Uzun bir süre gazetecinin verdiği kitaplara elimi süremedim. O gittikten sonra gerçek dünyaya geri dönmüş olmamı kaldıramadım başlarda sanırım. Gerçek dünya diyorum çünkü onun burada olduğu günler tıpkı bir rüya gibiydi. Daha sessiz, daha içine kapanık biri oldum. Düzensiz uyumaya, düzensiz beslenmeye başladım ve en sonunda hasta oldum. Büyübaba ve büyükanne hiç ilgilenmedikleri kadar benimle ilgilendiler. Bu durum beni biraz şaşırtsa da fazla üzerine düşmedim. Büyükannenin hazırladığı çorbayı içtikten sonra gözlerim masanın üzerinde üst üste duran kitaplara kaydı. Sanırım artık zamanı diyerek bir tanesini seçtim ve okumaya başladım. Uzun bir süredir ne kitap okumuştum ne bir şeyler yazmıştım bu yüzden çok hamlamıştım. Birkaç gün boyunca okurken zorlandığımdan kitaba devam etmek istemedim. Ama ona bir söz vermiştim öyle değil mi? Beni hatırlayıp hatırlamadığından bile emin değildim ama sözümü yerine getirecektim.
Sabah uyanıp tekrar uyuyacağım zamana kadar kitap okuyordum. En sonunda da ilk kitabı bitirmiştim. Masamın üzerinde duran kağıt ve kaleme gitti gözüm. Okuduğum kitap büyük bir aşkı ve güzel bir sonu anlatıyordu. Güzel bir sonla bitmesi beni tatmin etmemişti çünkü güzel bir sona inanmıyordum. İnanmak zor geliyordu. Elimde oynayıp durduğum kalemi sonunda bir şeyler yazmak için kullandım. Pek olumlu olmayan düşüncelerimi kağıda döktüm.
Sade cümlelerle fazla uzatmadan yazacaklarımı bitirdikten sonra kağıdı katlayıp bir zarfa koydum ardından postahanenin yolunu tutmak üzere odamdan çıktım. Büyükanne mutfakta bir şeyler hazırlarken büyükbaba da büyük ihtimalle kahvehaneye gitmişti. Salonun ortasında bulunan eski masanın üzerindeki gazeteye ilişti gözüm çıkmadan önce. Biraz yaklaştım ve üzerinde göz gezdirdim. Bir belki de iki hafta önceki bir gazeteydi. Ön sayfada tanıdık bir simanın fotoğrafını gördüğümde içimde heyecanın iliklerime kadar kıpır kıpır dolaştığını hissettim. Başımı iki yana sallarken güldüğümün farkında değildim o sırada. Kasaba için yazdıklarını okurken kullandığı mizahi tarz daha da gülmeme sebep oldu. Kasaba tarihinin güzelliğinden bahsetmiş insanlarına fazla değinmemişti. Öyle ya bu insanlar onlardan güzel bahsedilmesini haketmiyordu. Fakat yazının ilerleyen satırlarında birinden bahsettiğini farkettim ve daha dikkatli okumaya başladım. Bahsettiği kişinin ben olduğunu anlamam uzun sürmüştü. Beni unutmamıştı, beni gerçekten unutmamıştı. Bu hissettiğim mutluluk muydu?
Belki de büyükanne ve büyükbaba gazeteyi okuduğunda gazetecinin bahsettiği kişinin ben olduğunu anlayıp böyle iyi davranmışlardı bana. Christopher kilometrelerce uzaktan hayatıma dokunmuştu yazdıklarıyla.
Elimdeki zarfa gülümseyerek baktım. Uzun zamandır gülümsemediğimdendir herhalde yanaklarım acıyordu ama acısı bile güzel gelmişti.Evden çıkıp postahaneye doğru ilerlerken hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Öyleki ardımdan gelen adım seslerini farketmemiştim bile. Birinin beni yere düşürmesi ile acı dünyaya tekrar ayak basmıştım. Dizlerimde oluşan yaralara bakarken gözlerimin dolmaması için büyük çaba gösterdim. Mahallenin çocukları gülerek benimle alay ederken aralarından birisi bağırmaya başladı.
"Burada bunca insan varken seni niye sevdi ki? Anlatsana ona ateşli bir gece mi sundun?"
Kahkahalar kulaklarımda uğultuya dönüşürken kalbimde ateş varmış gibi hissettim. Bulunduğu itham deli bir öfkeyi bedenime yaymıştı. Ama sakinlikle hareket etmeye devam ettim. Tekrar omuzlarımdan itildiğimde karşımdaki çocuğa baktım. O an iyi ki yazdıklarımı kazağımın altına sakladım diye kendimi tebrik ettim. Aksi bir durum daha kötü şeylere yol açabilirdi çünkü. Karşımda hala bir şaklaban gibi konuşup hareketler sergileyen çocuğa bakarken etraftaki insanların kahkahaları hala bir uğultu gibiydi benim için.
Sustum. Ve ilerlemeye başladım. Ardımdan gelen bağırışları artık duymuyordum ve dizim sanki hiç düşmemişim gibiydi, hissetmiyordum acısını.
Tek bir amacım vardı o da zarfı bir an önce iletebilmek.
Acıyan dizimi aldırmadan sonunda hedefim olan yere ulaştığımda zarfı kazağımın altından çıkardım. Zarfa bakarken yüzümden düşen birkaç damlanın zarfta iz bırakması ile ağladığımın farkına vardım. Nasıl olurdu da kendimi tutamazdım? Belki de artık gözyaşlarımı tutmak bana ağır geliyordu.İlerleyen günlerde de diğer kitaplar için düşüncelerimi yazıp ona göndermiştim. Sanki her yazdığım mektup daha güzel ve daha profesyönel olmaya başlamıştı. Daha uzun yazıyor, daha güzel anlatıyordum düşüncelerimi. Bunun farkında olan tek kişi ben değildim tabii ki. Christopher söylemese farkında bile olmazdım belki de. Her kitap için ona gönderdiğim mektuplara geri dönüt yapması uzun sürüyordu tabii. Uzun dediğim de en fazla iki hafta. O hayalleri için çalışmalarına devam ediyordu ve evde bulunmak onun için zordu sanırım. Yazdıklarım hakkında yorum yapması ve her seferinde beni tebrik edip beni özlediğini söylemesi beni öyle mutlu ediyordu ki.
Kitaplar bittikten sonra artık ona kendi kısa kurgularımı yazmamı istemişti. Başta neden buna devam ettiğimizi anlayamasam da sonrasında ona yazar olmak istediğimi ama bana yardımcı olabilecek veya bu hayalimi ciddiye alabilecek kimse olmadığını söylediğimi hatırladım. Christopher öyle güzel, öyle özel bir insandı ki. Kalbime dokunup bir de kocaman bir yer kaplamayı başarabilen tek insan olabilmişti ömrüm boyunca.
Ve bana yol gösteren tek insan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
give me something | chanlix
Fanfiction"Sevgilim, bana tutunabileceğim bir şey ver. Hiçbir şeye sahip değilim, seni kaybettiğimden beri." |skzinthefest 2020|