0

299 24 129
                                    


 Hiç bir zaman sıradan bir insan olmak istemiyordum. İlgi çekici olmak, göz önünde olmak istiyordum. Herkes tarafından sevilmek, kıskanılmak, onların olmak istediği kişi olmak istiyordum.
Okul masalarında dirseklerimi çürütüp, sonra da masa üstü bir işte çalışmak, evlenip çocuk yapıp bakmak istemiyordum. İnsanlar bunu mutluluk olarak görüyordu. Rahat bir işin, güzel bir ailenin bizi mutlu edeceğini sanıyorlardı. Fakat ben istemediğim işte, istemediğim insanlar birlikteysem ne anlamı vardı ki benim için? İnsanlar mutluluk kavramını unutalı çok oldu biliyor musunuz?

Hiçbir zaman kendimi mutlu hissetmedim. Kendimi mutlu hissetmem için paraya ihtiyacım vardı. Parayı seviyordum. Kendimi parayla mutlu hissediyordum. Para beni mutlu ediyordu.

Ama Tanrı benim sesimi duymuş ve bana mutluluğumu vermişti.

Bir kaç aydır şirketimizin CEO'su Lee Taeyong'la kaçamak yapmaya başlamıştık. Onu ilk gördüğüm andan beri istiyordum. Zengindi, yakışıklıydı, patrondu, işinde başarılıydı ve istediğim herşey onda vardı.

Ha tabi birde evli ve çocukluydu.

Eşi Heizle görüp görebileceğiniz en güzel kızdı. Güzel olduğu kadar huyuda iyiydi. Eğer erkeklerden hoşlanmasaydım kesinlikle bakacağım bir kızdı. Taeyong'un onla evli olmasına şaşmamalıydık. Birde minik oğluları Rowoon vardı. Kendisi daha 4 yaşında, zeki bir çocuktu. Usluydu ve sessiz olsada onla konuşmaya başladığınızda hareketli bir çocuk olduğunu fark ederdiniz.

Taeyong'un ailesini tanıyordum çünlü sık sık şirkete gelirlerdi. Aynı şekilde anne ve babasıda. Çalışanların yanında ikiside sessiz olsalarda Taeyong'a karşı pek öyle değillerdi. Sık kavga ediyorlardı.

Bana burada sen bu güzel ailenin neresinde oluyor derseniz... Sanırım ben burdaki sürtük metres oluyordum. Tamam Taeyong'un eşi olmak isterdim ama gizli sevgilisi olmaktan da şikayetci değildim. Bana her zaman pahalı şeyler alırdı. Elmaslar, yüzükler, parlak takılar, Chanel takımlar, Gucci ayakkabılar, Prada çantalar, Dior gömlekler, Louis Vuitton saatler... ve daha daha fazlası. Tabi bende hepsini severek kabul ederdim.

Onunla birlikte sanki hayallerimi yaşıyordum. Onu seviyordum. Gerçekten seviyordum. O tam olarak benim istediğim adamdı. Ona daha önce eşinde ayrılıp bana gelmesini ima etmiştim fakat buna hiç sıcak bakmıyordu. Konuyu bir şekilde değiştiriyordu.

Ona alışmıştım artık. Onu tanıyordum. Hareketlerini, alışkanlıklarını. Sarhoş olduğunda sessizleşmesini, çalışıken konuşmayı sevmemesini ve dikkatinin dağılmasını sevmediğini, sevişirken geç boşalmasını ve birçok özelliği.

Şuan onun altında inliyor oluşum bu anlattıklarımı açıklıyordur.

Son birkaç vuruşunuda yapıp içime boşalmıştı. Sonunda dua ediyordum çünkü cidden geç boşalıyordu ve benim boşalmamdan sonra içimde olması benim sadece canımı yakıyordu.

Vücuduma küçük öpücükler kondurduktan sonra büyük bir öpücük kondurdu kalın dudağıma. Kendini yanıma attı ve çalan telefonunu eline alıp yanıtladı. Anlaşılan yine Heizle dayanamamıştı. Aramıza girdiği an sinirlerime hakim olamıyordum.

"Heizle? Bebeğim?" Tahmin ettiğim gibi Heizle'dı. Taeyong ona işlerin çok yoğun olacağını ve bu akşam işe en yakın otelde kalacağını söylemişti. Tabikide benim onun yanında olduğumu bilmiyordu.

Çok eminim ki Taeyong, Heizle'dan tatmin olmuyordu. Hatta bir aydır seks yapmadıklarından da emindim. Taeyong'un Heizle'dan tatmin olmayıp benim yanıma gelmesi gururumu o kadar okşuyordu ki Heizle'ı kıskanmamı da biraz böyle kapatıyordum.

"Oteldeyim şimdi. Çok yoruldum, baya bi' yoğunduk." Bir eliyle sağ kalçamı okşuyor bir eliylede telefonu kulağına doğru tutuyordu. Ona biraz daha yaklaştım ki Heizle'ım dedimlerini duyabileyim. Taeyong'da anlamıştı amacımı.

One last time//YuTaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin