Otobüs durağını gördüğümde derin bir nefes vererek çantamın içinden yeni otobüs kartımı çıkarmış ve adımlarımı hızlandırarak durağa ilerlemeye devam etmiştim. Turuncu saçlarımı kapatan mavi kapşonlu sweatimin uzun kollarını tekrar yukarı çekerek esnemiştim. Uyuşuk beynimle duraktaki otobüs haritasına bakarak hangisine bineceğimi kestirmeye çalışıyordum. Dudak büzerek kağıt parçasına bakmaya devam ettim ve kollarımı çaprazladım. Telefonumu çıkararak büyükanneme bir mesaj attım ve duraktaki oturanlardan birine oturdum. Şu hayatta en hızlı şekilde tükenen şeylerden biride kesinlikle internetti. İnternetim olmadığı için uygulama indirip hangi otobüsün nereye gittiğini ya da ne zaman geleceğini bilme şansım yoktu. Ya birine soracaktım, ya da her gelen otobüs şoförüne aynı soruyu soracaktım.
Kendimi turist gibi hissediyordum.
Sanırım tek seferde sorarak bir cevap almak daha mantıklıydı. Kenarda oturarak telefonuna bakan sarı saçlı çocuğu gözüme kestirerek minik adımlarla yanına yaklaştım. Yutkunarak hafifçe omzuna dokundum ve sweatimin kollarını aşağı çekiştirerek oynamaya başladım. Çok gergin hissediyordum. Telefondan başını kaldıran çocuk gözlerini kırpıştırarak yüzüme baktı. Hafifçe gülümseyerek kelimeleri bir araya getirmeye çalıştım. Öğrendiğim şeyleri bile unutmuştum.
"Merhaba"
Gergince söylediğim kelime sonrası hafifçe gülümsedi.
"Merhaba, bir şey mi oldu?"
Başımı onaylar anlamda sallayarak dudaklarımı nemlendirdim.
"Sorun ne? Gergin görünüyorsun"
Karşımdaki sarı çocuk çekinerek konuştuktan sonra tereddütle yüzüme bakmıştı.
"Dilinizi iyi konuşamıyorum."
Cümlemden sonra şaşkınlıkla gözlerini açmış, daha sonra anladığını belirten mırıltılar çıkararak başıyla onaylamıştı.
"Şeyi arıyorum.. ben.."
Gözlerim onun yüzü dışında her yerde geziniyordu. Kahverengi gözlerim, formasındaki amblemde takılı kalırken amblemi işaret ederek gülümsemiştim.
Sarı çocuk anladığını belirterek kolumdan çekmiş ve beni yanına oturtmuştu. Gülümseyerek yüzüme bakarken ben de gülümsemiş ve adımı söyleyerek elimi uzatmıştım.
"Ben Lee Felix"
Bir kaç saniye duraksamış ve uzattığım elimle bakışmıştı. Ama sonra hafifçe elimi sıkmıştı.
"Yang Jeongin"
Çocuk hafifçe eğilerek selam verirken panikle eğilmiş ve onu taklid ederek memnun oldum demiştim.
Kültür farkı..
Adının Jeongin olduğunu öğrendiğim çocuk başını kaldırınca eş zamanlı olarak ben de kaldırmış ve gergince gülümsemiştim.
Bu
Çok
Utanç
Vericiydi.Elimi nazikçe çekerek dudak büzmüş ve ayaklarımı izlemeye başlamıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yaptığım bir şey bana normal gelirken, burada saygısızlık olarak anlaşılabiliyordu. Bu yüzden beynim allak bullak olmuştu.
"Felix, kaç yaşındasın? Ya da.. Nereden geliyorsun.?"
Jeongin kısık sesle konuştuğunda dudaklarımı dişleyerek yutkundum.
Onu anlamamıştım.
"Üzgünüm, ama dediğini anlamadım."
Jeongin kıkırdamaya başladığında merakla yüzüne bakmıştım. Abartısız iki dakika güldükten sonra bana döndü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okay, Leader!/Changlix
Teen FictionVoleybol takımı kaptanı Changbin'in, Okula yeni gelen ve alt sınıf olan Felix ile kıyaslanması feci şekilde sinirini bozuyordu.