Yorucu bir günün ardından Wooyoung ile buluşmak için daha önceden belirledikleri kafeye doğru yürümeye başladı. Yaklaşık 1 hafta olmuştu ve kimseden ses soluk çıkmıyordu. Herkesi tek tek takibe almayı düşünmüştü ancak 25 kişiyi takip edecek kadar vakti yoktu. Wooyoung'un ona yardımcı olmasını istemekten başka bir çaresi yoktu.
Kafenin kapısından içeriye girerken yüzüne çarpan sıcak havaya nedensizce sinir olmuştu. Hava zaten 23 dereceyken neden sıcak hava üflüyordu ki lanet klima?
Siyah deri ceket giymiş arkadaşını bar taburelerinden birine oturmuş görünce yanına yürüdü ve yanındaki sandalyeye oturdu.
"Bir şeyler içer misin? Ayrıca şu ince, kısa ceketle üşümüyor musun?"
"Aynı sorunun tam tersini ben sana soracaktım. Hava çok sıcak ve sen simsiyah giyinmişsin, ayrıca deri ceket giymişsin. Bu kadar üşüdüğünü bilmiyordum." Kinayeli bakışlarını arkadaşına yolladı.
"Her neyse, havadan sudan konuşmayı boş verelim. Tatil yerinden konuşabiliriz bence." Hongjoong gözlerini devirirken Wooyoung imalı bir şekilde gülüyordu.
"Tatile gitmek için önce kimin yaptığını bulmalısın. Eee, aklında bir şey varsa dökül bakalım."
"İnan bana bir dedektifi işinden edebilecek kadar iyiyim. Tişört yanında mı?"
"Ya bak sen şu işe? Kesin öyledir. Neyse, al burada."
Tişörtü Wooyoung'un eline tutuşturdu. Tişörtün yaka kısmını koklayan Wooyoung konuştu.
"Bu kişi her kimse parfüm yerine yumuşatıcı kullanıyor."
"Yıkadım çünkü geri zekalı. Kimin giydiğini bilmediğim bir tişörtü öylece getiremezdim ya!"
"Hyung sadece soruyorum, bulmak istediğine emin misin? Kanıtları yok ediyorsun bildiğin, çok ayıp! Hiç yakıştıramadım." Wooyoung dalga geçercesine gülerken Hongjoong, gözlerini kısıp tehditkar bir şekilde çocukluk arkadaşına baktı.
"Aman, şakadan da hiç anlamıyorsun. Kim ise bulacağız, dert etme sen." Hongjoong onaylarcasına kafasını salladı ve tişörtü alıp çantasına koydu.
"Saat 4 yönünde Changbin, Soyeon, Yeonjun, Mingi ve San var. Acilen buradan tüymemiz gerekiyor yoksa neden ikili olarak buluştuğumuzu sorarlar."
"Anlıyorum fakat geri zekalı arkadaşım benim, bu mor saçlarla nasıl fark etmeyecekler seni?"
"Şerefsizler, bir de benden habersiz buluşmuşlar! Mor saçlarıma da takılma, boşuna mı giyiyorum bu sweatshirtü?"
İkisi birlikte kafeden hızla çıkarken arkadaşlarına yakalanmadıkları için rahatlamışlardı.
"Şimdi, şöyle yapıyoruz. Sen ipucu olabilecek ne bulursan bana yaz, mümkün oldukça birimizde buluşalım. Sen mi, ben mi?" Wooyoung arkadaşına sordu.
"Bende olmaz, evde sadece ben yaşamıyorum sanki. Sabah gözümü bir açıyorum; Bangchan karşımdaki yatakta, Felix salonda, Shuhua diğer odada, Mingi de koltukta yatıyor. Ev, ev değil öğrenci yurdu sanki."
"O zaman bende buluşalım. San dışında gelip giden yok zaten."
"Tamam, haftaya perşembe boşum. 14.00 gibi gelirim sana."
"Tamam." Wooyoung uzatarak onu onayladı.
"O zaman haftaya görüşürüz."
"Görüşürüz bro."
Garip bir vedanın ardından ikisi de zıt yönlere gittiler. Wooyoung'un tam anlamıyla yardımcı olamayacağını biliyordu fakat diğerlerinden de yardım isterse olay daha farklı yerlere giderdi. Bu sefer iş içinden çıkılmayacak bir hal alırdı. Bu işi kendisi çözecekti, en azından deneyecekti.
Telefonuna gelen bildirim sesiyle ilgisini telefonuna çevirdi. Mail hesabına tanımadığı bir epostadan mail gelmişti.
Gönderen: @kahvelerdekianilar@iluth.com
Alıcı: @kimhngjng@iluth.com
Wooyoung ile birlikte beni bulmaya çalışman beni çok eğlendiriyor :D
**********
Ay her şey rayına otursa daha uzun olacak bölümler ama daha başlangıç olduğu için biraz kısalar ;(
Umarım beğenmişsinizdir, en yakın zamanda tekrar görüşmek üzere ^-^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
truth or shot • seongjoong
FanfictionAnlamsız bir gecenin getirdiği aptalca bir oyun ve sabah kendini bambaşka bir odada bulan bir genç... Kim Hongjoong, üniversitedeki arkadaş grubu ile birlikte vizelerin bitişini kutlamak için 3 günlüğüne bir dağ evine gider. Gittikleri akşam oynadık...