İkinci evimiz olan Yelken Kafe'ye gelmiştim sonunda. Eğer iki dakika içinde gelememiş olsaydım soğuktan donmuş olurdum. Kafeye girdim. Bağırarak konuşan insanları duyunca bizimkilerin ne tarafta olduğunu anladım. Yanlarına gidip herkese selam verdim. İrem ve Ezgi sıkılmış bir şekilde nerede kaldığımı sorarken Hazel kendini kaptırmış şekilde bir şeyler anlatıyordu. Kızdaki bu çeneye hayrandım. Konu yine Mert'ti. Bir erkek için çene kaslarımı bu kadar yormamaya kendi kendime söz verdim.
Onlar kendini sohbete kaptırmışken hepsini teker teker inceledim. Hazel sarışın ve güzel bir kızdı. Düz saçları vardı ve ben o saçlara hayrandım. Fiziği güzeldi ama tontişti. Öyle dememe bakmayın yakışıyordu. İrem minyon tipli bir kızdı. Kumral ve İzmirliydi. Sonuç olarak güzeldi. Benim miniğimdi. Ezgi kızıl saçlı ve bayağı çatlak bir insandı. Cidden aşırı güzeldi ve bizimle nasıl takıldığını hala anlayamıyordum. Ben... Ben kumral, dalgalı saçlı, uzun boylu beş altı kilo fazlalığı olan normal bir kızdım işte. Bunları düşünürken Hazel yine bana laf atmıştı.
"Buraya öyle oturup insanları izleyerek susmaya mı geliyorsun pek sevgili arkadaşım?"
"Keyfim yok Hazel, bana bulaşma."
"Neyin var?" dedi İrem. Sadece omuz silkmekle yetindim. Konuşmayı cidden sevmiyordum ve önemli bir şey zaten yoktu. Sadece neden hepsi güzel ve ben değildim? Allah'ım sanırım çıldıracağım.
Boş boş oturmaya devam ederken Ezgi'nin bakışlarının bir noktaya sabitlendiğini fark ettim. Bu bakış 'bu yakışıklı çocuğu kendime nasıl yapabilirim?' bakışıydı. Hazel de fark etmiş olacak ki Ezgi'ye
"Bari bugün yapma Ezgi." diye mızmızlanmaya başlamıştı. Ezgi sırıtıp ayağa kalktı. Langırttaki çocuklara doğru yürümeye başladı. Ezgi'ye kimse hayır diyemediğinden kesinlikle bu çocukta hayır demeyecekti. Çocuk Ezgi'yle biraz sohbet edince ağzının suyu akmaya başlamıştı zaten. Ezgi çocuğa bir dakika işareti yapıp bize doğru geldi. Çantasını ve montunu aldı bizi öptükten sonra çocuğun yanına gidip kafeden çıktılar. Ezgi'nin bu hallerine alışmıştık. Kendince eğleniyordu. İrem'i de 2 yıllık sevgilisi arayınca koşa koşa gitmişti. Hazel ve ben yine masada kalan iki kız kurularıydık, bizim deyişimizle.
Hazel'le telefonda konuşmalarımız aklıma gelince, Hazel'e "Bana ne anlatacaktın o kadar önemli?" diye sordum. Bana bakıp konuşmayınca sorumu yineledim. Ağzındaki baklayı ne zaman çıkaracak çok merak ediyordum. Bekledim, bekledim ve bekledim... Beş dakika bekledikten sonra konuşmaya başladı.
"Bak nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Bunların saçma şeyler olduğunu düşündüğünü de biliyorum ama aşık oldum."
"Aşık olduğunu zaten biliyorum Hazel. Mert'e aşıksın ve bunu biliyoruz ve de evet cidden bu konular aptalca ve saçma."
"Aşık olduğum konusunda hemfikiriz güzel. Ama aşık olduğum kişi konusunda hemfikir değiliz. "
"Nasıl yani? Mert ağzından düşmezken mi söylüyorsun bunu? Güldürme beni sarışın."
"Ya tamam Alina unut gitsin saçmaydı. İnanmayacağını biliyordum."
"Sen ciddisin demi?" Başını salladı. Bu kız ne zaman akıllanacaktı ki?