Okul çıkışı servisimi beklerken yanımdaki kızlarla ayaküstü konuşmamızı yaptık. Derslerle ilgili falan filan. Hava çok soğuktu sert rüzgar saçlarımı savurmaya başlayınca kızlar bir bir servislerine yöneldi okulda nerdeyse kimse kalmamıştı. Ve benim servisim ortalıkta hala yoktu. Hadi ama beni bırakmış olamaz değil mi? "Kahretsin ya!" Tek çare taksi duraklarına kadar yürüyüp taksiye binmekti. Kafamı yere eğerek rüzgarın yüzüme iğneler batırmasını engelliyordum. Ta ki iri yapılı bir vücuda çarpana dek. Baya sert çarpmıştım, çarpmanın etkisiyle beni tutan ve dengemi sağlayan iki kol olmuştu. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım.
"Yine mi sen." diye mırıldandım.
Kaşları çatık bir şekilde beni süzen çocuk " İyi misin?" diye sordu.
"Ah. Evet teşekkür ederim." Tüm okulda yalnızca ikimizin kalması tuhaf bir histi.
"Tüm okul gitti ne işin var senin burda?" diye sorunca kısa bir şokun ardından kendime geldim. Ne sanıyordu bu kendisine hesap falan mı vereceğimi ya bir akıllı beni bulmaz mıydı! Hiç takmamazlıktan gelmeye çalıştım yanından geçip hızlı adımlarla yürümeye başladığımda koşarak yetişti.
"Sana ne işin olduğunu sordum!"
"Hesap mı soruyorsun?" Sinirlenmiştim gerçekten sinirlenmiştim ve soğuk gözlerimi yaşartıyordu.
"Haklısın, üzgünüm biraz saçmaladım sanırım."
Ne dengesiz çocuktu ya! Ama cevap vermek istedim ismini bilmediğim çocuğa.
"Servisimi kaçırdım." çocuk cevap vermiyeceğimi düşünüyordu sanırım. Gözleri... çok güzeldi. Güzel gözleriyle bana baktı gözlerinin içi parıldıyordu. Rüzgara karşı kafasına taktığı bereyi kafasından çıkarıp bana uzattı. Şaşkın şaşkın ona bakarken,
"İnce giyinmişsin ve taksi durağı buraya biraz uzakta istersen seni bırakabilirim." dedi eliyle ilerdeki arabayı işaret etti. Bereyi almayacaktım. Üstelik kendisi üşümüyor muydu? Ceket bile giymemişti sadece okul forması.
Ve ne arabası mı vardı? Bu çocuk kaç yaşındaydı ki?
"19 yaşındayım senden büyüğüm."
Yaptığı açıklama beni şaşırtmıştı. Aklımdan geçenleri mi okudu? Ah hadi canım! Yüzüm nasıl bir hal aldıysa bana bakıp gülümsedi. Gülümsemesi bile büyüleyiciydi. Utanarak kafamı arabaya çevirdim.
"Ihmm... pek mümkün değil yine de teşekkür ederim daha ismini bilmediğim birinin arabasına falan binemem." deyip arkamı döndüm yürümeye başladım ilginç olan peşimden gelmesini umduğumdu. Ama gelmedi.
Daha taksi duraklarına yetişmeden doluyla karışık yağmur bastırdı. Tüm kıyafetlerim sırılsıklam olmuştu. Ve saat çok geç olmuştu. Telefonumda kapalıydı. Babam ulaşamadığı için deliye dönmüştür. Adımlarımı hızlandırmam daha çok ıslanmama neden olmuştu. Tüm dükkanlar da kapalıydı sığınacağım bir yer de yoktu.
Biraz daha ilerledikten sonra arkamdan bir korna sesi geldi. Hemen kafamı o yöne çevirdim belkide babamdı. Umarım babam değildir.
Ve yine o.
Şimdi ne istiyordu? İyice yaklaştı ve camı açtı.
"Daha fazla ıslanmak ve hasta olmak istiyor musun? İstemiyorsan atla."
