Chuuya'nın gözünden
(Bu bölümde chuuya trans DŞSHALAGSPSŞAGSLSŞWPSP arkadaşımla aramda bir şaka da denebilir ne alaka demeyin diye söylüyorum.)
Sabah her zamanki gibi burnum tıkalı bir şekilde uyanıyorum. Dün gece ağladığım için olmalı. Her gece olduğu gibi. Artık gerçekten dayanamayacağımı hissediyorum. Eskisi gibi değilim ve artık buna katlanacak gücüm kalmadı. Sanki beynim parçalanıyormuş gibi hissediyorum. Başım ağrıyor ve gözlerim doluyor. Patlayacak gibi hissediyorum. Gözümden bir damla yaş süzülüyor ve titremeye başlıyorum. Nefes alamadığımı hissediyorum. Hıçkırmaya başlıyorum. Ama sessiz olmak zorundayım. Ailemden kimse benim sesimi duymamalı. Yatakta yatarken titreyerek ağlamaya başlıyorum. Üzgün olmak için bir sebebim yok ama mutlu hissedemiyorum. Hayatta olmak bile istemiyorum. Sadece hiç varolmamış olmayı isterdim. Asla doğmamayı. Biri beni duysa saçmaladığımı düşünür. Çünkü gerçekten mutsuz olmak için bir sebebim yok. "Herkesin istediği" bir hayata sahibim nasıl olsa.İyice titremeye başlıyorum. Gözlerim ağlamaktan şişmiş. Sakinleşebilmemin tek bir yolu var. Kalemtıraşımın içinden çıkardığım bıçağını alıyorum ve iki bacağımın arasında kalan yere bir kesik açıyorum. Acıyı hissettikten sonra biraz da olsam tatmin oluyorum. Çünkü benim hakettiğim bu. Görünme ihtimali en az olan yeri seçiyorum çünkü birinin görmesi benim için uğraşmam gereken başka bir sorun demek. Yavaşça nefes alıp vererek acının geçmesini bekliyorum. Aniden gelen acı hissini hissettiğimde her şeyi unutup sadece ona odaklanabiliyorum. Bu biraz da olsa dinlenebilmemi sağlıyor.
Her gece aynı rüyayı görüyorum. Dalgalı kahverengi saçlarıyla bana gülümsüyor. Beni bekle diyor. En kısa zamanda yanına geleceğim. Günler , aylar , yıllar alsa da geleceğim. Lütfen sadece beni bekle. Hayal görmüyorsun, ben gerçeğim diyor. Ama artık emin olamıyorum. Eğer gerçeksen neden hala gelmedin Dazai?
Bazenleri ise rüya değişiyor. Onun üzgün olduğunu görüyorum. Ölmek istediğini. Kendinden nefret ettiğini. Birini özlüyor sanırım. Bunu anlayabiliyorum. Ben de onu özlüyorum çünkü. Kim olduğunu sorduğumda ise cevap vermiyor. Onun üzgün olduğunu görmeye dayanamıyorum. Kalbim patlayacakmış gibi hissediyorum. Yeter ki o mutlu olsun, ben tüm hayatımı vermeye razıyım. Dudaklarındaki o gülümsemeyi görebilmek için her şeyi yaparım.
Yataktan gerinerek kalkıyorum. Artık okula gitmek için hazırlanmam gerekiyor. Aynadan kendime baktığımda gördüğüm ise iğrenç bir vücut. Orada olmaması gereken göğüsler, ince bir bel ve genişleyen kalçalarım. Sanki bu baktığım ben değilmişim gibi geliyor. Bakarken bile yanlış ve rahatsız hissediyorum. Çekmecenin üzerinde olan sargıya uzanıp alıyorum ve göğüslerim dümdüz olana kadar sıkıca sarıyorum. Üstümden düşmeyeceğine emin olduktan sonra sabitliyorum ve üstüme bir tişört geçiriyorum. Aynadan kendime bakıyorum. Böyle daha iyi hissediyorum. Daha az iğreniyorum kendimden.Okula geç kalacağımdan dolayı bir şey yiyemeden evden çıkıyorum. Dışarısı soğuk ve ben yanıma ceketimi almadım. Okula doğru tek başıma yürümeye başlıyorum. Yanımdan sohbet edip gülerek geçen arkadaş gruplarına aldırmamaya çalışıyorum. İğrenç biri olmasaydım ben de onlar gibi olabilirdim belki. Sonra bu düşündüğüme üzülüyorum. Hayatım gözlerimin önünde mahvoluyor. Benim için bir gelecek veya mutluluk yok. Buna hafifçe gülümsemekten başka bir şey yapamıyorum, yapacak bir şeyim de yok zaten.
Okul her zamanki gibi geçiyor. Her günüm aynı zaten. Her zamanki gibi teneffüslerde tek başıma kafamı sıraya koyarak oturuyorum. Yapacak başka bir şeyim yok çünkü. Tamamen tek başımayım. Sonra duyduğum sesle kafamı kaldırıyorum.
"Chuuya-san, iyi misiniz?"
Benimle konuşanın kim olduğunu görünce şaşırıyorum. Akutagawa bu. Olmayan kaşları, uçlarını beyaza boyadığı uzun siyah saçları ve emo giyinişiyle oldukça dikkat çeken bir tip. Bazı günler hastalığından dolayı okula gelemiyor ama bugün gelmiş. 3.evre akciğer kanseri tanısı koyulduğunda ben dahil herkes çok üzülmüştü. Sanırım durumu ciddi. Normalde benimle asla konuşmazdı. Onu rahatsız edecek bir şey mi yaptım diye endişeleniyorum. Çünkü pek de iyi biri olmasıyla bilinen biri değil. Ama sinirli değil bakışları. Sanki endişelenmiş gibi bakıyor. Cevap vermek için ağzımı açıyorum ama diyeceğim şeyden vazgeçiyorum. Zaten yeterince kendi sorunlarıyla uğraşıyor. Bir de onu kendiminkilerle iyice rahatsız etmeye hakkım yok."Evet iyiyim, neden sordun ki?"
"Pek de iyi görünmüyorsunuz, eğer bir sorununuz varsa bana anlatmak ister misiniz?"
Sorduğu soruya şaşırıyorum çünkü bu ana kadar insanları umursayan biri olduğunu düşünmemiştim. Belki de hayatının sonuna yaklaştığını anladı ve iyi biri olmaya çalışıyor. Ama her ne olursa olsun onu kendi saçma ve önemsiz sorunlarımla üzmeye hakkım yok. O yüzden gülümsüyorum ve kafamı hayır anlamında sallıyorum.
" Siz nasıl isterseniz, ama istediğiniz zaman ben sizin için burada olacağım."
O da gülümsüyor ve arkasını dönüp gidiyor. Saat öğlene geliyor ve acıktığımı hissediyorum. Sabah da bir şey yemedim. Ama okuldayım ve yemekhaneye tek başıma gitmem mümkün değil. Kulağa saçma gelse de bu bir kural haline gelmiş gibi neredeyse. Tek başıma olsam herkes bana bakacak ve gülecek. Olabildiğince az dikkat çekmek istiyorum. O yüzden aç olsam da sınıfta oturmaya devam ediyorum.
Sonunda okul bitiyor. Hava kararmış ve bulutlu. Dışarıda yağmur yağmaya başlamış. Soğuktan titreyerek tekrar eve gidiyorum. Her yerim ıslanmış. Hasta olacağım. Anneme gözükmeden hızlıca odama gidip üstümü değiştiriyorum. Beni sıcak tutacak bir şeyler giydikten sonra saçlarımı kurutuyorum. Sonunda ısınabildim ve sıcacık hissediyorum. Mutfağa gidip yiyecek bir şeyler alıyorum ve odama geri dönüyorum. Biraz da olsa ödevlerimi yapmaya çalışıyorum. Derste dinlemediğim için konuyu bilmiyorum. Ödevimi bitirmem yaklaşık yarım saatimi alıyor. Telefonumu alıyorum ve yatağıma uzanıyorum. Saat 8'e doğru geliyor. Ben de beni güldürecek bir şeyler izledikten sonra tek arkadaşımla konuşmaya başlıyorum. Beni umursadığını düşündüğüm tek arkadaşımla gerçek hayatta tanışmıyoruz bile. O kadar hayatsız biriyim.
Saatin iyice geç olduğunu fark ediyorum ve düşüncelerim yine beni ele geçirmeye başlıyorum. Onu düşünüyorum. Uzun kahverengi saçlarını, parlayan kahverengi gözlerini, vücudunu kaplayan bandajlarını. Onun yanımda olduğunu hissetmeye çalışarak yastığıma sarılıyorum. Ama o gelmiyor. Yine. Artık daha fazla bekleyebileceğimi sanmıyorum. Biri bana yardım etmezse sonum gelecek. Başka kurtulma yolum yok. Hissedeceğim acıdan korkuyorum ama bunu yapmak zorundayım. Şu ana kadar ertelemem bile ne kadar iğrenç yalancı bir korkak olduğumu gösteriyor. Kendimi kandırmayı bırakmam gerek. Dazai gerçek değil. Onu ben hayal ettim. Asla gelmeyecek. Gelse bile neden beni sevsindi ki... Bunu bu gece yapmak zorundayım artık daha fazla erteleyemem.
Nasıl yapacağımı bilmiyorum. Yüksekten korkuyorum, o yüzden atlamak benim için çok acılı olur. Bileklerimi keserek de ölebileceğimi sanmıyorum. O kadar kan kaybı çok uzun süre alır ve ben o acıyı hissetmek istemiyorum. Etrafımda ulaşabileceğim bir silah da yok. Eper olsaydı bu benim için en iyi seçenek. Kendimi asmak veya ilaç içmekten başka seçeneğim yok. Şu an yanımda kendimi asabileceğim bir halat olmadığı için haplar tek seçeneğim. Ölmeyip de engelli kalmaktan korksam da bu riski almaktan başka çarem yok. Daha fazla devam edemem. Mutfağa gidiyorum ve dolaptan bulabildiğim tüm hapları çıkarıyorum. 374 tane var. Hepsi farklı ilaçlar. Hepsini aynı anda yutamayacağım için teker teker içmeye başlıyorum. Yarısını bitirdikten sonra kendimi çok yorgun hissediyorum. Kafamı yere koyup uykuya dalıyorum.
———————————————————————— Dazai osamu gözleri dolu bir şekilde yerde yatan kızıl saçlı çocuğa baktı. Neden diye düşündü, neden beni beklemedin chuuya. Ama artık çok geçti. Nakahara chuuya onun gerçek olmadığını ve asla gelmeyeceğini düşünerek kendini öldürmüştü.