şekilde park edip havalandırmayı sıcağa açtı. Arabanın içi yavaş yavaş ısındığında arabanın kontağını kapatıp el frenini çekti. Kapıları kilitleyip arabanın anahtarını küllük konulması gereken boşluğa koydu.
"Arkada yatabilirsin. Daha rahat edersin."
Ayakkabılarımı çıkartıp arka koltuğa geçtim.
"Sen uyumayacak mısın?"
Anahtarı tekrar kontağa takışını duydum. Kafamı kaldırıp ona baktım. Motoru çalıştırmamıştı. Sadece aküyü çalıştırdı.
"Yanına geleceğim. Camı aralayacağım sadece."
Birazcık camı aşağı indirişini seyrettim. Tekrar aküyü kapatıp anahtarı aldığı yere koydu. Ayakkabılarının zemine düşüşünü duydum. Yanıma geldi. Arka koltuğa sığmıştık. Arabanın içi ısınırken, kollarını bana sarmıştı. Bu şekilde uyumamız gerekiyordu. Ön koltuğu da yaptırabilirdik ama tam olarak yatar pozisyona gelemeyeceğimiz için rahat edemeyecektik.
"İyi uykular,Jeno."
Gülümsedi.
"İyi uykular,Renjun."
Kendimi onun lavanta kokusu eşliğinde uykuya teslim ettim. Yarın ne olacağını bilmiyorduk. Tahminimiz bile yoktu. Sadece şu an öğrendiklerimizi kabullenmeye ve birazcık huzurlu hissetmeye ihtiyacımız vardı. Şu an ikimiz de huzurluyduk. Bir tek buna emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE | NOREN
FanfictionSaudade, portekizce bir kelime. "Bir zamanlar kaybettiğin bir şeyin sonsuza dek kaybolduğunu ve bir daha asla senin olmayacağını anladığın an yaşadığın bir his." anlamına geliyor. Tıpkı Renjun'in hissettiği gibi... 8.7.20 başlangıç tarihi. 25.5.21 b...