Eşyalarımı beni ilk başta karşılayan hoş bayanın gösterdiği yere yerleştirdim. Orada çalıştığımı belirten, verdikleri yaka kartını taktıktan sonra bulunduğum odadan çıktım.
Adının Ali olduğunu öğrendiğim patronum eşliğinde kitap bölümlerini gezdim. Ne yazık ki etrafta kitaplarla ilgilenen çok kişi yoktu. Kitap okunmaz mı yahu? Arka fonda çalan latin esanslı müziğin farkına vardığımda neşem arttı. O an bi' kitap alıp yere serilmemek için zor tutuyordum kendimi.- - -
Vestiyere anahtarlarım ve çantamı bıraktıktan sonra salondaki üçlü koltuğa bıraktım yorgun bedenimi. İyi ,güzel ama yorucu iş gerçekten. Özellikle de hiç bir kitabın yerini bilmiyorken.. Çalan telefonun lanet olasıca melodisi diyemiyorum çünkü sevdiğim bir şarkıydı. Elimi masaya doğru uzatıp el yordamıyla telefonu bulmaya çalıştım. Elime değen ilk şeyi aldığımda şansıma telefonumdu. Parmaklarım ezbere bi' şekilde telefonu açıp kulağıma ulaştırdığında yorgun sesimle konuştum.
"Efendim?"
Karşıdan gelen gürültüyle telefonu görebileceğim şekilde kaldırıp gözlerimi açtım. Tabi ya, Çağatay. Hoparlöre alıp telefonu başucuma yerleştirdim. İlgilenmediğimi anladığında konuşacaktır. Ki beni yanıltmayan sesi duyduğumda kendimle gurur duydum. Neden diye sormayın, şimdi oraya geliyoruz.
"Gecelerin sultanı?"
"Yapma şu lüzumsuz şakayı. Kaç Gece tanıyosun?"
"Aslında sen anlamadın. Hani gecelerin sultanı, hani her gece dışarı çıkan havası verdim sana ama sen anlayacaksın da bende göreceğim!"
Dedi sahte bi sinirle.
"Sadete gel Çam ağacı"
Biliyorum çok saçma ve komik dahi değil bu takma ismi ile seslenmem. Çağatay'da buna sinir oluyordu zaten. Hiç alakası yoktu.
"Dıtıcam ama hee. Neyse neyse gelsene yanımıza güzel kız. Hem burda kimler var bil bakalım."
Tereddütsüz "Oğuz" cevabını verdim. Her ne kadar Çağatayı ona uymaması için tehdit etsemde her seferinde o gereksiz çocuğa uyup beni çağırıyordu o embesilli ortama.
Eski sevgilim.
"Çağatay ya o ya ben diyeceğim en sonunda ya. İstemiyorum kardeşim anlamıyor mu! ya bi insan bu kadar yüzsüz olmayı nasıl becerebilir ki?"
"Tamam kes bay."
Dedi telefonu yüzüme kapatan Çağatay. Manyak çocuk ya.
Telefonumdan favori şarkı listemi karışık olarak başlatarak başımı iyice yerleştirdim bulunduğu yere.
- - -
Uyuyakaldığım için tüm gece -tabi ki şarj telefonu terk edene kadar- çalan müzik telefonumun şarjını bitirmiş, üstüne üstlük alarmım çalmamıştı. Ne alakası var tabii ki geç kalmadım!
Uflaya puflaya yattığım yerden kalkıp henüz çok yeni olan işime lanetler eşliğiyle odama ilerledim. Duş alacak vaktim olmadığından direkt olarak dolabın başına geçtim. Seçtiklerimi giyindiğimde hazırdım (multimedia). İzmir yazın daha bi sıcak oluyordu. Ve ben bunu kıyafetlerime tabiki yansıtıyordum. Aceleyle evden çıkıp kitapçıya doğru hızlı hızlı yürüdüm. Arabamı kullanmıyordum bir süredir. Evden çok uzaklaşmadığımdandır. Çok tuhaf ancak Oğuz'dan ayrıldıktan sonra sosyal hayatım çökmüş gibi geliyor. Her şeyimiz ortaktı o şerefsizle. Aldatmadı etmedi. Ama içimde tanımlayamadığım bi' nefret var çocukcağıza karşı. Sadece arkadaş gibi olmaktan bıkmışmış. Tamam bende öyle masumlar kraliçesi değilim belki ama içimden gelmiyorsa sana dokunmak öpmek ne yapabilirim. Arkadaş gibi seviyordum oğuzu. Ama gerçekten seviyordum onu hiç bi' zaman elimde oynatmak değildi amacım. O inanmasa da..
- - -
Koştur koştur kitapçıya gireceğim sırada devasa bi' varlıkla çarpıştım. Başımı kaldırıp baktığımda her yavşak erkek gibi özürler dilemesini bekledim ancak sert sert yüzüme bakıyordu. Biraz ona yönelip kulağına doğru;
"Bence şimdi özür dilemenin tam sırası."
Dediğimde tek kaşı alayla kalktı.
"Evet, bende onu bekliyorum."
Dedi. Özür mü bekliyordu? Yok artık. Tabii ki dilemedim ve onunla da inatlaşmayıp göz devirip içeri doğru ilerledim.
"Hey hey beklesene bir saniye!"
Sonunda beklediğim yavşak hareketi sergileyeceğini düşündüğümde yanıldığımı alamam uzun sürmedi. Arkamı dönüp ona sıkılmış bakışlarla baktım.O ise önce bana sonra yerdeki kitaba bakış atıp:
"Kaldır ve bana ver. Sen çarptın."
Dedi. Ciddi mi diye yüzüne baktım ve evet ciddiydi. Aslında pekala "o kitabın daaa senin deee.." diye sövmeye başlardım ama müşteri olabileceği düşüncesiyle yanına ilerledim ve yerden kitabı alıp eline tutuşturdum.
"Oldu mu? Mutlu musun? Artık git başımdan."
Der demez önüme döndüm ancak orta yaşlı tatlı patroncuğumla da çarpışmayı tabii ki beklemiyordum. Ama benim yerime açıklamayı bir başkası, bir hödük yaptı.
"Çarpmadan duramıyor da hanım efendi.."
"Oğlum sen çarptın bana bak uzatma. Ay çıldırıcam zaten geç kaldım. Ali Bey lütfen kusura bakmayın hemen başlıyorum işime."
deyip yanlarından uzaklaştım ve doğruca eşyalarımı bırakıp yaka kartımı taktım. Tablodaki plana göz gezdirip hangi stantta olduğuma baktım. Siyaset. Harika(!). Ogün cidden kötü şans benimleydi.
~ ~ ~
Acemi olduğumu biliyorum. Bu yüzden vote beklemiyorum tabi ki ama olmuş ya da olmamış gibi yorumlar yapsanız fena olmaz. Ya da dur. Önce bi okuyunda yorumumuz eksik olsun hajajskdk neyse çok teşekkürler