Hayatımda bir kere motora binmiştim, nefret etmeme yetmişti. İndiğimde dizlerim titremiş, süren kişinin gülüşü yüzünden sinirim zıplamıştı. Saçımın arasından geçen tüm rüzgarlar, bütün alt geçitlerdeki sarı ışıklar, şehrin nemli ve yapış yapış havası, düşmemek için sımsıkı tutup parmaklarımın arasında ezilen bir deri ceket. Tanımadığım bir koku, kaskımın değdiği yabancı bir sırt. Gözlerimi açamamam. Bir anda her şeyin durması.
Hayatımda bir daha motora binmezdim.
Hızlı geçen şeyler bana göre değildi. Her şeyi yavaş yavaş kurmak isterdim. İnsanları yavaş tanımak, bir yere yavaş alışmak, yemekleri yavaş yavaş yemek. Acıları yavaşça aşmak, doğduğun şehre bile yavaşça alışmak. Sonra kalkıp bambaşka bir yere gelmek. Her şeye sıfırdan başlamak, yavaşça.
Hayat kolay değil evet. Kimse için değil. Ancak bacağı her an o motordan inmişçesine tir tir titreyen benim gibiler için, hiç kolay değil. Bir şeylerin yarımlığının farkında olup sebebinin farkında olmamanın getirdiği ağırlık. Her gün kalkıp herkesin gözünün içine baka baka yalan söylemenin getirdiği o öldürücü ağırlık. Yalnızlıktan hoşlandığına ikna etmeye çalışmak kendini. Herkesin böyle olduğuna inanmaya çalışmak. İçine çekilip kafayı yediğin kabuğunu 'kendine zaman ayırma' zannetmek. Hiçbirinin doğru olmaması. Bu yanlışlığın farkında olduğun için aynaya hiç bakamamak. Nasıl bakılır?
İnsan kendi gözünün içine baka baka nasıl yalan söyler?Yüzüme çarptığım su çoktan akıp gitmişti, çenemi benim olmayan tişörtün yakasına sildim. Kapının kulbunu indirdiğimde adım attığım halı tanıdık değildi, ya da koridorun beni odalara götürme şekli. Ama alışmıştım.
Nemli ellerim üstümdeki tişörtü hızlıca sıkıp bırakmıştı belki biraz kururlar diye. Derin nefesle iyice gözüme girmeye başlayan ve rengi atan kızıl tutamları geriye ittirdim. Hiçbir şey düşünemiyordum çünkü bu evde benim uyuşturucu için kullandığım bir kaşığım vardı.
Kendimi koltuğa bıraktım. Gözümüzü ekrana dikmiştik, ara sıra birimiz mayışıp duruyorduk koltukta. Dışarısı serindi, hava girsin diye açtığımız camın ufak aralığından gelen buz gibi rüzgar dizimizin üstünde duran battaniyelere sarılma sayımızı artırdıkça göz kırpışlarımız o kadar azalıyordu. Uyursam kendimi kaybederek kalkarım diye gözümü dahi kırpmıyordum.
Oturuşuma Yoongi şöyle bir başını çevirmişti, Namjoon uyuyordu. Telefonla oynama görevini Jungkook üstlenmişti. Bense bir kırlenti göğsüme bastırıp kalkarken bıraktığım yerde duran battaniyeyi üstüme çektim, kafamı koltuğun koluna yasladım. Yoongi'nin ayağı belli belirsiz baldırıma sürtüyordu. Kalın çorabının kumaşı yine ona ait pijama altı tarafından sarılmış bacağıma dokunup geri çekiliyordu. Bilerek yapmıyordu. Bazen kıpırdadığı için oluyordu, bazen de derin nefes aldığı için bedeni kendi kendine rotasını değiştiriyordu.
Gözüm her ne kadar ekranda kıpırdayan kişilerde de olsa kafamdaki tek insan oydu. Bunca yıl kendi yalanımı yakalamamak uğruna gözlerimin içine dahi bakmayı reddetmişken ona her baktığımda tertemiz bir suda yorgun yüzümün yansımasını görüyor gibi hissediyordum. Tahmin ettiğimin aksine çok kolaydı ona bakmak çünkü aynadaki benim aksime, yüzüme vurmuyordu hiçbir şeyi. Tüm anlayışıyla bakıyordu bana, kabulleniciğiyle. Biliyorum deyişiyle. Hak ettiğimi değil görmek istediğimi gösteriyordu bana.
Birkaç gün önce benim için yaptıkları deli saçması tehlikeli işten sonra avazım çıktığı kadar bağırmıştım üçüne. Uzun zamandır kimseye böyle bağırmamıştım. Haklı olduğum için falan değildi, azıcık olan gururum da olmasaydı hepsinin boynuna atlayıp teşekkür dahi ederdim. Bunu onlar da biliyordu ama bağırmama izin vermişlerdi. Yoongi'nin gördüğü kişi her kim olursa olsun onu en az seksen bin defa görmeme, Jungkook'un yaptığı telefon görüşmesini yüzlerce kez yapıp, Namjoon'un elinde tuttuğu şırıngayı sayamayacağım kez elimde tutmama rağmen bunların hiçbiri olmamış gibi, suçsuzmuşum gibi bağırmıştım onlara. Hiçbir şey dememişlerdi, ve sonrasında ben tekrar aynı illet yüzünden kendimden geçmiştim.
![](https://img.wattpad.com/cover/159463629-288-k928714.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum ℘ yoonmin
Fanficsonra içime ve hatta dışıma kapandım. küsmek gibi bir şey. bir çeşit gölge fesleğeni. bir çeşit olmayan hayat. zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim. epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu...