Christopher boş olduğu zamanlarda kasabaya geliyordu beni görmek için. Her geldiğinde daha da yakınlaşıyor daha da birbirimize bağlanıyorduk sanki. Ve insanlar neden beni görmek için geldiğini sorgulamak yerine artık benimle iletişim kurmaya ve onu anlamaya çalışıyorlardı. Başlarda benimle iletişim kurmaya çalışmalarını anlayamamış ve tedirgin olmuştum. Sanırım bir süre sonra alıştığımdan kendimi geri çekmez oldum bulunduğum ortamlarda. Hatta birkaç tane arkadaş edinmiştim çok yakın olmasa da.
Christopher karanlık hayatıma bir güneş gibi doğmuştu. Yirminci yaşıma basmıştım ve daha yeni yaşamaya başlıyordum.
Yirminci yaşıma onun yanında girmiştim. Onun kollarında, huzurla... Bu yaşıma kadar aldığım ne kadar yara varsa her birini tek tek temizlemiş, kapatmış ve dudakları ile iyileştirmişti.
Yaşadığımı hissediyordum.
Biriktirdiğim parayla tren ile yaşadığı şehre gittim. Ne zaman geleceğimi ona haber ettim ve uzun bir yolculuk sonunda tren istasyonunda beni bekleyen bedenine koştum. Beni sarıp sarmalayan kollara minnetle tutundum.
Evine vardığımızda çekingen bir tavırla hareket sergiliyordum ve bu dikkatinden kaçmıyordu. Bu yüzdendir sanırım birkaç işi olduğunu söyleyip evden ayrılmış ve beni tek başıma bırakmıştı. Gitmeden önce de evine hoşgeldin demiş ve yanağımdan öpmüştü. O gittikten sonra birkaç dakika daha olduğum yerde şaşkınlıkla dikili kaldım. Kalbim yeni yeni uçmaya başlayan bir kuşun kanat çırpışları gibi atıyordu. Öylesine özgür, öylesine heyecanlı...
Evin odalarını gezmiş Christopher'ın büyük, çok büyük kitaplığını incelemiştim heyecanla. O kadar çok kitap vardı ki incelerken yorulmuştum. Çalışma masasının üzerinde karaladığı birkaç kağıt vardı merak etmiştim ama okumamanın daha doğru olacağını düşünüp uzaklaşmıştım. Geldiğinde sorabilirdim zaten.
Adımlarım sonunda mutfağı buldu. Chris geri döndüğünde bir şeyler yeriz diye mutfakta keşfe çıkarak yemek yapmaya başladım. Ben bir şeyler hazırlarken bir süre sonra kapının açılıp kapandığını duydum."Sevgilim, ben geldim! Bu güzel kokular da ne böyle?"
Mutfağa neşeyle girdi ve kollarını belime sardı. Başımı hafiften omzuna yasladım ve ocaktaki yemeği karıştırdım. Saçlarıma öpücükler kondurmuş, derin derin soluklar almıştı. Ömrüm boyunca hiç bu kadar huzurlu ve yaşıyor hissetmemiştim. Size yemin edebilirim.
Yemeklerimizi yemiş, benim kısa hikayelerimin zamanla ne kadar güzelleştiğinden bahsetmişti. Ben de utana sıkıla dinlemiştim onu. En ufak bir başarımda öylesine mutlu ve heyecanlı oluyordu ki gözlerine yansıyordu ışıltıları. O ışıltıları daha çok görebilmek için daha iyi işler çıkarmak adına motive oluyorum.
Onun yaşadığı şehirde geçirdiğim günler öylesine güzel geçiyor ki utanmasam geri dönmem. Ama bilirsiniz güzel şeylerin hep bir sonu vardır. Tekrar benliğimi kaybettiğim yere dönme vaktim de çok çabuk gelmişti.
Chris ile son günümüzü doyasıya geçirmiştik. Hiç gülmediğim kadar gülmüştüm o gün. Chris her güldüğümde, gülüşümden öpmüştü. Gülüşümün paha biçilemez bir hazine olduğunu söyler dururdu.
Şimdiyse tren istasyonunda bineceğim treni bekliyorduk. Her vedamızda onunla ilk defa vedalaştığım güne ışınlanıyordum. O da benim gibi oluyor olmalı ellerimi sımsıkı tutuyor arada bir dudaklarına götürüyordu. İçim gidiyordu.
Trenin geldiğine dair sesler kulaklarımıza ulaştığında Chris'e baktım. Boşta olan eliyle hemen gözlerini kuruladı. İlk defa onu böyle yaşlı gözlerle gördüğümden öyle şaşırmış ve öyle içim buruklaşmıştı ki kollarımı bedenine sarmıştım sıkıca. Eli saçlarımda geziniyor, dudakları boynuma kuş kadar hafif öpücükler bırakıyordu. Artık gitmem gerektiğinde ayrılmıştık zor da olsa.
Trene doğru birkaç adım attıktan sonra kolumdan tutup beni kendine çevirip dudaklarımızı birleştirdiğinde gözlerim kocaman açılmıştı. Kalabalıkların sesi yok olmuş, ruhum huzurla dolmuştu. O huzurla gözlerim kapanmıştı. Son çağrı ile benden ayrıldığında gülümsemesi yüzünde yer edinmiş bir şekilde beni inceliyordu. Arkama dönmeden önce hızla dudaklarını tekrar öptüm ve onu ardımda kıkırtıları ile bıraktım. Tren hareket ederken camdan sarkıp onun hep yaptığı gibi veda ettim. Elim kalbimde öğrendiğim yeni hislerin heyecanını yaşıyordum. Chris benim en değerli öğretmenimdi, birçok şeyi onun sayesinde öğreniyordum.
Havası boğucu olan topraklarıma ayak bastığımda ardımda bıraktığım bedeni daha da özlemiştim. Chris öyle bir yer edinmişti ki bende yanımda olmadığı her dakika zehir gibi geliyordu.
Kasabaya döndükten birkaç hafta sonrasında kahvehaneye doğru ilerlerken gazete okuyan insanlar bir gazeteye bir de bana bakıyordu. Neden bakıyorlar diye kendi kendimi sorgularken en sonunda kahvehaneye girdiğimde masada duran gazeteye ilişti gözlerim. Hazır fazla müşteri de yokken alıp incelemeye başladım. Köşe yazılarında tanıdık bir yazı ile karşılaştığımda nasıl bir tepki vermem ve ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Çünkü benim yazdığım ve imzamın bulunduğu kısa bir yazı gazetede yayınlanmıştı. Chris artık yazılarımın yayınlanabilecek seviyeye geldiğini söylediğinde gerçekten yayınlayacağını düşünmemiştim.
Ve Chris sayesinde adım adım ilerlediğim yazarlık serüvenimin en önemli adımını da yine onun sayesinde atmıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
give me something | chanlix
Fanfiction"Sevgilim, bana tutunabileceğim bir şey ver. Hiçbir şeye sahip değilim, seni kaybettiğimden beri." |skzinthefest 2020|