telling names

225 32 17
                                    

"bu neydi şimdi?" diye sordu kasiyer, birbirlerinden sadece birkaç santim uzaklaşmalarından sonra. gözleri hala birbirlerinin dudaklarındaydı.

"muzlu sütü sevmediğini söyledin. birde böyle tadıp yorum yap istedim bende," dedi jeongguk parmaklarını karşısındakinin saçlarına çıkarıp yavaşça okşamaya başlarken. bu çocuğun her şeyi o kadar şirin, o kadar yumuşaktı ki, gerçek olduğundan şüphe ediyordu bazen jeongguk; zira büyük, pembe dudakları bir peluş, sarı saçlarının her teli birer ipek, yanakları ise bir pamuk şeker gibiydi. "şimdi beğendin mi?"

"belki..." diye fısıldadı kasiyer, kendisini onun elleri arasından ayırmadan hemen önce. ayağa kalkıp, göz açıp kapayıncaya kadar reyonların arasına dalmış ve ellerine alabileceği kadar muzlu sütle geri dönmüştü. "emin olmam için tekrar denemeliyiz."

"sen..." diye fısıldadı jeongguk, kasiyerin cesur sözlerine karşılık tek kelimesi olmadığından. yerinden kalkıp yaklaştı kendisinden kısa bedene.

"ben ne?" kasiyer neredeyse kendisine yapışan beden yüzünden, göz göze gelebilmek için kafasını kaldırmak zorunda kalmıştı.

jeongguk, çocuğun dudağının tam kenarına bir öpücük bıraktı ve elleri, sanırsa yeni edinmiş olduğu bir refleksle yine saçlarına uzandı.

"çok güzelsin."

"öyle derler," dedi çocuk, neşeli gülümsemesi yüzünden düşmezken.

jeongguk elindeki sütlerden birine uzandı ve açmaya koyuldu. hızla pipeti dudakları arasına aldıktan sonra küçük bir yudumu ağzına doldurmuştu. zaten az olan mesafeyi kapatmak adına daha çok yakınlaşacakken, az önce cesur laflar eden adam geriye çekti kendini.

"yuh artık, sen de dünden razıymışsın bilmediğin etmediğin bir adamla öpüşmeye, sevişmeye. bir dur be."

karşısındakinin kendisini kandırdığını anlayan jeongguk, ağzında beklettiği sütü kabullenmişlikle istemeye istemeye yuttu. açtığı sütü yudumlamaya devam ederken sinirli bakışları kasiyerde geziniyordu.

"sen her şeyi kursağımda mı bırakacaksın böyle?"

kasiyer gülerken eski yerlerine oturmuşlardı. jeongguk süt kutularını bir bir boşlatırken, kasiyer yarınlar yokmuşçasına onu izliyordu.

"adın ne?" diye sordu jeongguk, elindeki bitmeye yüz tutmuş sütü yanındakinine uzatırken.

"jimin," dedi dudaklarını pipetin üzerine sarmadan önce. "park jimin."

jeongguk, sonunda adına öğrenebildiği kasiyerin pipetin etrafındaki dudaklarına dalmıştı o an tabii... düşünecek başka bir şeyi yoktu. o dudaklar kendikilerine değdiği andan beri aklındaki tek şey onlardı.

"ve sen?" dedi jimin, jeongguk'un dikkatini çekmek istercesine.

"jeon-" derken heyecandan kırılan sesini düzeltmek için öksürmek zorunda kaldı. "jeon jeongguk."

"tanıştığımıza memnun oldum, hırsız."

ve mutlu mesut yaşadılar 🥺

teşekkürler 💜

thiefHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin