Uyandığımda arabada tek başımaydım. Uyumadan önce Jeno'ya sarılırken, şimdi boşluğa sarılıyordu kollarım. Arabanın içi hala sıcacıktı. Camın aralık olması yine de serinletememişti.
Gözlerimi kaşıyıp yattığım yerden kalktım. Camlar buğuluydu ama arabanın önünde duran silüeti görebiliyordum. Dikkatlice ön koltuğa geçip ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda arabanın önünde duran silüetin Jeno olduğunu gördüm. Beni görünce gülümsedi.
"Günaydın."
"Günaydın."
Yanına gidip arabaya yaslandım. Uzaktan kuş sesleri geliyordu. Göç dönemi olduğu için ormanlara sığınmaları normaldi.
"Saat kaç?"
Cebinden telefonunu çıkartıp saate baktı.
"6:49"
Güneş yeni doğmuştu ama yine de gökyüzü çok parlaktı. Şimdi ne yapacaktık? Geceyi bir şekilde askerlere yakalanmadan atlatmıştık. Bu kadar erken kalkacağımızı bilmiyordum. Günün geri kalan kısmı beni endişelendiriyordu.
"Ne yapacağız bugün?" Derin bir iç çekti.
"Ormanı dolaştım sen uyurken. Babam bir yeraltı sığınağı satın aldığını söylemişti. Telefonumda konumu var. Yakınlarda bir yerde. Arabayı burada bırakıp oraya yürüyelim."
Yeraltı sığınağı satın almak mı? Çok havalı.
"Ya orada birileri varsa?"
Yaslandığı arabadan uzaklaştı. Bana doğru dönüp göğüsünün altında bağlı olan kollarını çözdü.
"Zannetmiyorum. Ayak izi veya etrafında birilerinin geldiğine dair işaret yoktu."
"Pekala."
Arabaya dönüp içinden telefonumu aldım. Çantam ve telefonumdan başka eşyam yoktu zaten. Oturduğum koltuğun arkasında yerde duran çantamı da alıp omzuma astım. Annemin hazırladığı koca bavulu almak yerine kendime küçük bir sırt çantası hazırlamıştım. Yaşadıklarımızı göz önünde bulundurursak koşarken o bavulu çekiştiremezdim.
"Hadi o zaman."
Kafasını sallayıp arabadaki eşyalarını aldı. Torpidoyu açışını duydum. Zarfı aldığını gördüğümde gülümsedim. Onun için büyük bir yıkım olmuştu mektup. Sadece fotoğrafı alsa yeterliydi. Ama eğer babasıyla karşılaşırsa ondan hesap sorabilirdi, mektubu da kanıt olarak kullanabilirdik. Sadece fotoğraf yetersiz bir kanıt olurdu.
Arabanın kapılarını kilitledikten sonra yürümeye başladık. Cebinden çıkarttığı telefondan pusulayı açtı. Onunla yönümüzü bulmaya çalışıyorduk. Sığınağın nerede olduğunu bilmediğimden sadece Jeno'ya ayak uyduruyordum. Sessizce onun adımlarını birazcık geriden takip ediyordum. O kendi kendine söylenirken ben de etraftan gelebilecek sesleri duymaya çalışıyordum. Sadece ikimiz savunmasız durumda bulunduğumuz için en ufak seste saklanmamız gerekiyordu. Ölmek ya da laboratuvarda deney faresi olarak kullanılmak istemiyordum. Ama öten kuş sesi ve ayaklarımızın altında kırılan dal parçalarından başka ses yoktu.
Jeno bir anda durdu. Telefonunu cebine koyduğunda geldiğimizi anladım. Hiçbir şey söylemeden durunca korkmuştum. Nerede olduğumuzu anlamaya çalışıyordum. Burası arabayla durduğumuz yere göre daha sık ağaçların olduğu bir yerdi. Yerde duran dalları çekerken zorlanmıyormuş gibiydi.
"Yardım gerekli mi?" Göz ucuyla bana baktığını gördüm. Gülümsediğinde yanağında hafif bir çukurluk oluştu. Benim yardımım olmadan dalları çektiğinde kocaman bir kapı çıktı gün yüzüne. Cebinden çıkarttığı bir anahtarla kilidi açtı. Daha sonra şifre tuşladı. Minicik bir ışık yandığında sistem açılmıştı. Kapının kilidinin açılışını duydum. Jeno bana baktığında ona doğru bir adım attım. İçeriye ilk adımı o attığında korkuyordum. Bir anda kenardan bir yerden biri fırlayacakmış gibi hissediyordum. En ufak seste Jeno'nun üzerine atlayabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAUDADE | NOREN
FanfictionSaudade, portekizce bir kelime. "Bir zamanlar kaybettiğin bir şeyin sonsuza dek kaybolduğunu ve bir daha asla senin olmayacağını anladığın an yaşadığın bir his." anlamına geliyor. Tıpkı Renjun'in hissettiği gibi... 8.7.20 başlangıç tarihi. 25.5.21 b...