I

608 68 15
                                    

"Evet, odaları bölüşmek fazla uzun süreceği için herkes geçsin istediği odaya. Evde odadan çok ne var sanki? Üstünüzü değiştirip dinlendikten sonra herkes salona gelsin. Tatil için gelmişken biraz eğlenmek fena olmaz." dedi Bangchan. Üniversiteden bir grup arkadaşıyla bir dağ evi kiralamışlardı 3 günlüğüne. Vizelerden sonra hepsinin ufak bir tatile ihtiyacı olduğu ortadaydı. Herkese iyi geleceğini düşündüğü bu 3 günlük tatilde eğlenip kafa dağıtmayı planlıyorlardı.

"Çok eğlenceli olacağından eminim. Sen hangi odayı alacaksın Hongjoong?" diye sordu Mingi. Arkadaşlarıyla tatile çıktığı için heyecanlıydı.

"Bilmiyorum, hiç düşünmedim. Galiba ormana bakan tarafta bir odaya geçeceğim. Peki sen?"

"Ben galiba veranda tarafında bir odaya geçeceğim. Bugün durgun gibisin, bir sorun mu var?"

"Bilmiyorum, vizeler için endişe duyuyorum biraz." diye yanıtladı Hongjoong. Son vizeleri pek iyi geçmemişti. Büte kalmayacağından emindi ama yine de içine dert olmuştu.

"Bence boş ver. Tatilin tadını çıkarmaya bak. Bir daha böyle bir yere gelebileceğimizi sanmıyorum. Eğlenmeye bak o yüzden."

"Deneyeceğim, ben şimdi odama gidiyorum. Akşam görüşürüz."

"Görüşürüz." dedi Mingi ve ters yöne ilerlemeye başladı. Hongjoong da karşısında duran 3 kapıdan rastgele bir tanesini seçti ve kapıyı açtı. İçeride kimse yoktu, hemen eşyalarını yerleştirdi ve yorgunluğunu atmak için kısa bir duş aldı. Yanında getirdiği pijamasını giyip kendini temiz ve durgun bir deniz gibi olan yatağa attı. Gün içinde asla durmadığı için ağrımaya başlayan sırtı yumuşak yatak ile buluşunca biraz da olsa rahatlamıştı.

"Kendimi harcamaktan öteye gidemiyorum asla." diye söylendi kendi kendine. Yaklaşık 8m²'lik odada yapacak bir şey bulamayınca telefonuna sarıldı, hat gücü o kadar zayıftı ki interneti kullanabilecek durumda değildi. Telefonu ile de bir şey yapamayacağını anlayınca telefonunu komidine koydu, o an gözüne çarpan wi-fi şifresini hemen telefonuna girdi. Birilerine şifreyi sormak ile uğraşamayacaktı.

Telefonuna gelen bildirim sesiyle şekerlemesine son verip bildirimlere bakmak için telefonunu eline aldı. Whatsapp grubunda herkesi salona çağırmışlardı. Üzerindeki pijamalara aldırmadan telefonunu alıp salona gitti. Herkes yavaş yavaş gelirken gördüğü arkadaşlarına gülümsedi. En son Bangchan de gelince hep birlikte "Doğruluk mu? Cesaret mi?" oyunun farklı bir versiyonunu oynamaya başladılar. Şişenin denk geldiği kişi ya sorulan soruya cevap verecekti ya da Gin* dolu bardağı içmek zorunda kalacaktı.

22 arkadaş sırayla şişeyi çevirmeye başladılar. Kalabalık oldukları için şişenin kendisine denk gelmesinin bir hayli zaman alacağını bilen Hongjoong, Instagram'da takılmaya başladı. Birkaç komik video izledikten sonra arkadaşlarının ona seslenmesiyle sıranın kendisine geldiğini anladı. Heyecanla soruyu beklemeye başladı.

"Hiç bir erkek ile öpüşmeyi veya daha ilerisini hayal ettin mi?"

"Ah, buna yanıt vermek zorunda değilim." dedi ve elini küçük bardağa uzattı. İçindeki cini tamamen içip kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Soyeon ve Mingi ona gülerken Hongjoong da onlara eşlik ediyordu. Alkolün her bir damlasının kanına karıştığını başının yavaş yavaş dönmeye başlamasından anlıyordu. Ama bir kere başladı mı sonunu getirmeden bırakacak biri değildi. Gece boyunca tek bir bardak içeceğini hesaplamıştı ama evdeki hesap çarşıya uymadı.

"Hongjoong yeter artık. Biri şunu odasına taşısın lütfen. Yürüyecek halde bile değil." diye söylendi Jisung. Gece boyunca en az 5 bardak içmiş olan Hongjoong bir şeyler diyordu kendi kendine. Bazen yanındaki kişilerin yanaklarını sıkıyor, onlarla uğraşıyordu. Kısaca kafası öyle güzeldi ki dünyayı da kendine uydurmaya çalışıyordu.

"Aman be, kendim giderim odama." Ayağa kalkıp adımını attı ama başı o kadar çok dönüyordu ki kalkmasıyla oturması bir oldu. Birkaç dakika oturduktan sonra tekrar kalkmayı denedi ama kalkacak gücü kalmamış gibiydi, koltukta uyusa bir şey olmazdı, değil mi?

"Siz devam edin, ben onu alıp gidiyorum. İyi eğlenceler." Bedenine dolanan kolları hissediyordu ama gözünü açacak hali bile yoktu. Her kim ise zarar verecek biri değildi ya?

Birinin kucağında taşındığını anlamıştı, bedeni yatakla buluşunca gözlerini çok az da olsa aralayabildi. Etrafı dikkatlice inceleyecek kadar enerjisi yoktu. Geri kapattı gözlerini, tişörtüne giden eller ile irkildi biraz.

"Sakin ol, fazlasıyla alkol kokuyorsun. Üstündekileri değişmem lazım ki bu kokuyu daha fazla çekmek zorunda kalma." Konuşan kişinin sesi tanıdık gibiydi ama Hongjoong için kesik kesikti ses. O yüzden kafasını sallayıp onayladı.

Kıyafetlerini değiştiren her kimse o kadar sakince yapmıştı ki bu işi Hongjoong'un kalkmasına bile gerek kalmamıştı. Başını yastığa gömdü, zaten kapalı olan gözlerini hiç açmadan uykuya daldı. Ona sarılan ve onu kendine çeken kollar her kime ait ise rahatsız etmiyordu.

Gece boyunca kim olduğunu bilmediği kişi ile birlikte uyudu, gece hiçbir şeyin farkında olmayabilirdi ancak sabah çıkacak o şüpheli listesinde 26 arkadaşı da olacaktı. Ya da 25 arkadaşı ve platoniği?

truth or shot • seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin