Yluylular'ın pisliklerini temizleme işi bittiğinde bizi tek sıra halinde oradan çıkarttılar. Koridorda kaldığımız odalara az kalmıştı ki bizi durdurup her birimizin eline birer kase verdiler. "Su içebilirsiniz." diyerek bir makineyi gösterdiler. Şükürler olsun, en azından bu kadar vicdanları vardı. Sırayla oradan su almalarını izledim. Anlaşılan kaseyi makinenin altına koyunca su akıyordu. Bu teknoloji alışveriş merkezleri tuvaletlerinde de vardı. En azından süper-ileri İmparatorlukla boy ölçüşecek bir teknolojimiz vardı. Musluk.
Sıra bana gelince su doldurdum ve kana kana içtim fakat kasede biraz bıraktım. Onu da suratıma çarptım. Rahatlamış bir şekilde elimi suratımda gezdirip saçlarımı karıştırdım. Kaseyi el değiştirecektim ki bir anda elimden kaydı, yere düştü ve yuvarlandı. Üst-Muhafızlar bana kötü kötü bakarken özür dilemek zorunda kaldım ve de gidip kaseyi aldım. Kase bizden çok uzaklaşmıştı.
Bir dönemecin oraya geldim. Kaseyi almak için eğilirken iki kişinin fısıltıları kulağıma doldu. "...biliyorsun ki R'khan'ın hâlâ destekçileri var." dedi birisi. "Üst-Muhafızlar'ın çoğu ona sadık. Onlara bir şey emrederse hemen yerine getirirler. Bana bir şey emrederse hemen yaparım."
"Yine de," dedi ötekisi. "Hiçbir şey yapmıyor. Onu zorla tahta oturtamayız. İsyan da bunu biliyor olmalı."
"On yıl önce nasıl bir akılla tahtı kardeşine bıraktı ki? Savaş alanında olmayı bu kadar çok mu seviyor? Veliaht Prens R'khan'dı, biliyorsun. Sevgilisinin bile o orospu çocuğu Learus ile evlenmesine göz yumdu."
"Hey!" diye bağırdı bize eşlik eden Üst-Muhafız. "Kaçmaya mı çalışıyorsun?"
"Geliyorum!" diye bağırdım ve doğruldum. Fısıldaşan iki Üst-Muhafız ile göz göze geldim. Bana korkuyla bakıyorlardı. Nasıl cesaret ettim bilmiyorum fakat çaktırmadan işaret parmağımı burnuma götürerek sessizlik işareti yaptım. "Kimseye söylemeyeceğim." Fısıldadım ve oradan koşarak uzaklaştım. Bana ne kadar güvenirlerdi bilmiyorum. Kimseye söylemeyecektim evet, Bright hariç kimseye söylemeyecektim. Her geçen vakit, öğrendiğim şeyler daha da şok olmama ve sebepsizce içimde bir heyecan oluşmasına sebep oluyordu. Bir kıvılcım, belki de. R'khan, general olmasının yanında bir de Veliaht Prens'ti. Tahtın gerçek varisi oyken tahttan feragat etmiş ve yetmiyormuş gibi sevgilisini tahtı bıraktığı kardeşi ile evlendirmişti. Bu, bu tam bir pezevenklik ve de aptallıktı! R'khan, gördüğüm en anlaşılmaz insa- şey, kişiydi! Öğrenmek istiyordum, daha fazla bilmek istiyordum. Bu, bu olaylar, evet! Evet beni gayet de ilgilendiriyordu sonuçta ben de bu İmparatorluk'un bir vatandaşıydım, değil mi? Dünya da İmparatorluk'un devletlerinden biriydi ve bu da beni vatandaş yapardı. Bizi izole etmiş olsalar bile. Eğer dünyanın dışında kötü şeyler oluyorsa bizi de etkilemez miydi bu?
Kaldığımız yurdun önüne geldiğimizde o kapıya bakarken durdum. Ben, sıradan bir Tayland vatandaşı. Galaktik İmparatorluk'tan haberi olmayan, devlet adamlarının geri planda gizlice oynadığı oyunların bir mağduru olan ben, ne yapabilirdim ki? Buradan kurtulmayı bile başaramayacakken neden kahraman olmak istiyordum? Gidip Learus'u öldürüp taht boş kaldığı için R'khan'a "Taht senin hakkın. Geç otur şimdi." diyemezdim. Ben daha birini öldüremezdim.
İçeri girdiğimde gözlerim ilk Bright'ı aradı. Aptal ben. APTAL BEN! Düşünmem, endişelenmem gereken kişi O'ydu. Sevdiğim adamdı. Şu an sahip olduğum tek dünya, tek evren. Belki de daha ilerisi, tek imparatorluk o ve onun güvenli kollarıydı! Ben kimim ki de burnumu içinden çıkılması zor bir satranca sokuyorum ki? Sıradan bir Tayland vatandaşı.
Bright, oradaydı. İçimde bir rahatlama ile gidip ona sıkıca sarıldım. "Dövüşe çıktın mı?" diye sordum. "Hayır." dedi. "Çıkmadım." Çok korktum demek istedim, bir alışkanlık olmuştu. Çok korkuyordum çünkü ama kelimeler ağzımdan çıkmadı. Yalan söyleyemezdim. Belki de o ölümüne dövüşüyorken ben aptal şeyler düşünüyor olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seraph Arena (BrightWin)
FanfictionHayatta kalmak için dövüşmeleri gerek ve bu dövüşün sadece tek bir kazananı olabilir. BrightWin