Bu sanırım uzun oldu. Sonunda düzgün bir şeyler yazmaya başladım sanırım. Umarım devam edebilirim.
Sizlere de yazılarımı okuduğunuz için teşekkür ediyorum ama fikirlerinizi paylaşınnnn! :(
------------
Herkesin hayatında böyle anlar vardır, dinlediğiniz şarkılardan, izlediğiniz filmlerden, duyduğunuz herhangi bir hikayeden veya tanık olduğunuz bir olaydan ister istemez kendinize ait bir şeyler çıkarmaya zorlarsınız. Anlatılanlarla alakan yoktur belki de ama doğanın kanunudur bu, orada bahsi geçen mutlaka “sen” olmalısındır. Şarkıda gidemeyen adam, filmdeki aşkı için ölen kız, efsanedeki cesur ama fakir genç aşık Bir anda rolüne bürünen bir oyuncu gibi, sahipleniriz. Böylece daha da anlam kazanır, normal bir olay bile unutulmaz olur ömür boyunca.
Biri şiir yazar herhangi birine, ölümsüz olur, başka biri girer hayatına bir şiirlik bile değeri olmaz. Belki bundandır en güzel aşkları Romeo ve Juliet, Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem’e benzetmek. Aşık olanlar kendilerine efsane aşkları layık görür hep. Fakat efsane aşkları efsane yapan birbirine kavuşmaları değildir. Vuslata erememektir bu kadar sahiplenip de kendimizi bulduğumuz. İlla ki karşılıklı mı olması lazım aşkın? Kavuşmadan, yan yana olmadan, el ele yaşamadan aşk olamaz mı? Aşk acıya katlanma sanatıdır, hangi tarafın daha çok acı verdiği veya kimin daha çok acıya katlandığının önemi yoktur, asıl insanı zorlayan hayatını adamaktır karşındakine! Kimse ayrılmaz, ayrılık yoktur aşkın lugatında çünkü vuslata ermek kadar zordur ayrılık…
Hayat kadar zalimdir aşk, zalim olduğu kadar gururu kaldırmaz! ‘Ayrıldım’ der insan, ayrılamadığını bile bile, sonra kendini haklı çıkarmaya çalışır, nedenler arar acıtsa da, kalbini öldürmeye çalışır beyniyle ama yapamaz bunu söyleyemez kendine, aşk gurura gelmez! Şimdi neredesin, ne yaparsın bilemem, yazdıklarımdan haberin olur mu bir gün emin de değilim. Sanırım yenilgiyi kabul etmemin zamanı geldi; gururuna yenik düşmüş bir kalbin hikayesidir bu. Oku!
Senden öncesi pek aydınlık değil ömrümde, saçma bir adamın gereksiz yaşantısı anlayacağın. Her zaman herkese ters oldum, inatlaştım onlarla, sevmedim kimseyi, benim için dost kelimesi sadece sözlükte yazan anlamından ibaret, ben sadece kendimdim! Uğurlu sayım on üçtü kimsenin sevmediği için, sadece çocuklarla aram iyiydi, sokaklarda geceleri kavgalardaydım, duman altı mekanlarda yıpratmaktaydım yaşam kırıntılarımı, herkes beni ayık sanırdı oysa ben nadir ayık sokağa çıkardım, aşk çok uzaktı bana filmlerde duyardım aşkı, öylesine takılırdım hayata diğerleri buna aşk ve sevda derlerdi! Kimseye duyurmadan sessizce ama ta içten ağladığımı bilirdim senden önce. O zaman bile bir yerde saklıydım, beni bulacak birini bekliyordum. Sokaklarım yalnızlığa çıkarken ben seni bekliyordum…
Ve seni gördüm…
İlk görüşte aşk değil bu, ilk görüşte ölüm bana olan şey! Hala anlatamıyorum seni, benzetemiyorum hala yapamıyorum, beceremiyorum. Göz bebeklerinde kendimi gördüm, saçlarından ay ışığı vurdu gözüme ve ben öldüm, ne olduğunu anlamadan, bilmeden bu garip olayının adını teslim oldum sana! Çok değişmiştim artık eskisi gibi değildim. Değişen ben değildim de dünyaydı. Sonbaharda yaprak dökülmüyordu benim için. Beni bulan sendin! Girmiştin bir şekilde hayatıma ve ben olması gereken her aşık gibi ölüydüm!
İtiraf ediyorum bu yüzden sen gittiğinden beri ben sevemiyorum! Kaybolmama ramak kaldı, yetiş, gel kurtar beni! Nasıl geleceksin bilmiyorum ama gel ne olur! Yalvarıyorum! Kalamıyorum buralarda. Aşk toprağa gömülmüyor ! Ne olur sana yalvarıyorum yetmez mi? Şarkılar boş, filmler boş, hayat bomboş. Söz veriyorum sana kimseye benzemek değil amacım, ne mecnuna ne de başkasına seni seviyorum itiraf ediyorum! Gir hayatıma ve tekrar mutlu olalım.
Aşk her şeye rağmen acısı ve tatlısıyla bir ömür yaşamaya bedeldir…