Küçük Bir Bulut

20 2 0
                                    

Sekiz yıl önce arkadaşını North Wall'dan uğurlamış,talihinin açık olmasını dilemişti. Gallaher da ilerlemiştihayatta. Gezmiş görmüş havasından, şık kesimli tüvittakımından, korkusuz konuşmasından bir bakıştaanlaşılıyordu. Onun kadar yetenekli az adam bulunurdu, onungibi başarıdan şımarmayanı ise daha bile az. Yürekli oğlandıGallaher, başarıyı hak etmişti. Böyle bir dostu olmak insanakıvanç veriyor. 

Öğleden beri Küçük Chandler'in aklı fikri Gallaher'labuluşmasında, Gallaher'ın çağrısında ve Gallaher'in yaşadığıkoca Londra şehrinde. Küçük Chandler derlerdi ona çünkü,orta boyludan az kısa olduğu halde insana ufak tefek bir adamizlenimi verirdi. Elleri beyaz ve küçük, yapısı çelimsiz, sesihafif ve tavırları inceydi. Açık renk, ipeksi saçıyla bıyığınaözenle bakar, mendiline de pek azıcık esans damlatırdı. Yarımay gibi tırnakları kusursuzdu, gülünce de bir sıra çocuksubeyaz diş göze çarpardı.

King's Inns'de masasında otururken bu sekiz yılın getirdiğideğişiklikleri düşünüyordu. Yoksul ve partal bir halde tanıdığıarkadaşı şimdi Londra basınında pırıl pırıl bir kişi olmuştu.Bıktırıcı yazma işine sık sık ara verip büro penceresindendışarı bakıyordu, ilerlemiş sonbaharın gün batımı ışıltısıçimenli bahçeleri ve patikaları örtüyordu. Banklardauyuklayan pasaklı dadıların, yıkık dökük ihtiyarların üzerinemüşfik bir altın toz sağanağı yağdırıyordu; kıpırdayan bütünbiçimlerin tepesinde titreşiyordu: çığlık çığlığa çakıllıyollarda koşuşan çocukların ve bahçeler arasından geçenherkesin. Manzarayı seyrederek hayatı düşündü; ve (hayatüstüne düşününce hep olduğu gibi) hüzünlendi. Yumuşak birmelankoli kapladı içini. Kadere karşı mücadelenin boşunalığını duydu, çünkü bunca çağdan ona miras kalanbilgelik yükü buydu.

Evinde raflarda duran şiir kitaplarını hatırladı. Bekârlıkgünlerinde almıştı onları ve çoğu akşamları hole açılan küçükodada otururken bunlardan birini raftan indirip karısınayüksek sesle bir şey okumak gelmişti içinden. Amautangaçlığı hep engel olmuştu; kitaplar da raflarında kalmıştıböylece. Bazan birkaç dizeyi kendi kendine söyler, bununlaavunurdu.

Saat çalınca ayağa kalktı, masasından ve yazıcıarkadaşlarından hiçbir ayrıntıyı ihmal etmeden ayrıldı.Düzgün ve alçak gönüllü görünüşüyle King's Inns'in feodalkemerinin altından belirdi, hızlı adımlarla Henrietta sokağınıgeçti. Altın gün batımı solmaya başlamış, hava serinlemişti.Bir sürü kirli çocuk sarmıştı sokağı. Yol ortasında duruyor yada koşuyor, esner gibi açık duran kapılara doğrumerdivenlerde sürünüyor ya da fareler gibi eşiklerdeçömeliyorlardı. Küçük Chandler onlara hiç aldırmadı. 

çömeliyorlardı. Küçük Chandler onlara hiç aldırmadı.Bu minik haşaratsı hayatın arasından ve Dublin'in eskisoylularının bir vakitler sefa sürdüğü somurtkan vehortlağımsı malikânelerin gölgesinden ustalıkla sıyrılarakyürüdü. Geçmişin hiçbir anısı değmiyordu ona, çünkü aklı şuandaki bir sevinçle doluydu. 

Corless'e hiç gitmemişti, ama bu adın değerini biliyordu.Tiyatro sonrası buraya gidilip istiridye yendiğini, içkiiçildiğini biliyordu; oranın garsonlarının Fransızca veAlmanca konuştuğunu da söylemişlerdi. Geceleyin yanındanhızlı hızlı geçerken, önünde şık arabaların durduğunu,kavalyelerin eşlik ettiği pahalı elbiseli hanımların çabucakinip içeri girdiğini görmüştü. Gürültülü elbiseler ve üst üsteşallar, kürkler. Yüzleri pudralı olurdu ve ayakları yere değer değmez, ürkmüş Atalanta'lar gibi, eteklerini yukarıçekerlerdi. Başını çevirip bakmadan geçmişti hep. Gündüzleribile sokakta hızlı yürümeye alışmıştı, onun için gece kendinisokakta buldu mu endişeli ve heyecanlı bir yürüyüştuttururdu. Ama bazan da korkusunun nedenleriyle sanki flörtederdi. En dar ve en karanlık sokakları seçer, cesaretleilerlerken, adım seslerini çevreleyen sessizlik onu korkutur,gezinen, sessiz siluetler tedirgin ederdi; bazan da kısık birkahkaha patlaması yaprak gibi titretirdi onu.

DublinlilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin