Hiçbir şey kalp kadar keskin kırılmaz. İnsanlar her şeyden korkuyor, korkmamaları gereken potansiyel zararlardan bile korkuyorlar fakat her iki dünyada da hesabını veremeyecekleri bir olay, onlar için oyuncak haline gelmiş; kalp kırmak. İnsanlar, onlara emanet ettiğimiz kalbimizi bir süre sonra stres topu olarak kullanıyorlar. Bu gerçekle yüzleşmekte olan iki tür insan karakteri var:
Birincisi; intikam alma ateşiyle yanıp tutuşarak fevri bir kararla o da karşısındakinin kalbini stres topu olarak kullanarak içindeki alevi soğutur ve kırılan kalbinin intikamını alır.
İkincisi; yüreği yandıkça soğuk su döküp buruk bakışlarıyla konuşanlar, karşındaki insanın artık kendisini anlamayacağımdan o kadar emin olur ki vücudundan ziyade ruhunu saran yorgunlukla sadece çekip gider. Tek temennisi onu ve onun gibileri bir daha görmemek olur.
Ama bir insanın kalbini kırmak onun kul hakkına girmektir ve unutmayın, bunun hesabı er ya da geç sorulur. Gönlünüz rahat olsun. Eğer benim gönlüm rahat olmasaydı, cezaevi bana bunca zaman dar gelir, yetmezmiş gibi benliğimi yitirmeme sebep olurdu.
Kendinizi bırakmayın. Bir kere bırakınca toplaması çok zor oluyor.
Eylül-2006
Üniversite telaşı sarıp sarmalamıştı gençleri. Bu önlerine açılacak binlerce kapının, eğlenceli bir hayatın ve tatlı tatlı aşkların yelken açılması demekti değil mi? Ne demezsiniz...
Nadir üniversite için çok da heyecanlı sayılmazdı. Tek temennisi en yakın arkadaşı Ali ile aynı okulda olmasıydı. Bol kot pantolonunu giyinip beyaz bir tişört giyindikten sonra uzun kollu karolu gömleğini üzerine geçirip kollarını dirseğine kadar kıvırdı ve düğmeyle tutturdu. Üniversite, kendi sayfasında bir ay öncesinden bölümlerin kitapları ve ders programlarını yayınlamıştı. Dolayısıyla çantası hazırdı.
Aşağıdan gelen seslerle camdan dışarı doğru baktı Nadir. Ali, Cevdet, Hamsi ve Emir çantalarını sırtlarına atmış muhabbet ediyorlardı. Nadir kendisini beklediklerini anlayarak hızlıca merdivenlerden aşağı indi.
"Oğlum kahvaltı et gel!"
Ayakkabısını hızlıca giymeye uğraşırken, fortmantodan siyah insülin çantasını aldı ve çantasının ön gözüne tıktı.
"Aç değilim annem, bizimkiler kapıda Allah'a emanet ol!"
Ardından hızlıca evden çıktı. Karşıdan karşıya geçerken Ali gülmeyi keserek Nadir'e döndü.
"Vaaay sonunda uyanabildin demek şeker çocuk Nandy seni." Candy'i Nandy'e çevirmesinin ardından kahkaha atmaya başlayan dostlarına bakan Nadir de onlara bakarak başını iki yana salladı ve gülmeye başladı. Ali elini Nadirin omzuna attı ve otobüs durağına doğru yürümeye başladılar. Oryantasyon olacağından acele etmiyorlardı. Zaten hepsinin ders saati farklıydı, ne aceleleri vardı ki? Hayat acele etmek için fazla uzun, acele ederken girilen stres için fazla kısaydı.
***
Sanki hamsi dolu bir denize ilk adımlarını atmıştı levrekler. Bu ne biçim bir kalabalıktı böyle! Her yaştan insan, yüzlerinde taze bir heyecanla farklı yönlere doğru ilerliyorlardı. Ne yapacakları akkında en ufak fikirleri dahi yoktu Ahcen'in. Fakat bir yandan da iç güdüleri onlara rehber oluyordu.
"Edebiyat fakültesi üç blok soldaymış. Oryantasyon da oranın bahçesindeymiş. Ben geçiyorum sizinkiler nerde?"
Nadir'in sorusuyla hepsi ona odaklandı. "Mühendislik fakültesi başka kampüsteymiş ama bir haftalığına buradaymışız, matematik binasında." Ali'nin cümlesinin ardından diğerleri başladı konuşmaya. Hepsi birbirilerinden uzaktı. Ama yürekleri birdi onların.
"Demek yüreği güzel kardeşim kendini şiirlere verecek ha?" Emir gülmeye başlarken Nadir başını iki yana salladı. "Şiir ruhun gıdasıdır gençler, tıpkı müzik gibi. Size de tavsiye ederim." Tatlı bir gülümsemeyle yürümeye başladı Ahcen. Belki de içlerine doğan olumlamalardandı gülümsemeleri, ya da sadece altıncı hisleri kuvvetliydi...
***
"Ders programlarınız yarın panoya asılacak. Ders kitaplarınız ve okuma listeniz ise öğle molasında asılacak. Bu hafta eksiklerinizi gidermeye çalışın lütfen, daha sonra adaptasyon süresi uzayabiliyor. Unutmayın, burası lise değil. Siz burada ders değil meslek öğreniyorsunuz. Bu günlük bu kadar, çıkabilirsiniz."
Ağzı hiç açılmamış çantasını sırtına alırken, kalabalığın sakinlemesini bekledi Nadir. Derslik akın akın boşalırken sona tek tük kalan 3-4 kişiyi görünce ayaklandı genç adam. Kapıdan geçecekken aynı anda onunla birlikte geçmeyen çalışan zambak kokulu küçük bir kadın, sendelemesine sebep oldu.
Başını yavaşça kaldırıp küçük kadından tarafa doğru bakarken, bir elmadan daha kırmızı hale bürünmüş al yanaklar çarptı gözüne. Kendini alel acele toplayıp geriye çıkarken boğazını temizledi ve başını öne eğdi genç adam.
"Siz buyrun lütfen."
Genç kızın kendisine baktığını hissetti fakat başını kaldırmadı ve başka yöne çevirdi Nadir. "Sizin sıranızdı."
"Hanımlar önden, rica ediyorum buyrun."
Genç kızın naif zambak kokusu hafifçe uzaklaşırken, başını kaldırdı fakat kızın kızıl gözleriyle göz göze gelince ne yapacağını bilemedi Nadir.
"Demek gerçekten de varmış..."
"Anlayamadım?"
Çok hafifçe gülümsedi genç kız, eliyle kâkülünü düzeltti ve gözlerine bakmaya devam etti.
"Sizin gibi, edebiyata edebiyat için gelmiş biri olduğuna inancımı yitirmiştim açıkçası."
Bakışlarını çekmedi genç adam. "İnanmak mı, inanmak nedir bilmem ben."
Kız, soru işaretleri dolu gözlerini çekmedi çocuktan. Kalbi küt küt atmaya başlarken, ateş bastı ve elleri hafifçe titremeye başladı.
"Çiçek ben," diyerek elini uzattı genç kız. "Memnun oldum."
Gülümsedi genç adam. Duruşunu dikleştirerek elini uzattı. "Nadir ben de."
Kız, sıcacık gülümsemesiyle "Nadir bulunan bir isim." dedi ve sınıftan çıktı. Nadir, başını önüne eğerek kocaman sırıttı ve çantasının neredeyse kaymak üzere olan kayışını düzeltti ve fakültenin kapısına doğru ilerledi.
"Çiçek gibi kokan Çiçekler de nadir bulunur bu dönemde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesizler Mahallesi (Âşıklar Mahallesi 2)
Fiksi UmumNadir insanlar nadir acılar yaşarlar. Bunlara isyan etmek ne haddimize? Her şey olabilir bu hayatta. Sevdiğin tarafından aldatılabilirsin, yerin yurdun yıkılmış olabilir, işinden kovulmuş hatta haksız yere içeri girmiş bile olabilirsin. Peki bunlar...