iki

1.8K 123 33
                                    

Mabel ile birlikte kütüphaneye gitmek üzere sınıftan çıktık. Bir süre sonra Luna da bize katıldı ve Mabel ile hararetle bir şeyler tartışmaya başladılar. Yanı başlarında olmama rağmen konuşmalarını dinleyemiyordum. Dün gece Draco'yla aramızda yaşananları tekrar tekrar kafamın içinde yaşamakla meşguldum. Dün gece bana iyi davranmış olması şaşırtıcıydı. Aylardır ya beni görmezden geliyordu ya da hoş olmayan şeyler söyleyip canımı sıkıyordu. Dün geceki davranışları şaşırtıcı olduğu kadar şüphe uyandırıcıydı da. Merlin bilir, kafasında ne planlar kurmuştu. Bir yandan da yaklaşan sınavları düşünüyordum. Mabel, daha çalışmak için henüz bolca vakit olmasına rağmen onu şimdiden kütüphaneye sürüklediğim için bana kızgındı fakat beni yalnız bırakmak da istemiyordu.

"Sen ne düşünüyorsun, Arwen?"

Konuşan Luna'ya döndüm. Kocaman gözlerini üzerime dikmiş merakla yüzümü inceliyordu. Gözleri Draco'nun gözlerini andırıyordu fakat bakışları Draco'nun bakışları kadar soğuk ve duygusuz değildi. Buna rağmen Luna'nın bakışları beni rahatsız etmişti. Rahatsız olduğumu belli etmemeye çalışarak ensemi kaşıdım.

"Üzgünüm Luna, sizi dinlemiyordum. Ne hakkında ne düşünüyorum?"

Utanarak konuştuğumda Luna kıkırdadı, Mabel ise gözlerini devirmişti.

"Dolores Umbridge'in kurduğu Teftiş Mangası hakkında ne düşündüğünü soruyor, şapşal. Duyduğumuza göre birkaç Slytherin öğrencisinden oluşuyormuş. Draco da içlerindeymiş."

Draco. Draco da içlerindeymiş. Birçok öğrencinin aksine Draco, Umbridge'i seviyordu. Tuhaf bir durumdu çünkü Umbridge öğrencilere kök söktürüyordu. Her zamankinin aksine bu sefer Draco'nun neyin peşinde olduğunu öğrenmek için yanıp tutuşmuyordum. Uzak durmamı istiyorsa uzak duracaktım.

"Ah Luna, demek buradasın. Ben de seni arıyordum."

Neşeyle konuşan Hermione'ye başımla selam verdim ve gülümsedim. Hermione tatlı bir kızdı. Güzeldi, zekiydi ve çok yetenekliydi. Aynı zamanda çok da cesurdu. Kesinlikle Draco'nun söylediği sözleri hak etmiyordu. Zaten çoğu zaman Draco'nun, Hermione'yi ve arkadaşlarını kıskandığı için onlara bu kadar kötü davrandığını düşünüyordum fakat bunu sesli söyleme cesaretini asla gösterememiştim.

"Umbridge'in dersine çalışacağız. Bize katılmak ister misiniz?"

Evet, çok isterdim. Derste kaçırdığım yerleri Hermione'ye sormak istiyordum. Mabel'a baktım, o da istekli duruyordu.

"Tabi ki isteriz, teşekkürler." dedim gülümseyerek ve hep birlikte yakındaki boş bir masaya geçtik.

"Hey, Hermione! Sıkıntı yaşadığım birkaç konu var. Bana yardımcı olur musun?"

Konuşurken yine çekinmiştim ve Luna yine kıkırdamıştı. Konu ders olduğu için Mabel çoktan uyuklamaya başlamıştı.

"Elbette, bekle hemen kitapları alıp geliyorum."

Neşeli sesi tekrar kulaklarımı doldurduğunda gülümsedim. Gülümsemem rafların arasında sohbet eden Pansy ve Draco'yu fark edince solmuştu. Pansy'nin suratında her zamankinden daha aptalca bir sırıtış vardı. Merlin, Pansy'den onu tanıdığımdan beri hiç hoşlanmıyordum. Draco'nun Pansy'i bu kadar yakınında tutarken beni sürekli kendinden uzaklaştırması kalbimi çok kırıyordu. Sanki ne zaman Draco'ya ulaşmaya çalışsam Pansy'nin zehirli sarmaşıklarına dolanıp doğru yolu asla bulamıyordum. Acaba Umbridge'in kurduğu Teftiş Mangası'nda Pansy de var mıydı? Gerçi Draco varsa muhtemelen o da vardı çünkü asla Draco'nun peşinden ayrılmıyordu.

Pansy, onlara baktığımı fark ettiğinde aptal sırıtışı bütün yüzüne yayıldı ve mümkünmüş gibi Draco'ya daha da yaklaştı.

Kocaman bir gülümsemeyle gelen bana doğru gelen Hermione, beni düşüncelerimden çekip çıkardı.

"Haydi başlayalım!"

***


"Hadi Hermione, artık yemeğe gitmeliyiz."

"Sadece birkaç dakika daha, Ron"

Kütüphaneye gelişimizin üzerinden birkaç saat geçmişti. Ron, Hermione'nin boştaki koluna asılmış onu durmadan sallıyordu fakat Hermione asla umursamıyordu ve yazmaya devam ediyordu. Yemek saati gelmişti. Mabel çoktan Luna'yla birlikte gitmişti. Bense Hermione'yi yalnız bırakmak istmemiştim fakat çok olmadan Harry ve Ron yanımıza damlamıştı. Yemeğe Hermione'siz gitmek istemiyorlardı. Arkadaşlıkları çok güzeldi ve arkadaşlıklarına imrenmemek elde değildi. Evet, ben de Mabel'ı çok seviyordum fakat bizim arkadaşlığımız onlarınkine asla benzemiyordu. Onlar asla ayrılmıyordu, birbirlerini ne olursa olsun kolluyorlardı. Böyle bir arkadaşlığım olması için neler vermezdim, diye geçirdim içimden. Mabel'la arkadaşlığımızdaki sorun muhtemelen bendim. Ona karşı fazla çekingen davranıyordum.

"Kolyen çok hoş, Arwen."

Yine istemsizce elim kolyeme gitmişti. Draco'nun verdiği kolyeyi çıkardıktan sonra yeni bir şey takmıştım. Gülümsedim.

"Teşekkür ederim, Harry."

Nihayet Hermione'nin işi bittiğinde toparlanmaya başladık. Geç kalmıştık fakat yemek için hala vaktimiz vardı. Hep birlikte koridora yöneldik. Hermione, Harry ve Ron kendi aralarında şakalaşıyorlardı ve ben de sessizce onları dinliyordum. Sohbet ederlerken Ron çoğunlukla komik veya konuyla alakasız bir şey söylüyordu. Ardından Harry ve Hermione onunla dalga geçiyordu. Ron ise surat asıyordu. Yanlarında olduğum için mutlu hissediyordum. En azından kafam dağılıyordu.

"Kimleri görüyorum böyle? Sizleri yemekte göremediğim için çok üzülmüştüm ancak yüce Merlin beni gerçekten seviyor olmalı ki burada karşılaştık."

Sesin kime ait olduğunu adım gibi biliyordum. Yüzünde her zamanki alaycı sırıtışıyla diğerlerine bakıyordu. Dünden sonra beni görmezden geliyor gibiydi, umursamamaya çalıştım.

"Yapacak daha iyi bir işin yok mu, Malfoy? Umbridge'in süs köpekliği falan."

"Teftiş Mangası, Potter. Teftiş Mangası. Kıskandığını bu kadar belli etmemelisin." diye düzeltti ve ardından konuşmaya devam etti.

"Ne o, yoksa ne işler karıştırdığınızı ortaya çıkaracağız diye mi korkuyorsunuz?"

Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Bu tartışmada bulunmak istemiyordum. Çıkardığım küçücük gürültüyle Draco bakışlarını bana çevirdi.

"Ah Arwen, onlarla takılmana o kadar şaşırmıyorum ki. Slytherin'ine uygun biri olmadığını daha kaç kere kanıtlayacaksın? Tam bir utanç kaynağısın. "

Söylediği şeyle hızla kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Kurduğu tek cümle beni sinirden kudurtmaya yetmişti. Asama davrandım. Peki, asamı Draco'ya doğrultmaya yetecek kadar cesaretim var mıydı?

"Biliyor musunuz, iştahım kaçtı. Sonra görüşürüz çocuklar." diyerek öfkeyle arkamı döndüm ve zindanlara doğru ilerlemeye başladım. Draco gerçekten iğrenç biri haline gelmeye başlamıştı. Söylediği şeyler artık beni üzmüyordu, sadece sinirlendiriyordu. Tamam, yalan söyledim. Biraz üzüyordu da. Böyle aptalca davranmasının sebebini öğrenmektense o soluk yüzünün ortasına güzel bir yumruk atmayı yeğlerdim. Atamayacağımı biliyordum, atacak cesaretimin olmadığını da. Neyden çekindiğimi tam olarak çözemiyordum. Karşımdaki kişi alt tarafı Draco Malfoy'du. Bir zamanlar tek bir dokunuşuyla huzur bulduğum Draco Malfoy. 


hehe, okuyan birkaç kişi olması keyiflendirici. teşekkür ederim hepinize <3

désastreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin