II

473 98 18
                                    

O gün hiç gerçekleşmeyeceğine inandığım, bu yüzden benliğimin en karanlık ve izbe tarafına gömdüğüm hayallerimi gün yüzüne çıkarttım ve ona anlattım. Yazar olmak istediğimi, güzel bir hayata sahip olmak istediğimi, bir de güzel bir aileye sahip olmak istediğimi söyledim. Yazar olmak istediğimi duyduğunda gözleri gökyüzündeki yıldızlar gibi ışıl ışıl parlamıştı. Bunları gerçekleştirebileceğimi bunun için ilk önce inanmam gerektiğini söyledi Christopher.O bunları söylerken sadece duygusuzca güldüm. Bu onu üzdü. Üzüleceğini bilseydim hiç tepki vermezdim oysaki.

O günden sonra birkaç gün daha kasabada kaldı genç gazeteci. Ben de ona eşlik ettim. Ona kasabanın, belki de kimsenin uğramadığı en ücra ve güzel köşelerini gezdirdim. Bir şeyler öğrenmek için çok kısa bir süre olarak gördüğüm şu birkaç günde aslında birçok şey öğrendiğimi anladım onun sayesinde. Onun kasabada bulunduğu birkaç günde huzurlu hissettiğimin farkına gideceği gün vardım. Sanki sonsuza kadar burada kalacakmış gibi hayaller kurmuştum. Benim hayallerim hiçbir zaman gerçekleşmezdi bunu ne çabuk unutmuştum. Kendimi aptal gibi hissettim. Güzel bir adamın hissettirdiği güzel hislere kapılmıştım.
Gideceği gün onu yolcu etmek için yine ona ben eşlik etmiştim. Kasaba hala benimle birlikte olabilmesini şaşkınlıkla karşılıyordu. Hadi ama insan yemiyordum. Adım attığımız her yerde gözler üzerimizde oluyor ve oradan ayrılana kadar da üzerimizden çekilmiyordu. Ama üzerime dikilen gözleri ve kulağıma ulaşan fısıltıları görmezden gelmeyi çok küçük yaşta öğrenmiştim. Bu yüzden ilerlemeye devam ediyordum. Christopher ise benim bu sakinliğimi ve umursamazlığımı şaşkınlıkla karşılıyordu. Ah bir bilseydi kaç senedir bunları yaşadığımı. O zaman kalır mıydı burada ya da beni de alır götürür müydü? Sesimi çıkarmazdım. Beni alıp götürse, getir götür işlerini yaptırsa asla sesimi çıkarmazdım. Buradaki ruhları pislikle dolu insanlara hizmet etmektense bu güzel adama sonsuza kadar hizmet edebileceğimi düşünüyordum.
Bineceği treni beklerken o hala benimle sohbet etmeye çalışıyor bense genelde susup onu dinliyordum. İçime büyük bir hüzün çökmüştü ve uzun bir zaman sonra ilk defa gözlerim buğulanıyordu. Ağlamamı birisi görür diye korkudan gözlerim bile dolmazken onun yanında tutamıyordum kendimi. Onun farketmemesi için fazlasıyla uğraşmama rağmen gözünden kaçmamıştı bu durum. İyi bir gözlemciydi. Eliyle alnıma dökülen saçları düzeltti.

"Biraz daha kalamaz mısın?"

Bu sorum onu gülümsetmişti. Aslında ona böyle bir şey sormayı istememiştim. Belki de istemiştim, bilmiyorum. Kollarını bedenime sardığında tanıdık olmayan bir başka hissi daha öğrenmiştim. Bu daha da kötü hissetmeme sebep olmuştu çünkü o gittikten sonra asla bu yeni öğrendiğim güzel hisleri tadamayacaktım. Sanırım yıllarca aradığım ama asla bulamadığım aile sıcaklığını ve sevgiyi onun kollarında hissetmiştim.
Bana sarılırken mırıltıları ulaştı kulağıma.

"Aslında o adam baban değil, öyle değil mi?"

Başımı salladım yavaşça. Kimsem yok diyemedim. O da kimsen yok mu diye soramadı zannımca. Sadece bana sarılmaya devam etti. Ayrıldığımızda gözleri yüzümde turladı. O an aslında birçok şeyin farkında olduğunu ve ne kadar zeki olduğunu anladım. Ona olan saygım katbekat artmıştı. Elleri orta boy çantasına uzandı ve içinden birkaç tane kitap çıkardı. Ona soran gözlerle bakarken kitapları bir poşete koydu ve bana uzattı.
Tekrar bir şey hatırlamışçasına uzandı çantasına, bir kağıdın üzerine bir şeyler yazdı ve bana verdi. Üzerinde bir adres yazılıydı. Ne yapmak istediğini anlamadığımdan ona sorarcasına bakmaya devam ettim.

"Her bir tane kitabı bitirdiğinde bana o kitap hakkında ne düşündüğünü, sana neler öğrettiğini ve ne hissettiğini bana yazmanı ve bu adrese yollamanı istiyorum tamam mı?"

Başımı salladım ama bunu gerçekten yapacak mıydım bilmiyordum. Trenin yaklaştığına dair sesleri duymaya başladığımızda buğulu gözlerimi tekrar ona çevirdim. Gülümseyerek yanağımı okşadı ve ayağa kalktı. Gitmesini istemiyordum. Ama bu boktan yerde kalmasına da tahammülüm yoktu. Bir çift kolun tekrar bedenime dolandığını hissettim.

"Her şey için teşekkür ederim Felix."

Kafamı salladım ellerim poşete sarılı öylece bekledim ayaklarımı seyrederek. Trenin hareketlendiğine dair sesler çıkınca bakışlarımı trene çevirdim. Camdan sarkan bedeniyle gülümseyerek el sallayan gazeteci bağırmaya başladı.

"Tekrar görüşeceğiz Felix! O zamana kadar kendine iyi bak!"

give me something | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin