"Yine mi siz?"
----------------------------
Arkamı dönüp baktığımda karşımda yine o çocuğu gördüm. Ben de bi ismini öğrenemedim şu gerizekalının. Altta durur muyum hemen cevap verdim. "Derken?"
"Her gittiğimiz yerde karşı karşıya geliyoruz. Ne o yine yolunuzu mu kaybettiniz?"
Göksu bahsettiğim çocuğun bu çocuk olduğunu nihayet anlamıştı. Bana 'OHA BU O MU?' bakışları atıp gözlerini büyüttü. Ben dedim çocuk tipli diye. "Her gittiğiniz yerde karşınıza çıkmıyoruz, siz her gittiğiniz yerde bize dikkat ediyorsunuz. Ayrıca sınırların ne işe yaradığını bilmiyorsun sanırım. Şuan çalışma saati var, kendi okulunuzla olmanız gerekmiyor mu sizin?" dedim.
"Gerekiyor." diye kısa bir cevap verince 'ne diyim şimdi aq' bakışlarımı Göksu'ya yönelttim. Neyse ki çocuk açıklamaya başladı. "Gerekiyor ama değiliz. Çalışma saatleri bize göre olmayan şeyler. Ayrıca evet sınırsız biri olduğum doğrudur. Sınırları pek sevmem."
YA SEN BÖYLE KUUL DAVRANIRSAN BİZ NASIL TANIŞIRIZ? Konuyu değiştirmek için "Buraya nasıl geldiniz?" dedim çünkü dediğinden sonra ne diyeceğimi bilmiyordum. Eliyle arkayı gösterdi. Baktığımda bir sürü ağaçtan başka bir şey göremedim açıkçası ama anlamış gibi yaptım. Çocuk bunu çaktı ve "Çitlerin üstünden atladık. Aptal bi çalışma saati için her yeri arıyorlardı biz de başka kampa gidelim dedik." dedi. İyi demişsiniz yavrum ehehehheu.
Bir süre boş bakışlarla ona bakınca çocuk yarım ağız güldü ve konuşmaya başladı. "Anladığım kadarıyla siz de pek sevmiyorsunuz. Gelmek isterseniz gelin. Yürürüz." dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı, diğerleri de onu takip etti. Göksu'ya "Sence?" diye fısıldarken Göksu eliyle onaylama işareti yaptı. "Ya Göksu mal mısın tanımadığımız kişilerle ormana, hiç bilmediğimiz bir yere mi gideceğiz? Valla bunlar bizi bırakıp gider orda. Beklerim açıkçası." dedim. Göksu 'abartma lan' bakışı atınca sustum. Göksu neden hep bakışlarıyla konuşuyo aq. Neyse.
Göksu önden ben arkadan çocukları takip etmeye başladık. Bi adınızı da söyleyeydiniz eyiydi. Tamam krolaşmıyorum. En sonunda çocuk durdu, bir süre etrafta göz gezdirdi ve "Burası iyi." dedi. Arkadaşları yerdeki bir kütüğe oturup sigara içmeye başladı. Kendisi de ağaca yaslandı ve etrafı izlemeye devam etti. Sigara. En. Nefret. Ettiğim. Şey.
Hemen söze başladım çünkü sigaralı bir yerde fazla duramazdım. "Ya düşündük de biz gidelim."
"Ne ara düşünd--" Elimle Göksu'nun ağzını kapattım. Mal ya bana bi ayak uydurmayı öğrense biefefim. Ona 'sus yoksa ölürsün' bakışlarımı atıp elimi ağzından çektim. Çocuk bana tip tip baktı. Anladım tamam rezil oldum da ne bakıyosun yani??
"Siz bilirsiniz. Şurdan düz gidince çalışma saatine çıkıyorsunuz direkt." Oha... Resmen 'kendin git' dedi be. Lan salak biz yolu nerden bilelim. Benim tek gördüğüm şey; ağaç. Ve düz gitmediğimize eminim, birkaç kez döndük... ama nerden?
"Ee gitmiyor musunuz?"
"Gidiyoruz. Hadi gel Göksu." deyip yürümeye başladım. Göksu bana "Napıyorsun sen? Yolu bilmiyorsun." diye fısıldadı. "Napayım Göksu? 'Biz yolu bilmiyoruz bizi götürün nolursunuz.' mu diyeyim?? Yürü işte buluruz yolu. Hem çok uzaklaşmamıştık sanırım."
Kendimden emin bir şekilde yürürken çocuk "Hey!" diye arkamızdan bağırdı. Helal bee, lütfen şimdi bizi bırakmayı teklif et. Ya da bana seni seviyorum de. Birinci de olur fark etmez.
"Yanlış yoldan gidiyorsunuz. Şu taraftan gideceksiniz." diyerek parmağını bir yöne doğrulttu. Allah belanı versin. Ben ne bekliyorum sen ne diyorsun. Gerizekalı.