Multimedia: Ardell, Arion, Remus, Camilla, Kaidan, Blue
İyi okumalar, Zamansızlar:)
-
Kaybolmuştum.
Sadece üzerinde bulduğum kara parçasında değil, zamanda kaybolmuştum.
Efsanelerde okuyabileceğim canlılarla karşılaşıyor, ölümün kıyısında sürüklenip duruyordum. Tüm bunların ortasında akıl sağlığımı koruyamaya çalışmak da varlığımı yavaş yavaş tüketiyordu. Annemi özlüyordum, onu bir daha göremeyeceğim düşüncesi kanımı donduruyordu.
Deli gibi titriyordum. Uzuvlarım benden izinsiz sarsılıyor, midem neredeyse ağzıma geliyordu. Birkaç kere öğürdüm fakat boğazımdan sadece göl suyu akıyordu.
Ellerim birer pençe gibi siyah, sert kumaştan yapılma gömleğe yapışmıştı. Onun da eldivenli parmakları bedenimi sarmış, beni ayakta tutuyordu.
Gölge. Onun varlığının beni güvende hissettirmesi saçmalıktı. Beni yakalayan, köprüden aşağı uçmamı emreden ve neredeyse donmama sebep olan oydu. Fakat yine de beni kaleye getirme görevi bittiğinde yaralarımı tedavi ettirmişti ve ben bir şekilde şu an, ona sığınmıştım.
Öğürmelerimi sabırla bekledi, ardından beni tamamen kaldırıp kaldığım odaya doğru seri adımlarla taşımaya başladı. Yarı baygındım ama zihnim her an bir tehlikeye karşı atakta durarak tamamen kapanmayı reddediyordu.
Odaya geldiğimizde Blue'nun sesi bize katıldığını belli edercesine kulaklarımda çınladı. "Himotep'i çağırmalarını söyledim, kısa sürede burada olur."
Gölge, botları yerdeki ipek halıyı döverken hızla beni yatağa bıraktı. Gömleğini zorlukla bıraktığımda yataktan birkaç adım uzaklaştı ve peçesinin ardından bana baktı.
Pencereden vuran ışığı kapatıyor, gerçekten bir gölgeye benziyordu. "Yanlış kişiyi yakaladın," derken kelimeler ağzımın içinde boğuluyordu. Kilitlenen çenemi tekrar hareket ettirip bu sefer bağırdım. "Lanet olsun yanlış kişiyi yakaladın!"
Ellerim yatağın kumaşını kavramıştı. Gölge, sessiz bir heykel gibi dikilip beni izliyordu. Blue da sol taraftaydı. "Ben Prenses değilim. Anlıyor musun? Gitmek istiyorum, burada olmak istemiyorum!"
Çığlıklarım odada yankılanıyor, Blue'nun telaşla ne yapacağını bilemeyerek kıpırdanmasına neden oluyordu ama Gölge'de tepki yoktu.
Zorla yutkunarak panik atağımı kontrol etmeye çalışsamda nafileydi. Elimle başımın altındaki yastığı kavradığım gibi Gölge'ye fırlattım. "Bu senin hatan. Beni nasıl yakaladıysan, öyle kurtar buradan!" Sonra titremelerim artçı bir deprem gibi devam etti.
Sonraki dakikalar ise Himotep'in gelip beni incelediğini ve bir sıvı içirdiğini fark edecek kadar kendimdeydim ama odadan kaba adımlarla çıkan Gölge'yi gözden kaybettiğimde kendimi de kaybettim.
-
Ayaklarım çıplaktı. Üzerimde Kalli'nin bikinimin üzerine giymem için verdiği kısa, beyaz elbise vardı.
Ormanın içinde koştuğumu fark ettim, tıpkı Hiddenfield'da o oyuktan düştükten sonra ormanda gezinirken beyaz yılanı görüp kaçtığım gibi... Rüyadaki zihnim olanları hatırlıyordu fakat bu sefer o yılandan kaçmadığımı biliyordum. Bu sefer başka bir şeyden kaçıyordum.
Başka birinden.
Zihnim bana, iyiliği, güvenli kişiyi bulmamı haykırıyordu. O, benim kaderimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ
FantasyRosanna Camborne, bir kitap yazarıdır ve aklındaki karakterleri kelimelere dökmeyi planladığı sırada işler bambaşka gelişir. İlkel bir zamana ve hayal gücündeki canlıların bile ötesinde bir dünyaya geldiğinde yazmayı planladığı kötü karakter artık t...