12 - hem yarabandım hem yaram

362 44 39
                                    

Bir Buçuk Ay Sonra

Çok kötü şeyler oldu. Çok ama çok kötü. Geçirdiğim son bir buçuk ayın haddi hesabı olmayan boyutlarda gerginlik, stres, kavga ve göz yaşı içermesini önleyebileceğimi düşündükçe kafayı yediğim bir buçuk ay geçti. Tıpkı şu an olduğu gibi bir gözüm kapalı şekilde ayakkabılarımı doğru giydiğimden ve kendimi yarı çıplak sokağa atmadığımdan emin olmaya çalıştığım sayısız gecenin olduğu bir buçuk ay geçti. Jungkook'un uykusundan uyanıp gecenin kör yarısında dahi beni uğurladığı ve biz sağ salim eve gelene kadar, ya da Jimin'i eve bırakıp taksiye bindiğimi söyleyene kadar, uyumadığı bir sürü gecenin olduğu bir buçuk ay. Namjoon'un gitmediği eczane, görüşmediği rehabilitasyon merkezinin kalmadığı ayrıca arada bir Taehyung ile öpüştüğü ve baş başa verip Jimin hakkında dertlenerek yüzlerce saat geçirdikleri bir buçuk ay. Jimin'in tüm yalanlarının ve bir perdenin arkasında oynayan gerçek hayatının Hoseok'un üstüne çığ gibi yığıldığı ve onu kendine getirmeye çalıştığımız bir buçuk ay. Bir gece sabaha doğru dört gibi, Jimin'i eve bıraktıktan sonra yürüyerek geldiğim iki kilometre yol sonrası Jungkook ile balkonda sigara içerek 'bu çocuğu artık salmalısın abi' konuşmasını en az yedi yüz kez yaptığımız bir buçuk ay. Seokjin'in hiç olmaması gereken bir zamanda kapımızı çalması ve Jimin arka odada uyuyor diye Jungkook'un kapı dahi çarpamadan sinir krizleri geçirdiği bir buçuk ay. Dile kolay gerçekten.

Vestiyerde duran anahtarıma uzanıp bir gözüm kapalı şekilde spor ayakkabımı giymeye çalışırken sırtıma atılan ceketle irkildim. "Havalar buz gibi artık. Böyle tarzan gibi çıkma." Uykudan yeni uyandığı belli olan sesiyle konuşan Namjoon'a ne diyeceğimi bilemedim, öylece birbirimize baktık. "Cüzdanını aldın mı?" Elimi arka cebime götürüp kontrol ettikten sonra başımı salladım. "Nakitin var mı?" Cüzdanımı açtım şöyle bir. Vardı ama Jimin tam neredeydi anlamamıştım atılan konumdan. Cüzdanımın içini Namjoon'a gösterdim. Ağzının içinde bir 'bekle' geveleyerek esneye esneye odasına gitti. Daha o gelmeden Jungkook fırladı odasından. "Yine mi?" Yenik şekilde başımı salladım. Bana yaklaşıp eliyle saçlarımı düzeltti şöyle bir, gözümde kalan ufak çapakları ittirdi. "Paran var mı?" İki arkadaşımdan da bu soruyu duymak gecenin bu kör saatine ve içinde bulunduğumuz durumun boktanlığına rağmen içimi sıcacık yapmıştı. Başımı aşağı yukarı salladım. "Var. Namjoon verecek biraz da."

Terliklerini yere sürüye sürüye yanımıza geldi Namjoon bu konuşmanın üstüne. Kuru bir teşekkürle parayı elinden aldım ve cüzdanıma koyup cebime sıkıştırdım. Yere düşen ceketi kollarıma geçirdim ve dışarı adım attım, eşikte dikiliyorlardı. "Bize mi gelirsiniz?" Ayakkabımın bağcığını içine soktum ve Jungkook'un sorusuna cevap olarak omuz silktim. "Bilmiyorum. Çok kötüyse götürmem. Hoseok çok çıkışıyor sonra." İkisi de biliyoruz ifadeleriyle başlarını salladı. "Ben kaçtım o zaman. Haber ederim." Birkaç basamak inmiştim ki Jungkook'un fısıltısı durdurdu beni. "Hyung!"

Saat üçü yirmi geçiyordu neredeyse, fısıldamasına rağmen sesi yüksek çıkmıştı. Dönüp eşikte pijamalarıyla dikilen saçları kuş yuvası olmuş ikiliye baktım. "Dikkat et." Gözlerindeki endişe içime tonla çimento boşaltmıştı. Kafamı ağır ağır sallayıp basamakları da aynı ağırlıkta inmeye devam ettim. Biraz telaş etsem, biraz hızlansam gözümdeki yaşlar yere düşecekti çünkü.

Kendimi dışarı attığımda çarpan soğuk hava beni kendime getirdi. Taksi çevirecek vaktim yoktu o yüzden son bir buçuk aydır en iyi arkadaşım olan Sungjae abiyi aradım. Anlaşmıştık, saat fark etmeksizin arayacaktım onu. Karşılığı da taksimetreden biraz fazla ödemekti. Bazen halimize çok acırdı ve bedavaya getirir götürürdü. Jimin'in onun yüzünü dahi bildiğinden emin değilim.

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum ℘ yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin