Tamam. Pekala bunu yapabilirim. Yarım saatir fizik öğretmeninin iğrenç sesine katlanıyorum. On dakika daha dayanabilirim. Yani öyle umuyorum.
Derin bir nefes alıp, babama bir kez daha lanet ederek kafamı cama çevirdim. Biraz buğulanmıştı, saydamlığı gitmişti. Dışarıdan sadece içeriye giren beyaz ışıktı. Onun dışında ne dışardakiler bizi görebiliyordu ne de biz onları. Bazı insanlarda tıpkı bu buğulu camlar gibi. Sen onun içindekilerini göremezsin, ne hissettiklerini oldukça iyi saklayabilirler, anlayamazsın. Onlar da senin ne hissettiğini anlamazlar. Bunun sebebi ise tıpkı bu buharın cama yapışıp orda senin ya da karşıdaki insanın neler hissettiğini anlamada zorlandığı gibi. Bazı insanlarda da bu var. Ama tıpkı bu içeriye giren ışık gibi bir umutları vardır. Buhar uçup gider. Tekrar eskisi gibi görmeye başlarsın. Her şeyi. Yani değişebilir de insanlar. Sadece buhar uçup gidene kadar öylelerdir. Ama değişmek güzel mi? Ya bir bez alıp buğuyu silebilirsin. Ama kalıcı olur mu ki?
Fizik hocasının o çırtlak sesiyle "Nehir!" diyene kadar gayet iyiydi her şey. O cırtlak sesin düşüncelerimi koparıp bir anda tuzla buz etmesi ve benim elimdeki kalemi yere düşürmem bir oldu. "Efendim öğretmenim." diyerek kalemi yerden kaldırmak için eğildim. Kafamı kaldırdığımda o iğrenç suratla karşılaştım. Hemen önümdeki defteri alıp yüzüme baktı. "Biz bunları derste işlediğimizi hatırlamıyorum Nehir!" diye adeta anırdı ve defteri havaya kaldırıp sınıfa gösterdi. Sınıftan bir kaç kıkırtı yükseldi ama aldırmadım bakışlarımı kaleme çevirmiştim. Yanımda oturan Cemre biraz kıpırdandı. Durumdan benim kadar sinirlendiğini belli etti.
"Nehir Hanım madem dersi dinlemiyorsun çık dışarı ve kapıda bekle!" diye bağırdı. Ben de bunu bekliyordum. Saate baktım beş dakika vardı. Lanet olsun keşke daha önce kovsaydı beni sınıftan. Çantamı ve ceketimi alıp hemen dışarı çıktım, tabii Cemre'ye de 'Seni dışarda bekliyorum.' bakışını atmayı unutmadım. Ve dışarı çıktım.
Kapıda beklemeye hiç niyetim yoktu tabiki. Hemen okulun bahçesine çıktım. Biraz temiz havaya ihtiyacım vardı düşüncelerden beynim bulanmıştı. Çıkar çıkmaz yüzüme vuran soğuk havayla vücuduma bir şok dalgası gönderildi sanki. Ama aldırmadım bankların bulunduğu yere yöneldim. Birkaç erkek basketbol oynuyordu soğuk cildime küçük iğneler gibi saplanırken onlar soğuğa aladırmadan basketbol oynuyorlardı. Sadece gözlerimi devirip banka oturdum. Hatay hiç bu kadar soğuk olmazdı. Ya da ben ilk defa bu kadar üşüyorum.
Gözümü birden sürü olarak kapıdan çıkan erkek ordusuna kaydı. Tüm erkeklerin en başında kumral ve kasları çok belirgin olan bir çocuk vardı. Elinde bir hentbol topu tutmuştu. Çocuğun benim dikkatimi kaslı ya da kumral olması çekmemişti. Bakışlarında bir farklılık vardı. Diğer çocuklar gibi bakmıyordu daha farklıydı bakışları. Çok daha farklıydı ama bana tanıdık geliyordu bakışları. O kadar yabancı değildi sanki. Çocuğun gözleri beni bulunca bende ayrımadım gözlerimi ondan çocuk bana bakmaya devam ettikçe ben de bakıyordum ona. Öylece bakışıyorduk. Amaçsızca. Ardından bu büyülü anı zilin sesi bozdu. Çocuk bakışlarını benden ayırıp arkadaşlarına doğru yürümeye başladı. Sonra bende toparlanıp kapıya yöneldim. Bu çocuk farklıydı bunu hissedebilmiştim. Tıpkı benim gibi onunda bakışlarında gizlilik vardı. Çözülemeyen. Belkide geçmişte benim kadar acı çekmiştir. Sevdiklerini kaybetmiştir. O yüzden bu kadar farklı ve ruha işleyen derin bakışları vardır. Kendime dair bildiğim ve şu ana kadar içimde yaşadığım fırtına annemin ve arkadaşımın ölümüydü. Kaç ay boyunca hastahanede kaldım. Ağladım. Ama babam olacak o adam umursamadı, takmadı. Acı çekmemin onun için bir önemi olmadığını anladım. O zaman bende kestim hayattan umudumu. Yemedim, içmedim, aylarca tek kelime bile etmedim. Öylece oturdum. Annemin fotoğraflarına baktım. Annem beni kurtarmak isterken ölmüştü hep öyle bildim ben. Kendimi suçladım. Sonra yangının o annemi alan yangının babam yüzünden çıktığı ortaya çıktı. Annem onun yüzünden öldü. Ben daha 16 yaşımda annemin ölümüyle öldüm. Annemin bana söylediği bir söz vardı her zaman bu söz kulaklarımı çınlatır "Şimdi olduğun zaman geçmişin izlerini taşır. Nerde olursan ol hangi zaman diliminde olursan ol kaçamayacağın tek bir şey varsa o da bu izlerdir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
RandomOkulda tanışılan ve ardından aşık olan iki kişi sıradan gelebilir sizlere, ama bu sıradan bir hikaye değil. Bu hikaye özgürlüğü kısıtlanamaz asi bir kız, anlayışsız çocuğun hikayesi. Bu hikaye iki zıtlığın birleşme çabaları. Gerçek olmayan dostluk m...