1.

16 8 10
                                    

...Ve bir ses yükseldi Veda Hutbesinden; "Kadınlar size Allah'ın emanetidir!"

~

Sonbahar günlerinde pencerenin kenarındaki kanepeye oturup, perdeyi sıyırırdım hafifçe ve yağan yağmurun her bir damlasını ezberlemek istercesine gözümle takip ederdim. Sonbahar günlerini çok seviyordum. Dikkatinizi çekerim, seviyor-dum...

Kış ayları ve ondan önce gelen habercisi sonbahar ayları en sevdiğim aylardı. Kışları hâlâ çok seviyorum fakat sonbahar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Benim için artık hep, hüzünlü ve gözyaşlarımın kan gölüne döndüğü anılarla dolu olacak. O geceyi unutabileceğimi hiç sanmıyorum ama  unutmak için he şeyi yapardım sanırım.

Tecavüze uğramak, ne zaman esgeçilen bir olay haline geldi? Ya da şiddete maruz kalmak? Bilinmiyor... O halde, cahiliye dönemini yaşıyoruz, diyebilir miyiz? O soğuk geced- tamam tamam gülmenin hiç sırası değil farkındayım. Evet, çok soğuk bir gece geçirmemiş olabiliriz ama yine de yağışlı günler hep soğuk sayılır. Gece yatağıma yattığımda kulağımda kocaman tavşan kulakları olan kulaklığım ve elimde ise müptelası olduğum müzik çalarım vardı. Müzik dinlemek, ruhumu dinginleştiriyordu. Tabii bazen de coşturuyordu orası apayrı. Çift kişilik yatağım henüz yeni, ondan önceki gün gelmişti. Belki de özel olarak iki kişilik seçilmişti... Kim bilir? Elimle müziğin ritmine ayak uydurduğum sırada geniş odanın minik kapısı açıldı. İçeri babam girmişti, bana güler yüzle bakıyordu. Ah, bu adam benim her şeyimdi... Onu çok seviyordum, bir zamanlar. Yanıma yaklaştı usulca ve saçımı okşayıp kulaklığımı çıkardı.

"Merhaba prensesim."

"Merhaba kahramanım."

Yanağıma ıslak bir öpücük kondururken ilk kez kendimi kötu hissettim ve ıslaklıktan dolayı diye düşünüp mızmızlandım. "Babaa! Yanağımı ıslattın!" geri çekilmemişti. Korkmaya başlamıştım ama bu korkunun nedenini bilmiyordum. Yavaşça kulağıma yaklaştırdı dudaklarını ve "Ergenliğe girdin değil mi?" diye sordu. Şaşkınlıktan kocaman açtığım gözlerle onu izlerken kafamı sallamakla yetindim sadece.

"Şebnem!"

O anlar gözümün önüne gelirken bir anda irkildim. Kafamı beni çağıran kişiye çevirip gözlerimi kapattım. "Efendim?"

"Bunlar nereye koyulacaktı?" diye soran Eda'ya göz devirmekle yetindim. Asla bir işi bana sormadan yapamayacaktı değil mi? "Gardırop kurulana kadar valizde kalsınlar, Eda. Sonra yerleştiririz."

"Peki."

"Hey! Bir saat sonra okulun var ve sen gelmişsin burada nelerle uğraşıyorsun? Çabuk okula!" diye bağırdım İkra'ya. Okuldan kaytarmak için bir haftadır taşınmamızı bahane etmesi artık sinirime dokunmaya başlamıştı. Hemen yerinde tepinip mızmızlanmaya başladı. "Ama neden ki?"

"Okula gitmek zorundasın. Beni ikiletme ve defol!" yılmış bir şekilde kapının yanından çantasını alıp evden çıktı. Evet, biri eksildi. Şimdi diğerinde.

"Bana bak, eğer hemen şimdi markete gitmezsen kahvaltıyı sen hazırlamak zorunda kalırsın."

"Şebnem!"

"Evet?"

"Peki."

Gözlerini devirip spor ceketini üzerine geçirdi ve şemsiyesini alıp evden çıktı. Henüz masaları buraya getirmediğimiz için önceden olduğu gibi yine yerde yiyecektik. Önceden dediysem, iki üç ay öncesine kadar yer sofrasında yiyorduk yemekleri ama İkra Hanım yine mızmızlanıp bize masa aldırdı. Sofrayı hazırlayıp televizyonu açarken kapı çalındı. Alacaklı gibi çalıyor olması beni hafiften korkutsa da kalkıp açtım. Karşımda gördüğüm polislerle öylece kalakalmıştım.

"Şebnem Su Cenk?"

"Evet benim." dedim kekeleyerek. Elindeki beyaz bir kağıdı bana uzattı ve konuşmaya devam etti. "Şinasi Cenk, sizin hakkınızda şikayette bulunmuş. Kağıtta yazan tarihte davanız var ve ayrıca, şimdi bizimle karakola gelmek zorundasınız."

"Ama... Ben bir şey yapmadım. O, o bana yaptı. Ben ona değil."

"Ne gerçek, ne değil hepsi gidince belli olur. Buyurun,"

~

Bölüm çok kısa oldu farkındayım ama ilk bölüm olduğu için. Umarım beğenirsiniz...

Şşt! Oyla bakem. ✌🏻️

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 07, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÖZYAŞI Kan GölüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin