Bölüm: 3

18 1 0
                                    


Changbin'den müsait olduğu bilgisini alan Felix hemen yola koyulmuştu. Sorması mantıklıydı Felix'e göre. Sonuçta genç adamdı. Müsait olmayacağı bir takım durumlar içerisinde de olabilirdi. Eve doğru ilerlerken düşünceleri onu gülümsetiyordu. Eve geldiğinde ise her zaman yaptığı gibi anahtarla girmek yerine nezaketen kapıyı çalmıştı. Genç olanın yine hazırlıksız yakalanmasını istemiyordu.

Öte yandan Binnie Felix'in aramasıyla uyanmış, onun geleceği haberini aldıktan sonra ise alelacele ortalığı toplamaya kalkışmıştı. En azından yatak odasının toplu olmasını istiyordu. Lakin kutsal dağınığımız, bir yeri toplarken beş yeri dağıttığından, bu kısır döngüde hiçbir şey beceremeden kapı çalmıştı. Pijamalarının hâlâ üstünde olduğunu unutarak açmıştı kapıyı. Felix, dağınık saçları, mavi pijaması ve şaşkın bakışlarıyla onu karşılayan ev sahibine gülümsedi. "Günaydın."

"Günaydın. İçeri gelsene." Dedi ve kapıyı araladı Changbin. Felix açık olan kapıdan içeri girdi ve Changbin ardından kapıyı kapattı. Felix holü geçip salona girdiğinde gördüğü manzara onu afallattı. Arkasından salona giren Changbin elini ensesine atıp kem küm etti ama bu dağınıklığını nasıl açıklayabilirdi bilmiyordu.

Yemek yapmayı bilmediği için hazır yemelerle beslenmişti ama çöpü toplamak ve dışarı çıkarmak için fazla üşengeçti. Bazen üşüyüp bazen sıcaklamış, üstüne giyip çıkardığı kıyafetleri oraya buraya gelişigüzel fırlatmıştı. İçinden "Sen bir de oyun masamı gör." Dedi. Gerçek savaş onun masasında çıkmıştı sanki.

"Biraaz dağınığımdır..." Şoktan çıkabilen Felix ise gülümseyip derin bir nefes koyuverdi.

"Yani dağınıklığını hyungdan duymuştum ama bu kadarına şapka çıkartıyorum." Güldü Felix. Ev sahibinin terlemesini izlemek eğlenceli gelmişti ona. Tabii ki ona açıklama yapmak zorunda değildi. Felix'in işi dağınıklığı sorgulamak değil toplamaktı zaten ama genç olan nedendir bilinmez kıvranıp duruyordu. Felix de biraz daha gülmek istemişti.

Gözlerini orada burada gezdiriyordu Changbin. Utanmıştı. "Böyle bir tabloyla karşılaşmanı istemezdim." Felix'in yüzünde manidar bir gülümseme vardı şimdi.

"İçini rahatlatacaksa eğer, ilk geldiğim gün bunun 5 katı bir dağınıklık vardı. En sevdiğin boxerını o dağınıklıkta kaybetmiş bile olabilirsin. " İyice utanmıştı Changbin. Kulaklarına kadar kızarmasından da belli oluyordu bu.

"Hey, sadece şaka yapmak istemiştim. Seni yargılamak benim haddim bile değil. Ben burayı halledeceğim. Sen rahatına bakabilirsin." Kafa sallayabilmişti buna sadece ev sahibi.

"The game is on!" diyerek temizlik malzemelerinin bulunduğu yere koştu Felix ve bu güldürdü Changbin'i. Koşarak odasına girdi sonra. Toplaması gereken iç çamaşırları vardı...

Kafasında temizliği nasıl yapacağını planlayan Felix ise Changbin'den küçük olmasına ve kendisi de bir üniversite öğrencisi olmasına rağmen, "Ahh gençlik ah..." diye mırıldanmasına engel olamadı.

...........................

Koşarak odasına giden Changbin, Felix içeriyle ilgilenirken odasını adam etmekte kararlıydı. Yerdeki kıyafetleri alıp kirli sepetine koydu. Çöpleri ayırdı. Masasını temizledi vesaire vesaire... Oda toplamak ne kadar da yorucuydu. Lakin ortaya çıkan tablo kendisiyle gurur duymasına neden oldu. Hyungları bunu görse ağlarlardı kesin.

Ancak odasının düzenli göründüğünü karar verdiğinde bakabildi aynaya ve ancak o zaman gördü rezil görüntüsünü. İsyan ederek saçlarını karıştırdı. Sarışın çocuğa rezil olmadığı bir an var mıydı acaba? Siyah bir eşofman ve beyaz bir tişört geçirdi üstüne. Saçlarını eliyle düzeltiverdi ve hazır olduğuna kanaat getirdiğinde çıktı odadan.

Felix o yokken ortalığı toplayıp çöpleri atmış, bulaşıklara geçmişti. Telefonundan kısık sesle müzik açmış, bir yandan eşlik edip bir yandan da işine devam ediyordu. Changbin mutfağı salonla birleştiren kısımdaki taburelerden birine oturup izlemeye başladı onu. Bu çocukta bu kadar ilgisini çeken şey neydi anlayamıyordu. Şimdi de arkasından sarılırsa bütün vücuduyla sarışını sarabileceğini düşlemeye başlamıştı mesela. Ne düşündüğünü fark ettiğinde imdaaat diye bağırdı içinden. "Kafayı yiyorum herhalde. Bekârlık başıma vurdu." diye düşündü.

Felix ise Changbin'in onu izlediğini fark etmiş ama çaktırmamıştı. Garip bir çocuktu şu Changbin. Ünlü birine göre fazla utangaçtı. Felix'in yanında kulakları kızarıyordu. O büyük ünlü egolarından yoktu genç olanın ve bu ilginçti. Felix her idolde dev egolar barındığını düşünürdü. Öylece oturan ev sahibine laf atmak istedi.

"Damarından şırıngayla mikrop falan enjekte etseler bu kadar kötü beslenemezdin gerçekten." Bu Changbin'i güldürmüştü.

"Yemek yapmayı bilmiyorum ne yapabilirim ki? Akşamları hep çorba sipariş ediyorum ama."

"Çorba hayat kurtarır. Çok iyi düşünce bravo." Güldü ikisi de.

"Sen yemek yapmayı biliyor musun ki?" diye sordu Changbin.

"Yani. Az çok. Dengesiz beslenme ve Jisung'un saçma tarifleri yüzünden ölmeyecek kadar."

"Jisung?"

Gülümsedi Felix. Ev arkadaşı salaktı evet ama onu seviyordu. "Jisung ev arkadaşımın adı. O, Hyunjin hyung ve ben liseden arkadaşlarız."

"Ne güzel öyleyse. Hyunjin sizden büyük değil miydi ama?"

"Biz okula girdiğimizde son sınıftı. Yine de ortak noktalarda karşılaşa karşılaşa arkadaş oluverdik. Garipti biraz ama Hyunjin zaten kendini hep sevdirir. Yemek yapmayı da birlikte öğrendik aslında. Kendimizi Jisung'dan korumak için."

"Özendim size. Benim ölümüm midemden olacak galiba." Elindeki son bulaşığı da durulayıp elini kuruladı Felix ve Changbin'e doğru döndü.

"Bilgin olsun diye söylüyorum ama Kore mutfağının dev skalasında senin bile yapabileceğin basitlikte yemekler var."

"Birinin bana öğretmesi gerekir. Öğretemez misin?" Elini iki yana açmıştı Changbin.

"Avustralyalı birinden Kore mutfağı dersi almak zoruna gitmeyecek mi?"

Kafasını salladı yavaşça Binnie. "Yabancı olduğunu anlamıştım."

"Yani adım Felix. Anlamasan biraz şey olurdu..."

"Oi Felix, neden Kore?"

"Beni kabul eden Avustralya dışında bir yer çünkü." Bu ifade Changbin'in kafasını karıştırdı. Felix'in de bir hikayesi vardı elbet. Daha yeni tanıştığı birine çok ayrıntı vermemesi çok doğaldı. Bu kadar samimi konuşmaları bile hayret edilecek şey değil miydi hatta?

"Acayip mantıklı. E ne diyorsun öğretir misin bana yemek yapmayı Avustralyalı Bey?"

"Temizlikçilikten öğretmenliğe ani terfiiyi kaldıramayabilirim. Ayrıca o masum ifadeni üzerimde kullanmaya çalışma."

"Tüh. Hep işe yarardı aslında."

"Sanmıyorum."

"Tamam, üzerinde biraz daha çalışmam gerek." Güldükten sonra sordu Felix:

"Ee ben buraları hallederken odanı toplayabildin mi ?" İşte şimdi şaşırmıştı Changbin.

"Nerden bilebilirsin?"

"Tahmin ettim. İçeri koşuşturmandan belliydi. İyi iş çıkarabildin mi bari?" Sırıttı Changbin. "Haarika bir iş çıkardım. Üyeler görse benimle gurur duyarlardı." Binnie'nin bu kendiyle gurur duyan konuşması güldürdü Felix'i. Sahi, ne kadar da kolay anlaşıp sohbete başlamışlardı öyle. Ne kadar kolay kaynaşmışlardı birbirlerine ve ne kadar çok gülmüşlerdi birlikte yeni tanışmalarına rağmen.

"Sen yeterince gurur duymuş gibisin. Ama istersen onlara bir fotoğraf yolla. Ben de süpürmeye başlayayım."

"Çok iyi fikir. Biraz gurur onların da hakkı. Yardıma ihtiyacın olursa çağır olur mu?"

"Kendim halledebilirim sanırım." 

HomeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin