Barış'ı arkadaşlarımın yanına götürdüğümde hepsi sıcak karşıladılar. Önce Cemre ile tanıştırdım. Cemre ile ortak noktaları çıkmıştı. Ardından Işıl'ı Sedef'i ve diğer kızları. En son aramıza Aleyna katıldı. Aleyna sarı saçlarını at kuyruğu bağlamıştı. Bugün gözlük takmamıştı. Kısa eteğini aşağıya doğru çekiştiriyordu. Aleyna geldiğinde Barış, Cemre ile saçma bir oyun hakkında konuşuyorlardı.
"Sanki birileri geç kalmış. "dedim Aleyna'ya sarılarak. Gül kokan parfümünden sıkmıştı bugün. Demek ki gerçekten aceleyle çıkmıştı evden bu onun simgesiydi.
"Ah! Evet geç kaldım inanması ne kadar mümkün bilemiyorum ama annem çantamı saklamıştı, onu ararken bu hale geldim." Barış Cemre'yle kısa sohpettini yarıda kesip bize döndü. Aleyna mavi ve üzerinde kırmızı çizgileri olan çantasını yere bıraktı. Birkaç fermuarı açık olan çantadan kimya kitabı görünüyordu.
"Ben Aleyna. Sende Barış olmalısın. Nehir senden çok bashetti." deyip elini Barışa sıkması için uzattı.
Barış Aleyna'nın uzattığı eli havada bıraktı. Sadece bön bön Aleyna'ya bakıyordu. Ben de kaşlarım çatık bir şekilde ikisine bakıyordum.
Aleyna kulağıma yaklaşıp,
"Arkadaşının nesi var? Böyle olduğundan bashetmemiştin?" Barış'a gönderdiği sahte gülümse ile, saçındaki bir tel saçı ağzına girmişti onu çıkarmaya uğraşırken sesi iyice kısık çıkmıştı.
"Bende bilmiyorum."
En sonunda Barış kendine gelip Aleyna'nın elini sıktı.
"Bende Barış. Memnun oldum Aleyna, ismin çok güzel."
"Teşekkür ederim." Aleyna yere eğilerek çantasında açık kalan fermuarları kapattı.
Birkaç kelimelik kısa sohpetten sonra -klasik tanışma olayı- Barış'a dönüp,
"Barış sınıfını öğrenmen gerekiyor, benimle gel birazdan zil çalacak." dedim. Kızlara veda ederek okulun içine girdik. Okul, daha kloriferleri çalıştırmadıkları için epeyce soğuttu ve içerde nerdeyse kimse yoktu. Okulun mezunlar tablosu girişte duruyordu. Beyaz fayanslar yeni temizlendiği için okul karanlık olduğundan, floresan lambalar beyaz fayanslara yansıyordu. Lacivert itilir kapıyı ittim ve kapıyı bırakmamla kapı Barış'ın suratına çarptı.
"Ah! Sarı kafa! Muhteşem yüzüme kastın mı var senin?" sadece omuz silkmekle yetindim.
"Özür dilerim isteyerek olmadı. Hem senin muhteşem sivilceli yüzün demek istedin herhalde." diyerek hafif kıkırdayarak merdivenlere yöneldim. Eli burnundayken,
"Bir an önce müdürün odasını bulsan iyi edersin. Hem o daha bugün çıktı Bayan Afrodit Çakması o da stresten. Ve o kadar kuytu bir yerde saçlarımın arasından nasıl gördün? Demek ki yüzümü baya iyi incelemişsin. Eh bu kadar olağanüstü bir yüz bakılmaması imkansız. " kafamı sallayarak kapının sağ tarafında duran nöbetçi ögrenci masasına baktım. Daha gelmemişti. 3. kattaydı müdürün odası, ben merdivenleri çıkarken Barış hala burnu için söyleniyordu. Ben de onun 'Muhteşem yüzü' için dalga geçiyordum.
"İşte," dedim kapıyı iki defa tıklatarak içeri girdim. "Hoş geldin Nehir. Yeni kayıt yaptıran arkadaşın bu mu? Neydi ismin...?" Müdürün odası dağınıktı müdürün oturduğu masanın çaprazında bir masa vardı, o masanın üstünde bir sürü kağıtlar vardı. Yere de kahve dökmüştü. Klima çalıştığından dolayı esen sıcak hava nedeniyle içerisi kahve kokuyordu. Ve bu koku benim başımı döndürüyordu. Kahveyi hiç sevmezdim. Ama türk kahvesini.
"Barış."
"11-D sınıfındasın Barış. Eksik kitabın var mı? "
"Hayır yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
RandomOkulda tanışılan ve ardından aşık olan iki kişi sıradan gelebilir sizlere, ama bu sıradan bir hikaye değil. Bu hikaye özgürlüğü kısıtlanamaz asi bir kız, anlayışsız çocuğun hikayesi. Bu hikaye iki zıtlığın birleşme çabaları. Gerçek olmayan dostluk m...