bölüm 3: "first meet with lumière's dad"

586 78 98
                                    



"Bedeninden yükselen kendine has kokun mu yoksa okyanus mavisi gözlerin mi beni kendine bağlıyor bilmiyorum ama bunu çok güzel yapıyorsun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bedeninden yükselen kendine has kokun mu yoksa okyanus mavisi gözlerin mi beni kendine bağlıyor bilmiyorum ama bunu çok güzel yapıyorsun.

Farkında olmadan okyanusuma kapılıyorum."

-140621"

~

Yer; Massalia / Marsilya / Fransa
Saat; 04:16 a.m

-jeongguk uçağa binmeden önce-

Birkaç öksürük sesi, esmerden yükselen ağır vanilya kokusu.

Kapalı kapının ardındaki tonlarca şifacı, insan doktorlar, vampir soyundan gelenler ayakta tedirginlikle dikilirken herkesin sesi kesilmiş ve soylu fransız vampir'in çıkarttığı sesleri dinliyorlardı.

"aller, je vais bien." (gidin, ben iyiyim.) Kalın sesi diğer vampirlerin kulaklarını doldururken esmerin yüz ifadesi çok karanlıktı. Kaşlarını olabildiğince çatmış, diğerlerine yıkım etkisi yapan gözlerini hızlıca odada gezdiriyordu. "mince! J'ai très soif." (kahretsin! çok susadım.)

Kimse bir şey diyemezken yakınlardan bir yerlerden gittikçe yükselen sesler artmış, siyah kapının önünde dikilen kişiler, gelen soylu anne vampiri görmüş ve saygı amacıyla başlarını eğerek göz temasından kaçınmışlardı.

Mavi gözleri, vişne çürüğünün dolgun dudaklarına verdiği eşsiz renk ile birlikte uyum sağlayan siyah uzun elbisesi, güzel ellerine taktığı beyaz dantelli eldivenleri hızlıca kapının yüzeyine baskı yaparken diğer odadaki oğlu'nun nefes alış-verişini dinlemişti.

"Wang, onları geri gönderir misin? Teşekkürlerimi de ilet lütfen." Oğlundan tamamen zıt bir sesi olan güzel vampir kurduğu cümleden sonra yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirmişti. Birazcık da olsa ortamı yumuşatmak istiyordu, kargaşa çıkmasından korkuyordu fakat fırtınanın eşiğindeydiler.

"Nire ama! ama! maman!"
(anneciğim! anne! anne!) İçeride ki vampirin annesi oğlunun sesini gözlerini kapatarak dinlemiş, çok uzun olmayan şekilli tırnaklarını avuç içlerine bastırarak kendi iç güdüsüne karşı çıkmaya çalışmıştı.
"Badakit hor zaudela. Ñ'aideras-tu pas ton fils?" (orada olduğunu biliyorum. oğluna yardım etmeyecek misin?)

Uzun ve zarif ellerinden biri altın rengindeki kulp'a giderken diğer elini ise kapının pervazına sürtmüş, bir kaç saniye sonra ise kapının kulpunu aşağı indirerek odaya adımlamıştı. Oğlunun bu haline üzülmeden edememişti, ona çok değer veriyordu; sonuçta o, onun biricik oğluydu.

ᴄᴀʟʟ ᴏᴜᴛ ᴍʏ ɴᴀᴍᴇ :)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin