97 9 2
                                    

Kız, titreyerek ve acı içinde uyandı. Her yeri tutulmuştu, lanet olsun, burada mı uyumuştu yoksa? Üzerindeki ceketi görünce gözleri büyüdü. Sonra etrafına baktı, çocuk ortada yoktu. Ne yapsa bilemeyerek ayağa kalktı ve ceketi giydi. Hava buz gibiydi, başka şansı yoktu. Bir adım atmışken aynı çocuk geldi, elinde dumanları tüten bir sıvı ve kalın bir hırka vardı. Kız, ona anlamayan gözlerle bakarken kahve olduğu şimdi belli olan şeyi kızın eline tutuşturdu, ceketini kızdan alıp hırkayı ona giydirdi ve yan yana oturdular. “Bu ne şimdi?” dedi kız, olanlara hala bir anlam verememişti.

“Sana yapacağım son iyilik.”

Çocuk yalan söylüyordu.

Birkaç Ay Sonra

Yine aynı yerde, aynı saatte oturmalarına rağmen konuşmuyorlardı. Konuşamıyorlardı.

“Akciğer kanseri, ha?” Kız inanmazca tekrarladı. Aylarca yanında olan bu tuhaf, adını bile bilmediği çocuk öyle girmişti ki hayatına, kırık kalbini öyle iyileştirmişti ki, kız, daha yapıştırıcısı kurumamış kalbiyle nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Kırıklara basarak yürümeye, kanayarak gülümsemeye alışıktı ama bu nedense tüm acılardan kötüydü.

“Öyleymiş.”

“Üç ay ömür, ha?”

“Öyleymiş.”

“Senin sorunun ne?” Kız, soğuk elini çocuğunkinin içinden çekerek ayağa fırladı, daha doğrusu fırlamaya çalıştı fakat teknik olarak vücudunun yarısının binanın dışında olduğunu unutmuştu. Sendeledi ve çocuk onu tutmaya çalıştı. Her şey göz açıp kapayıncaya dek gerçekleşmişti ve ikisi de ne olduğunu anlamamışlardı ama bir saniye sonra ev bildikleri o gri, sıcak binanın onları umarsızca asfalta silkelediğini gördüler. Hep kucakladıkları o rüzgar kurşun gibi sert ve ağır, yüzlerini yakıyor, onlara sığındıkları her şeyin yalan ve onlardan kurtulmaya hazır olduğunu söylüyordu acımasız ıslıklarıyla. O an tek sahip oldukları şey birbirlerine sımsıkı bağlanmış elleriydi.

“Etrafında insanlar çoksa ve öldüğünde yasını tutuyorlarsa, bu senin yalnız ölmediğini göstermez mi? Yani, ölürken o insanlar…”

“Yanlış.” Çocuğun sesi hafif sertti, kızın sözünü keserken sigarasını yanındaki betona bastırıp gri betonda simsiyah bir iz bıraktıktan sonra konuştu. “Ölürken kimse yanında olmaz. Kimse elini tutmaz. Ölüm, kitaplarda anlatıldığı gibi huzurlu bir şey falan değil. Buna inanmayı reddediyorum. Ben, bu lanet olası siyah hayatımı bu gri yerde geçiren ben, boşluğa kaybolmaktansa burada kalmayı tercih ederim.”

Çocuk, birkaç ay önce bunu söylerken haklı olduğunu düşünüyordu fakat şimdi yanılmıştı. Kızıla boyanmış kaldırımda şimdi, hayatları boyunca yalnız ama şimdi hiç olmadıkları kadar aşık, hiç olmadıkları kadar yan yana, hiç olmadıkları kadar yakın iki genç vardı.

Bana Bakma | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin