"Hay kahretsin. YOK! YOK, YOK YOK!"
Hoseok oturdukları kantin köşesinde başını masaya vuran Jimin'e yargılarcasına baktığında öteki hala ofluyordu. "Ne yok?" diye sordu, telefonundan gelen mesajla birden sinirlenen oğlana.
"Ders programları netleşmiş, Seokseok'umla bir tane bile ortak dersimiz yok. Binası anasının a-"
"Cinsiyetçi küfür yok demiştim," diye mırıldandı Yoongi, siyah sade kahvesinden bir yudum alırken.
"Binası Tanrı'nın unuttuğu yerde," diye cümlesini düzeltti Jimin, sıkılı dişlerinin arasından. "Ben dersten on dakika erken çıkarsam ve o da derse yedi dakika geç kalmayı kabul ederse ancak öğle arasında yarım saat buluşabiliriz, o kadar."
"Hesapladın mı bir de?" Hoseok göz devirdi. "Sizin gerçekten de göbek bağınız bir kesilmiş, bu yapışıklığın başka sebebi olamaz."
"Kankamla derse giremeyeceksem, aralarda buluşamayacaksam neye yarar bu siktiğimin ünisi?" dedi Jimin, dudaklarını bükerek.
Tam bir şey diyecekti ki sarı saçlarına yamuk bir parmak dolandı; sarı tutamı acıtmayacak ama belli edecek kadar çekerken masadaki gözler ona dönmüştü. "Naber değişikler?" dedi Seokjin, kendini Jimin'in yanındaki sandalyeye atarken.
Yoongi, "Aha, bak burada. Görüşebiliyormuşsunuz, değil mi?" diye sordu Jimin'e.
Jimin çatılı kaşlarının arasından kankasına baktı. "Ne işin var lan burada?"
Seokjin sırıttı. "Dersi astım."
"İyi halt ettin," diye göz devirdi Hoseok. "Hangi ders?""
"Tatlı sanatı!" Seokjin çantasından su şişesini çıkarıp içtiğinde terli vücuduna bakarak hızlıca buraya geldiği söylenebilirdi, siyah sade tişörtünün altına çizgili bir uzun kollu geçirmiş, altına ise kot bir pantolon giymişti. Okulun kafeteryasının girişinden ta bu ucuna gelene kadar çoktan onlarca gözün hitabı olmuştu; yakışıklılığıyla insanların ağzını açık bırakıyordu.
Jimin gibi.
İkisi birlikteyken sanki tüm gözler onlara dönüyordu.
"Tatlı sanatı mı? Öyle bir ders mi var?"
Seokjin Yoongi'nin sorusuna göz devirdi. "Butik pastacılık ama butik pastacılık deyince de bir garip duruyor anasını satayım, tatlı sanatı deyip geçiyorum işte."
"Neden dersi astın?" dedi Jimin, hala aklı orada takılıyken.
Seokjin öne eğilip kankasının yanağından bir makas aldı. "Dedim ki tatlı mochim buradayken benim tatlı dersi almama ne gerek var?"
Jimin sırıttı. "Valla mı?"
"He." Seokjin de sırıttı. "Neyse, ben geçenki partide bir kızın telefon numarasını almıştım. Biyogenetik binası mı ne varmış, nerede o bina?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
playdate // jinmin
Fanfiction"ama bebeğim, bu oyunun iki kişilik olduğunu unutuyorsun." -jinmin kısa hikaye Park Jimin ve Kim Seokjin. Gittikleri üniversitenin baş belaları, gözdeleri, ilgi odakları ve eğlence kaynakları. Etrafında dönen bedenler, kuklalar ve hizmet eden bir sü...