Don't Cry-Guns N' Roses
Yalnızlık. Bütünüyle bir kitle katili olan yalnızlık; en soğuk günlerde gelir, kalbin en orta yerine zehirli bir hançer saplardı. En cesurları bile kapısında köle eden yalnızlıktan, en güçlüler bile korkardı. Sahi yalnızlık, oldukça derin ve bir o kadar da sığ değil miydi? Yalnızlık paylaşılmaz mıydı gerçekten? Kötü müydü, hiçbir şeyin gidemediği o son noktaya gidecek kadar?
Baharın esintisi adı anıldığında titrer, kışın hazin sonu yalnızlıkla gelirdi. Göğsünü gere gere dolaşan, uğruna şiirler yazılmış sakura çiçeklerinin pespembe yaprakları, adıyla beraber ayrılırdı sıkı sıkıya tutundukları dallardan. Yazın en sıcak günü, kışın en soğuk gününe bedeldi; söz konusu yalnızlık olduğunda, sevgililer bile boyun bükerdi. Dolunayın üzerine gri parlak bir bulutmuşçasına çökerdi yalnızlık, kurtlar ulumayı keserlerdi.
Kimine göre yalnızlık dünyalara bedeldi. Yağmurun güzel sesi eşliğinde, yalnızlıklarıyla beraber pencere kenarında bir fincan sert kahveyle beraber kitaplarını okurlardı. Rahatsız edilmeden okudukları her bir kelime, ayrı ayrı eşsiz gelirdi bilgi açlığıyla parıl parıl parıldayan gözlerine. Kimi de şöminenin karşısındaki koltuğunda ateşin sesiyle okurdu. Sıcaklığın iç gıdıklayıcı huzurunun tüm bedenlerini sarmasına izin verir, kelimelerin zihinlerinde dans etmesine eşlik ederlerdi. Kimileri gençliğini seyre dalardı yalnızlıkta, kimileri geleceğinin hayallerini kurardı.
O gece Harry Potter, hiçbirini yapmıyordu. Ne yalnızlıktan nefret ediyor, ne de bu korkunç sessizliğe ölesiye bayılıyordu. Onun için yalnızlığın katlanılası tek yönü, geceleri kendilerini gösteren ve sonsuzlukta olabildiğince parlayan yıldızlardı. Yıldızlara aşıktı Harry Potter. Onun için her bir yıldız, bir başka ihtimal, her bir ihtimal bir başka sonsuzluk demekti. Sonsuz bir sonsuzluk olduğu düşünülürse, Harry'nin yıldızları taparcasına sevmesine şaşırmamalıydı kimse.
Pencerenin kenarında her zamanki yerini almış; üzerinde kalın bir kazak, ayaklarında kalın çorapları, ölesiye dağınık kuzgun karası dalgalı saçları ve yıldızların parıltısıyla süslü zümrüt yeşili gözleriyle gökyüzünü seyre dalmış, ellerini karnına çektiği bacaklarında bağlamış dalgınlıktan burnuna düşen gözlüğünü farketmeden, hayalinin güzelliğinde boğulmakla meşguldü.
Evim, yuvam gibi sıfatlarla süslediği Hogwarts'a bu sene veda edecek olmanın hüznü dört bir yanını kaplamış, ebediymişçesine gelen yalnızlık en dipteki hücrelerine kadar yayılmıştı. Hiç gelmemeyi düşünüyordu Harry bu sene, görmeye ve yüzleşmeye hazır olmadığından neredeyse emindi. Ama arkadaşları ve diğer binalar onu büyük bir coşkuyla karşılayınca, yüzleşmesi gerekenlerin kendi içinde olduğunu fark etmişti. Bütün gün bu farkındalığın da keyfini çıkarmıştı. Sahaya gidip Quidditch oynamış, görünmezlik peleriniyle -artık içine sığdığı söylenemezdi- gizlice kütüphanenin yasak bölümüne girip birkaç iksir kitabı çalarak çıkmıştı.
Akşam üzeri kızıl gökyüzü piyasaya çıkarken Herm ve Ron'u yalnız bırakmak istemiş -kendini genelde fazlalık olarak görürdü- ve yine mükemmel kuyruklu yalanlarından birini söyleyerek yanlarından sıvışıp karagölün kıyısına kurulmuştu. Gizlice çaldığı iksir kitabına göz gezdirirken, bir yandan da kenarlara basımdan yeni çıkmışçasına bir el yazısıyla alınmış notlarda parmaklarını gezdiriyordu. Günün en güzel zamanı karagölün kıyısında kitap okumak, genelde Harry'nin tercihi olmazdı ama zaman akıp gidiyor ve sağ kalan çocuk çok erken büyüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Picture [Drarry]
Fiksi PenggemarHikayedeki bütün karakterlerin karakter özellikleri keyfimin kahyasınca düzenlenmiştir. Boş boş yorumlarla beni ve keyfimin kahyasını rahatsız etmezseniz ve aptal kalıplarınızla muhattap etmezseniz sevinirim. Sonuçta bu bir fanfiction. Hikaye 16+dır...