Merhabalarrr dün cc'den bir soru sormuştum aldığım cevapları düşünerek feelsi bölmeye, iki part olarak yayınlamaya karar verdim. Gelecek partta daha olaylı olacak. 😈👌
Ne zaman gelir bilmiyorum ama arayı çok açmamaya çalışacağım. Yazım yanlışı varsa affola. Oy ve yorum atarsanız çok sevinirim, keyifli okumalar. 💕
&&&
Leon bu sabah edindiği üniformasına, rütbesine gururla baktı. Eğitimini yeni tamamlamış, Teğmen olarak atanmıştı. Üzüldüğü tek şey eğitiminin savaş zamanında bitmemesiydi. Selanik için verilen mücadelede yer alamamış olsa da burada yapacağı her bir görevle yükseleceğine inanıyordu. Odasının kapısı birden açıldığında başını kaldırdı, karşısında Albay Cevdet'i görünce ayağa kalkıp selam verdi.
"Karargahın yakınında bir mektep var. Oraya gidip bu listedeki talebeleri alacaksın, evlerine götüreceksin. Türk talebe kalmayacak. Yanına birkaç asker al."
Leon kendisine uzatılan listeyi aldı. Cevdet cebinden çıkarttığı fotoğrafı uzattı.
"Bu kız hariç."
Leon fotoğrafı aldı, dikkatle inceledi.
"Neden?"
Albay Cevdet'in yüzündeki ifadeyi gördüğünde gözlerini kaçırdı. Verilen emirleri sorgulamamayı bir türlü öğrenememişti. Cevdet iç çekti.
"Benim kızım."
Leon bir daha fotoğrafa baktı.
"Anlaşıldı kumandan."
Cevdet odadan çıkarken Leon fotoğrafa bakmaya devam etti. Çok sinirli bir ifadesi vardı. İçinden bir ses uğraştıracağını söylüyordu. Görev yapacak olmanın verdiği hevesle odasından çıktı, koridordaki askere altı asker getirmesini emretti. Karargahın merdivenlerini inip dışarıya adımını attı, gökyüzüne baktı. Burada bu üniformayı giymek için çok mücadele vermiş, gecesini gündüzüne katarak çalışmış, başarmıştı. Belki babasının oğlu olamamıştı ama böylelikle askeri olmuştu. Yüzünde acı bir tebessüm oluştu. Bir an anılarına öyle bir dalmıştı ki askerin kendisi için getirdiği atı bile fark etmemişti. Atına bindi, eyerini tuttu, mektebin yolunu tuttu.
******
Hilal hızlı adımlarla mektebin sokağına girerken omzundaki çantayı düzeltti. İçinde öyle derin bir öfke vardı ki bu adımlarına da yansıyor, ellerini yumruk yaparak yürüyordu. Etrafındaki herkes ona aynı şeyi söylüyordu.
Selanik artık Osmanlı'nın toprağı değildi.
Balkan Savaşları devam ederken şehir Yunan ordusuna bırakılmıştı. Bir söylentiye göre Türk mahalleleri sırayla tahliye ediliyordu. Sokaklarda da devriyeler halinde gezmeye başlamışlardı. Hilal derin derin nefes aldı, mektebin önüne geldiğinde yavaşladı. Annesi dün akşam yemeğinde askerler mahalleye gelirse zorluk çıkartmaması için Hilal'i özellikle uyarmıştı. Hilal hiç kimsenin kendisini anlamadığını fark ettiğinde kalbinde ağırlaşan acısını içine gömmüş, suskunlamıştı. Günler önce babasının aslında ölmediğini ve bir hain olduğunu, Yunan generali olarak döndüğünü duymuş, sanki felaket başlamıştı. Her şey ardı ardına geliyor, Hilal dimdik durabilmek için büyük bir çaba sarf ediyordu. "Bu kadar kolay değil." diyordu. İnsanın doğduğu yerden, vatanından ayrılması, babasını kendi içerisinde bir kez daha öldürmesi bu kadar kolay değildi. Neden herkes öyleymiş gibi davranıyordu? Düşünmekten delirmek üzereydi. Babasının öyle döndüğüne inanmıyordu. Kendi elleriyle gömdüğü an hissettiği o çaresizlik, kimsesizlik duygusunu yeniden hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ukte
FanfictionMiray Daner ve Boran Kuzum'un canlandırdığı karakterlerin hepsini kapsayan bir feels kitabı.