Bölüm II - Patrick

114 3 0
                                    

        Bu yüzü daha önceden gördüğüme emindim. Zaten bu sert bakışlar, maruz kalan herkesin hafızasına kolaylıkla yerleşebilirdi. Sadece bir şeyi bilemiyordum; nerede gördüm? Belki yine sabah koşularımın birindedir, eminim bugünkü kadar garip olmayan günlerin birinde… Ben hatırlamaya çalışırken, o sanki cevabı biliyor ve bulmam için bana zaman veriyor gibi, bu uzun bakışmadan dolayı hiç rahatsızlık hissetmeden, hareketsizce bekliyordu... Genellikle insanların gözlerine bu kadar rahat ve uzun bakamam, ama bu adamda farklı bir şeyler vardı. Dikkat çekici biri olmasının dışında, sanki bana özel, ama çözemediğim bir ifade mevcuttu. Bunları düşünürken bir an nerede olduğumu hatırlayıp saçmaladığımın farkına vardım. Elbet de benimle alakası yok, olanlardan dolayı, herkes gibi o da konuşmadan endişesini paylaşmaya çalışıyordu belli ki. Nihayet son buldu ve o bakışlarını çevirdiğinde ben de dikkatimi olması gereken kişiye verebildim. Kafamı toplayıp bir kere daha nerede olduğumu hatırlattım kendime. Bulunduğumuz kumsalın sonunda, kayalıklardan bize doğru yaklaşan adama döndüm. Fred Roy, geçtiğimiz seneye kadar sarhoş sürücüler ve hız sınırını aşanlar dışında, pek sorunu olmayan huzurlu kasabamızın polis şefiydi. Neredeyse ben doğduğumdan beri görevdeydi. Yürürken bir an duraksadı, tedirginliği, birazdan hatasıyla yüzleşecek olmanın verdiği acı ifadeyle birlikte suratına yerleşmişti. Az önce kendi aralarında sürekli konuşan kalabalıktan hiç ses çıkmıyordu. Adama baktım tekrar, elleri ince paltosunun cebinde, soğukkanlılıkla bekliyordu.

        Şerif yolun kenarında, herkesi karşısına alabileceği bir noktada durup derin bir nefes aldıktan sonra şapkasını ve güneş gözlüğünü çıkarttı. Yeni doğan sabah güneşinden rahatsız olan gözleri, bir an kısıldıktan sonra, tekrar endişeli haline büründü. Az önce geldiği kayalıklarda, ekibi cesedi sudan çıkartırken sahildeki sessizlik ani iç çekişlerle bozuldu. Pek soğuk olmamasına rağmen titreyen iki kişi gördüm, biri teyzemin yakın arkadaşı Jayne’ydi. Yanına gidip kolumu omzuna attım. Ben olduğumu fark edince başını göğsüme yasladı. Bu kasabada genellikle herkes birbirine aşina olduğu için sudan çıkartılan cesedin tanıdık birine ait olacağından neredeyse emindik ve hepimiz yaklaşık bir saattir o ismi bekliyorduk. Ceset arabaya taşınırken merakla koşup gelenlerden dolayı kalabalık iyice artmıştı. Tekrar şerife döndüm, bakışları kalabalığı tararken bir derin nefes daha alıp, sıkıntısını saklamaya çalışan ses tonuyla konuşmaya başladı;

        “Marc Alison, 18 yaşında..”

        Şerif henüz lafını bitirmeden Jayne yüksek sesle hıçkırmaya başladı. Kalbimin sanki kaynar su içerisinde hızla attığını hissediyordum. Düşünüyordum, kasabada başka bir Marc olmalı, Marc Alison… Hayır, yoktu. En son dün akşam kafede vedalaştığım Marc’tan başka bir tane daha yoktu. Tarifsiz bir his patladı içimde, çok üzgündüm, çok şaşkındım. “Daha dün” dedim kendi kendime, “Dün akşam Marc, Ray ve ben birlikte yemek yedik.” Nedense kendimi bırakıp bunu Ray’e nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum.

        Kalabalık sakinleştiğinde şerif sözlerine devam etti. “Üzgünüm. Neredeyse hepimiz Alisonları tanıyoruz. Bildiğim kadarıyla şehir dışındalar, onlara bu acı haberi telefonda vermek, benim için her zamankinden zor olacak.”

            Bir yandan şerifin sözlerini dinlemeye çalışsam da olanları kabullenemiyordum. Marc intihar edecek birisi değildi. Hatta belki de tanıdığım en güçlü karaktere sahip insandı. Dün akşam uzun zamandır görmediğim kadar neşeliydi. İntihar edecek birisinin o denli mutlu olup olamayacağını düşündüm. O esnada şerif düşüncelerimi destekler sözler söylemeye başlamıştı.

        “Marc’ın ölümü için intihar demek, artık çok zor. Birkaç aydır olan olaylar bu ihtimali neredeyse yok etti. Ancak, bu bir kaza da olabilir.  Diğer ölümler için verdiğimiz kararları tekrar araştıracağız, bu konuda ilerlemeden bir şey söyleyemem. Panik yaratacak bir durum olduğunu düşünmüyorum, fakat daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Şüphelendiğiniz bir durumda bana ya da merkeze haber verin.”  

        Fred Roy konuşmasına son verdiğinde kalabalıkta kimse onu suçlayacak durumda değildi. Polis aracına yönelmeden önce üzüntümü paylaştığını gösterir şekilde omzuma elini koydu. Yüzüne baktığımda onun da benim gibi Marc’ın kazara öldüğüne inanmadığını gördüm. İkimiz de bunun daha kötü bir şey olduğunu biliyorduk, bir cinayet…

        Şerif, birkaç saniye durduktan sonra dönüp arabaya yöneldi. Ceset sedyeyle aracın yanına götürüldüğünde, koşup Fred Roy’u geçtim. Arkamdan seslendi, ancak Marc’ı görmek zorundaydım. Sedyenin yanında durdum, üzerindeki ıslak beyaz kumaş, altında yatan kişinin Marc olduğunu adeta bağırıyordu. Yüzünü açtığımda yine aynı hissi yaşadım. Kalbim kaynar suya tekrar tekrar atılıyor gibiydi. Onu hep böyle, son gördüğüm haliyle hatırlayacağımı biliyordum. Dün akşam, üzerindeki t-shirtle, ancak neşeli değil, sudan buruşmuş, mora çalan donuk bir suratın altında… Alnında saatlerdir suda olduğu için korkunç görünen büyükçe bir yarık vardı, muhtemelen kayalara çarpmaktan dolayı oluşmuştu. Belki de kayalara çarpılmaktan… Bu düşünce kaynayan suyu beynime kadar yükseltti. Gözlerini kapatmak için parmaklarımı uzattım ve soğuk göz kapaklarını matlaşan gözlerine örttüm. Islak kumaşı yüzüne tekrar kapatmadan arkamı döndüm, var gücümle koşmak istiyordum. Sanki bu duyguyu koşmadan, ciğerlerime kadar yorulmadan atamayacaktım. Tam gideceğim sırada kalabalığın içinden bir çift gözün ısrarla beni takip ettiğini farkettim. Adam hala bana bakıyordu. Ancak bu sefer ne onu ne de bakışlarındaki öfkeyi umursayacak konumdaydım. Karar verdiğim üzere koştum. Soğumuş bedenim başta sızladı. Ayaklarımı o kadar güçlü vuruyordum ki yere, kemiklerim kırılacak gibi oluyordu. Arkadaşımın ölümüyle hissettiğim acıyı, bu fiziksel acıyla kapatmak istiyordum. Sahilden eve gitmem uzun sürmeyeceği için yolu uzatıp ormana doğru koştum. Yolu geçtikten sonra ne yazık ki kemiklerimin ağrısı azaldı. Eğimli toprakta koşmak daha zordu, ancak benim şu an istediğim tek şey acıydı. Hızla attığım her adımla, ayak izlerim birkaç santim gömüldü toprağa. Ağaç kökünü fark etmeyip yere kapaklandığımdaysa, nihayet istediğimi elde etmiştim. Ağzımdaki toprak parçaları beni iyice rahatsız edene kadar bir süre kıpırdamadan öylece yattım. Sol diz kapağım yanıyordu, kanadığını anlamak için bakmama gerek yoktu. Sırt üstü döndüm, gözlerim sanki üzerime çöken ağaç dallarına takıldı. Birden içimde beliren korkuyla doğrulup uçuruma yürümeye başladım.

Siyah İnciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin