aşk

117 2 0
                                    

...aşık olmak bu işte, senden başka ilacı olmayan biç karın ağrısı... Sonu hüsranla biten. Çöp kutusuna buruşturularak atılan bir sürü kağıt parçası. Herkesin içinde sabırlı bir tohum gibi kendi kozasında saklı duran bir aşk

Yatar, bir gün bir güneş parlar, bir yağmur düşer ve tohumun çatlayıp çiçekler 
açtığını, ruhumuzun rengarenk bir ağaç gibi rüzgarlarla dans ettiğini
görürsün. Zamanla, hayatin geniş bir bahçe olduğunu, yalnızca sevincin ya da yalnızca 
acının çiçeklerini değil, kaçınılmaz olarak hepsini birden içinde 
barındırdığını, çiçeklerin bir kısmından vazgeçmenin bahçenin bütününden 
vazgeçmek olduğunu anlar, bahçeyi bütünüyle seversiniz...  Hiç kimse hiçbir şey vaat etmez kendi kalbin kadar 

Ruh takar beyninin boynuna bir zincir, 
bağlanır tüm akıl ve fikir, benim anladığım kadarıyla, sevilmek, arzulanmak, hatta delicesine ihtiyaç duyulmak için karşıdaki kişi adına sorun, acı ve ızdırap yaratmak gerekiyor. Oyunun en temel kuralı olan bu saçmalığı, bana uymadığı için reddediyorum. Böylesi bir "sevgi" veya "arzu" nun gerçekliğine de inanmıyorum. Oysa görüyorum ki insanların çoğu sürekli tekrarlanan bu lanetli bela çemberinin dışına çıkamıyor, (çıksalar bile) dışarıda tatminkar şekilde var olamıyorlar; çünkü bu kısırdöngü bağımlılık yaratıyor. Velhasıl bu insanlar arzu nesnelerine binaen ne kadar zalimlik, rahatsızlık ve acı tecrübe ederlerse, arzulanana o kadar çok çekilirler, onun tarafından o kadar çok esir edilirler. Egonun temel var oluş amacı bir başkasına kıyasla daha üstün hissetmek olduğundan -veya sırf bazı ruhların acı çekmeye susamışlığından-; bu insanlara yöneltilen gerçek iyilik, samimi ilgi ve sevgi onların aşağılık ve yetersizlik hissiyle boğuşmalarına neden oluyor; bu da onları kalkansız, çıplak halde bırakıyor ve korkutuyor. Bu noktada kaçınılmaz sonun ne olduğunu söylemeye gerek var mı?...

♥♥♥uzaktan aşk♥♥♥Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin