Eskiden yaşadığım şehirden 90 kilometre uzaklıkta, hiçbir taşıt yolunun yakınından geçmeyen, 4 katlı ve bir de bodrum katı bulunan gri renkli büyük bir bina... O kadar hızlı koşuyordum ki o bina ufuk çizgisindeki küçük görünümünden saniyeler sonra dibimde koskoca bir bina olarak bitivermişti. Vampirlik içgüdülerim beni bu binaya getirdiği için nasıl geldiğimi sorgulamamıştım bile.
Tedirgindim. İçerde beni neler ve kimler bekliyordu acaba. Kapıya yavaşça tıkladım.Tıklamamla kapının açılması bir oldu. Karşımda benim yaşlarımda sarışın, yeşil gözlü, kaslı, uzun boylu bir çocuk duruyordu. Aşırı sevecen ve sıcakkanlı bir şekilde :
- Evine hoşgeldin prenses. Önce kendimi tanıtayım. Ben Karl. Neye ihtiyacın olursa yardım etmek isterim. Adımı söylemen yanında olabilmem için yeterli, dedi.
Aman Tanrım ne kadar da etkileyici bir ses tonu vardı! Gözleri ise... Dalıp gitmiştim o yemyeşil gözlerine. Heyecandan sesim titreyerek cevap verdim.
-Memnun oldum. Ben de Eleanor. Bu şekilde karşılanacağımı beklemiyordum. Samimiyetin beni biraz da olsa rahatlattı.
-Seni rahatlatabildiysem ne mutlu bana. Hadi bakalım seni odana kadar geçireyim. Yerleş ve rahatına bak. Sonuçta burası artık senin de evin, dedi ve asansöre binip 3.kata doğru çıkmaya başladık.
Çaktırmadan onu inceliyordum. Kusursuzdu. Gözleri, dudakları, elleri, her şeyiyle kusursuz ve mükemmeldi benim için. Onu incelemeye öyle dalmışım ki anlamadan 3.kata varmıştık bile. Odamın kapısına gelince parmak izi sistemini etkinleştirip benim parmak izimi kaydetmesi için sistemi ayarlayınca gülümseyerek, "Gece bodrum katında görüşürüz prenses, avlanmaya gideceğiz. O yüzden rahat bir şeyler giymeye bak." diyerek yanımdan ayrıldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Şehveti
VampireHayatta kalabilmek için ihtiyacın olan tek şey kan olursa ne yaparsın? Kendi hayatını sürdürebilmek için diğer insanların hayatına son vermek... Bu benim kaderim.