Arabadan gelen sıcak havayı hissedebiliyordum. Çok cazip geliyordu arabaya binmek ama yapamazdım daha tanımıyordum. Ve ayrıca neden peşimden gelmişti onun gibi biri evine gidip bu yağmurlu havada cama bakarak kahve içer diye düşünüyordum. Beni şaşırtmaya devam ediyordu.
Derin bir iç çekerek arabadan aşağıya indi.
Ve arabanın kaportasına yaslandı. Ne yapmaya çalışıyordu. Islanmaya başlamıştı.
"Ne yapıyorsun? Gitsene."
"Ya sende gelirsin ya da peşine takılır hiç gitmem."
"Ha?" Neden peşimi bırakıp gitmiyordu? "Bak seni tanımıyorum o yüzden binemem tamam mı şimdi hadi git."
"Tanımaman bence bir önem taşımıyor."
"Hayır taşıyor hadi git." Gitsene be sapık mı acaba? Of Nehir kendi kendine kurgu yaratmasana! Ona baktığımda benim kadar olmasada ıslanmıştı. Aslında kaybedecek bir şeyim de yok yeterince zaman kaybetmiştim ve eve ne kadar erken o kadar iyi. Eve gidince az azar iştirdim. Hem hiçte sapık bir tipe benzemiyordu.
"Sapık değilim ayrıca sapık olsaydım kaçıracağım son kişi olurdun."
Ne! Ne diyordu ya bu! Gözlerim öfkeden yanmaya başlamıştı. Tamam kendi güzelliğimle övünmem çünkü bende kendimi güzel bulmuyordum ama bu kırıcıydı. Kırılmıştım ve sinirlenmiştim. Ona bakmadan hızlıca ilerledim hatta koşacaktım ama yerler ıslaktı kayabilirdim.
"Hey sarışın alındın mı?"
Bana sarışın demesi beni rahatsız ediyordu. Çünkü en yakın arkadaşım bana sarışın derdi. Ben onun ağzına çok yakıştırırdım. O kadar iyi bir dostuki sarışın dediğinde aklıma ilk olarak o geliyordu. Ve o ölmüştü.
İfadesiz görünmeye çalışarak "Bana sarışın deme!" Saçları yağmurdan alnına dökülüyordu. Gözleri bir kaç saniye sonra benimkileri buldu.
"Atla." diye emretti nerdeyse.
"Ya gitsene rahat bırak."
"Sen binene kadar rahat bırakmaycam peşini."
"Delisin! Durma ıslan benimle hasta ol umrumda mı sanıyorsun."
"Pekala." deyip kolumdan tuttuğu gibi arabanın içine attı. Emliyet kemerini o kadar hızlı bir şekilde taktı ki anlayamadım. Kapıyı açmak için yöneldim ama anahtarla kilitledi.
"Korkma sapık falan değilim. Sadece seni evine bırakmak istiyorum o kadar. Şimdi bana evinin adresini söyle." Klimayı bana doğru ayarladı. Sıcak hava beni gevşetmişti.
"Hadi, bekliyorum."
"Düz git." Evet, malesef başka çarem yoktu. Sapık falan bile olsa artık arabasındaydım. Sessizliği yararak,
"Adın ne?" diye soru yöneltim. Sadece ortamda gerilmiş havayı yok etmek için. Beni daha fazla germeden.
"Adım... Uhmm..."
"Evet adın ne? Şu an arabandayım ve daha adını bile bilmiyorum."
"Emir. Senin ki?"
"Nehir."
Merhabaaa. Yine ben. Bu hikayede daha az okuyucu var ama daha üç bölümcük oldu. Oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Öpüldünüz :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
RandomOkulda tanışılan ve ardından aşık olan iki kişi sıradan gelebilir sizlere, ama bu sıradan bir hikaye değil. Bu hikaye özgürlüğü kısıtlanamaz asi bir kız, anlayışsız çocuğun hikayesi. Bu hikaye iki zıtlığın birleşme çabaları. Gerçek olmayan dostluk m...