kasıktaki namlu ve küstah dudaklar

433 31 23
                                    

İki kart açtı ve ikisi de Kupa dokuzluydu. Bildiği için sıra yine ondaydı. O an pişman oldu.

Tekte eş bulmak çok şüpheliydi ve şu an yapabileceği en aptalca şeyi yapmıştı. Tek dileği buradaki herkesin kendinden daha aptal olmasıydı.

Herkes onları büyük bir dikkatle izliyordu.

Krupiye Jimin'e baktı ve Jimin ona gülümsedi. Jungkook bunu görmemiş işaretlere bakmaya devam ediyordu.

Bir tane daha çift açtı ve bir tane daha. Jimin onu baştan aşağı süzüp kendini masaya yaslarken o her şeyden habersiz çiftleri bulmaya çalışıyordu.

Yanlış hatırlamış olacak ki dördüncü çifti bulamadı. Bıkkınlıkla kafasını arkaya doğru savurdu ve uzun siyah saçları arasından parmaklarını geçirdi. Bir an önce bitmeliydi.

Jimin beyaz tişörtü altında kasılan bedeninin kendisi için kasıldığını düşündükçe kendini masaya daha çok bastırıyor ve oyunu unutacak raddeye geliyordu.

Jungkook'ta bundan fazlası olmalıydı ve fazlasını istiyordu.

Sıra Jimin'deydi ve açtığı çifti eşleştirdi. Jungkook'a kısaca bir bakış atıp art arda altı çift eşleştirdi.

Yedinci çiftte ise açtığı kartın eşine parmaklarını koydu ama gülerek yanındakini açtı ve sıra Jungkook'a geçti. Jungkook'un destesini çözmüş müydü, bu bir tehdit mi demekti?

İşaretler kaybolmuştu. Eğer ilk beş dakikada anlamamışsa bundan sonra rahattı. Ama altı çift açması Jungkook'u germişti. Jimin ise kasılan çenesini görmek için bu oyunu devam ettirebilirdi.

Jungkook eşleştirirken Jimin yavaşça Jungkook'un yanına geçti. Arkasında durdu ve işaret parmağının ucunu beline bastırdı ve dümdüz, hayali bir çizgi çizdi.

Ayakkabısının tok sesi kartların sesine karışıyordu. Jungkook toplam yirmi çift kart açmıştı.

Jimin'in dokunuşları onu hem yakıyor hem ıslatıyordu.

"Anlamayacağımı mı sandın?" Ellerini geniş omuzlara koydu ve parmaklarının ucunda ensesine doğru kahkaha attı.

İrkilse de hiçbir şey yapamadı. Etkisi altına almıştı.

"Buraya gelip hileyle para yürütecek kadar cesursun ama ellerimin altında eriyorsun."

Fısıldayarak konuştu. Kiraz dudakları ensesine çarpıyordu. Kimsenin duymadığı belliydi çünkü tepki veren olmamıştı.

"Yok öyle bir şey." Dişlerini sıkarak konuştu siyahlı.

Park Jimin omzundaki elinin birini saçlarına çıkardı. Saçlarını at kuyruğu yaparmış gibi tuttu ve geriye doğru sertçe çekti.

Saçını çektiği an arkadan dizine vurdu ve bedenine yasladı. Şimdi Jungkook'un kafası omzunda ve bedeni bedeninin üstündeydi.

Saçlarını daha çok çekti ve bu Jungkook'un boynunu daha da çok gerdi.

Her şeyini ona sunuyor gibi duruyordu.

"Eğlendir beni. Hilenin devamını getir. Kazan bu kumarı. Parayı al. Ama geri kalan iki gün gelmezsen-"

Diğer eliyle deri korsesisin sakladığı silahı çıkarttı ve Jungkook'un sertliğine doğru tuttu.

"Güzelim benim. Yazık olmaz mı sence de?"

Çevredekiler duymuyordu ne konuştuklarını, sadece filmi izliyorlardı.

Kimse silahla girilmez demiyordu, krupiyeler ona itaat ediyordu.

Siyahlı o an çıkış olmadığını anladı. Çıkış olmasını istiyor muydu? Hayatı daha ne kadar boktanlaşabilirdi? Bu zamana kadar hep ailesinin dediğini yapmıştı, yine de abisi gibi olamadığı için evden kovulmuştu.

Güzel bir üniversite kazanmıştı ama bölümü ailesinin istediği gibiydi. 'Tek' arkadaşı da işlediği suçu Jungkook'un üstüne attığında ceza olarak bursunu yarıya düşürmüşler, yurt hakkını ise elinden almışlardı.

Ne istediğini bilmiyordu. Ne yaptığını bilmiyordu. Kaç sene boyunca yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu. Kimse sormamıştı, kendisi de cevabını aramamıştı. Daha ne kadar mahvolabilirdi?

Sevmemiş, sevilmemiş, güvenmemiş, birinden nefret bile etmemişti. Hayatı bir yalandan ibaretti. Suya yazılan bir yazı gibiydi.

Ama bu adamın hissettirdiği haz gerçekti.

Namlu şu an sertliğine baskı uygularken yaşadığı heyecan gerçekti.

Boynuna çarpan sıcak nefesi gerçekti. Gerçek hissettiriyordu.

Bundan daha dibi varsa bu adamla görmek istiyordu.

"Eğer sen beni buradan çıkınca bir hiç uğruna vurursan-"

Elini pembelinin silahı tutan eline koydu ve silahı kendine daha çok bastırdı. Şu dantel işleri çok zorlaştırıyordu.

"A-ah... Çok yazık olur." Jimin bu atağı beklemiyordu. Oyunları tek kişilikti ama bu adam için bir istisna yapabilirdi.

Jimin silahı korsesine koydu ve saçlarını bıraktı. Karşıya geçti, hiçbir şey olmamış gibi kartları açmaya devam etti.

Jimin'in fark ettiğine inanamıyordu. Kartların arkasında çok fazla desen vardı. Jungkook kağıtların arkasına eşler aynı olacak şekilde sadece ısıyla ortaya çıkan, kartların arkasındaki desenler gibi küçük desenler çizmişti. Çantası ısıtmalıydı, krupiye kağıtları dağıttıktan beş dakika sonra oda ısısı yüzünden desenler siliniyordu. Jimin bu kadar kısa sürede nasıl fark edebilmişti?

"Jeon Jungkook kazandı! Park Jimin kaybetti!"

Jungkook, Jimin'e taparcasına bakarken Jimin mırıldandı. Para aklından uçup gitmişti.

"Şu sıralar kimse beni bu kadar eğlendirememişti. Ödülün."

Herkes kendi işine dönmüştü ve pembeli krupiyeye baş parmağıyla işaret verdi. Krupiye önceki adamın götürdüğü çantayla aynı çantayı getirdi ve Jungkook'a uzattı.

Siyah saçlı çantayı aldı ve kendi çantasını da diğer eline aldı. Bu küçük dünyadan çıkarken Jimin'le son bir kez göz göze geldi ve güzel bir otel aramaya çıktı.

Artık en dipte çaresizlikle değil Park Jimin'le sevişmek istiyordu.
-

Dürüst olmak gerekirse ilk kez bu tarz bir şey yazıyorum. Emin değilim bu yüzden. Umarım güzel olmuştur.

Jikook'la kalın.

kakegurui | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin