-park jimin, 22, üniversitede modern sanatlar öğrencisi
-kim seokjin, 23, üniversitede gastronomi okuyor
(⌐■_■)
"Siktir, partiye Kim Seokjin'in geleceğini neden kimse söylemedi?"
"Kim Seokjin gelebildi sonunda, bunun ekürisi nerede?"
"Park Jimin mi? Bilmiyorum ama keşke şu Seokjin beni fark etse. Herif yürüyen afet."
Seokjin, namı diğer WWH, okulun yurdunda gizlice yapılan partiye teşrif ettiğinde etraflarından birkaç fısıltı duyulmuştu. Bu parti için yurt görevlilerine paralar dökülmüş, bir günlüğüne ortadan kaybolmalarına olanak sağlanmıştı ve tüm gece öğrencilere aitti. Karton bardaklarda dökülen içkilerin kokusu sarı ışıklı koridorlara dolmuş, koridorlardan ve odalardan gelen mıç mıç öpücük seslerine müziğin sesi karışmıştı.
Evet, öpücük sesleri daha yüksekti.
"HOBI-AH!" Seokjin aniden Hoseok'un sırtına atladığında bir arkadaşıyla konuşan görsel sanatlar öğrencisi irkilmiş ve dengesini kaybeder gibi olmuştu. "Selam bebek!"
"Ya siktir git Seokjin," diye mırıldandı, omzunun ardından sırtındaki oğlana bakarken. "Git Jiminle uğraş, bugün hiç halim yok."
Seokjin arkadaşının yanağına ıslak bir öpücük kondurduğunda Hoseok tiksinerek yanağını sildi. "Aşk olsun bebek," dedi sırtından inip de elindeki bira bardağını alırken. "Bensiz partiye başlamak biraz adice. Benimki nerede?"
"Seninki?" diye sordu Hobi'nin konuştuğu oğlan. Seokjin adının Chanyeol olduğunu hatırlıyordu, beden eğitimi bölümünde okuyan okul basketbol takım kaptanıydı bu. Az kız düşürmüyordu.
Seokjin kadar düşüremese de, tabii.
"Yeaah, benimki," dedi Seokjin bira bardağını tepesine dikerken. "JIMIN-AH! Nerede ulan bücürüğüm?"
"Bir kızla gördüm en son. Baekhyunla birlikte konuşuyorlardı kızla-"
"Baekhyun?" dedi Chanyeol, kaşlarını çatarak. "Şu edebiyat öğrencisi mi?"
Seokjin Baekhyun denen oğlanın kim olduğunu hatırladığında kıkırdadı -kimse duymasın diye Hoseok'un kulağına eğildi. "Yatakta biraz yüksek sesli ha, birinin sesini kısmasını söylemesi lazım Baekhyuna." Gülerek geri çekildi. "Jimin'i kurtarmam lazım, eskilerimle yetinmemeli. Ben ona yeni bir oğlan bulurum."
Chanyeol dudaklarına basit bir gülümseme yerleştirdi ama Seokjin oğlanın aslında o an kendisini öldürmek istediğini bilmiyordu.
"Jiminim..." diye sızlandı Seokjin üç saniye sonra, canı yanıyormuş gibi. "Hobi-ah, beni Jimin'ime götür..."
"Tatava yapma." Üçüncü bir erkek sesi onları durdurunca Seokjin yanında beliren Yoongi'ye baktı. Müzik öğrencisi elindeki bira bardağını tepesine dikti. "Üçüncü katta, Hyuna diye bir kızla yiyişiyor."
Seokjin dudaklarını büzdü. "Ama ben Jimin'imi özledim. Sevişmesin."
"Ya arasana bize soracağına gerizekalı," dedi Hoseok, bu ikilinin "ölene dek en yakın arkadaş" kavramından bıkmış halde. Birbirleri olmadan on dakika dayanamıyor, hobi olarak mızmızlanıyordu. "Göbek bağınız bir mi kesildi? Biriyle görüşüyormuş işte. On dakika Jimin'siz yapabilirsin."
"Onunki beş dakika sürüyor." Seokjin göz kırptığında Chanyeol imaya suratını buruşturmuştu.
"Tam olarak ne kadar yakınsınız siz?" diye mırıldandı dudakları arasından, siyah kıyafetleriyle ve inanılmaz yakışıklı, tapılası yüzüyle karşısında dikilen Seokjin'e.
"Tuvalete bile birlikte gidiyorlar." Yoongi göz devirdi. "Liseli kızlar gibiler."
"Liseli kız dediniz de aklıma geldi. Lisedeyken bir kızla işi pişirmiştim var ya-"
"Ya Seokjin siktir git. Kimse hikayeni duymak istemiyor, nolur sus Tanrı aşkına sus!" Hobi komik denilebilecek bir öfkeyle Seokjin'e baktığında oğlan dudaklarını büzdü.
"Tamam ya, Jimin'im gibi değilsiniz hiçbiriniz. O beni dinlerdi. Ben de gideyim birilerini tavlamaya çalışayım, on dakikaya gelirim."
"Seninki de beş dakika sürüyor galiba?" dedi Chanyeol, alayla.
"Birini bulmam bir dakika, dizlerine çökmesi on saniye ve işimi bitirmem sekiz dakika elli saniye sürüyor. Problem?"
"Nolur sus." Yoongi başını ovuşturdu. "Nolur sus ve defol şuradan Seokjin. Hadi git, tavla birini."
Seokjin dil çıkararak üçlünün yanından ayrıldı. Yüksek sesli müziğin arasında dolaşırken eline geçen bardaklardan onlarca bira içti -ayık girdiği koridordan sarhoş bir halde çıkması beş dakika sürmüştü. Adımları onu üçüncü kata götürüyordu, farkında olmasa bile. Sarhoş adımlar sarsaktı, insanlara çarpıyor ama yere düşmeyecek kadar da dengede kalabiliyordu.
Son merdiveni çıktığında bir bedenle çarpıştı. Tanıdık bir bedendi.
"SEOKSEOK!" Jimin şakıdı. "Yavru, atayım mı seni yurda?"
"Bilmem babacık, odan buralarda mıdır?" Seokjin göz kırptığında Jimin güldü -terlemiş sarı saçları ve biraz önce seviştiğini belli eden baygın bakışlarıyla, sarhoşluğuyla her zamanki Jimin'di.
İkilinin yanından geçen dört kız dudaklarını dişleyerek onlara baktığında Seokjin ve Jimin gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Kızlar konuşmalarının garipliğine şaşırarak ama hayran bakışlarını da bırakmayarak yanlarından geçtikten sonra "Yemin ediyorum bir gün bizi gerçekten de sevgili sanacaklar, aha şuraya yazıyorum," dedi Jimin, elini duvara bastırıp.
"Düşünsene; senle ben, sevgiliyiz? Öpüşüyoruz falan?" Seokjin suratını buruşturdu. "Çok korkutucu oğlum."
Jimin irkilir gibi oldu -düşüncesi bile midesini bulandırmıştı. "Evet, çok korkutucu."
yn: öylesine yazdım, bayadır aklımdaydı. jinmin o kadar az shiplenen bir ikili ki onlara kısa ve saçma ve salakça da olsa bir hikaye yazmayı kendime borç bildim. üç kişi falan okur büyük ihtimalle ve o üç kişiye şimdiden teşekkür ederim!! <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
playdate // jinmin
Fanfiction"ama bebeğim, bu oyunun iki kişilik olduğunu unutuyorsun." -jinmin kısa hikaye Park Jimin ve Kim Seokjin. Gittikleri üniversitenin baş belaları, gözdeleri, ilgi odakları ve eğlence kaynakları. Etrafında dönen bedenler, kuklalar ve hizmet eden bir sü...