V (F)

795 117 76
                                        

Nerede kalmıştık?
Masamın başına oturup da bir şeyler yazmayalı hayli uzun zaman oldu. Ne yazma hevesi ne de yaşama hevesi kaldı içimde. Sanırım en son yazarlık serüvenimin en önemli adımından bahsediyordum. Öyleyse devam edelim kaldığımız yerden. Chris yarım bırakılan her şeyden nefret eder, bu yüzden işimi hakkıyla yerine getirmeliyim.

Ne diyordum?

O günden sonra gazetede yayınlanan her kısa yazım fazlasıyla beğeni topladı. Röportaj için birçok kişi ziyaretime gelmiş, birçok kişiden de teklifler almıştım. Kasaba halkı beni fazlasıyla benimsemiş ve gözlerinde yüceltmişti. Hayatım oldukça düzenli ve hayal edemeyeceğim kadar güzel ilerlemeye başlamıştı. Büyükbaba ve büyükanneyi kaybettikten bir süre sonra Chris'in yanına taşınmıştım. Açık söylemek gerekirse, her ne kadar onlarla güzel anım olmasa da kendi kanımdan son kişileri kaybetmek içten içe üzmüştü beni. Chris bu zamanda oldukça yardımcı olmuştu bana. Daha kolay atlatmıştım her şeyi onun sayesinde.

Sevgili olduğumuz basına yansıdıktan sonra her şey daha da ilginçleşmişti. Nefret ve tehditler aldığımız kadar sevgi ve destek de alıyorduk insanlardan. Birlikte verdiğimiz birçok röportaj ve gittiğimiz birçok davet de işin cabası.
Öyle böyle geçti yıllar. İlişkimiz fazlasıyla ilerlemişti. Evli değildik ama evli çiftler nasılsa biz de öyleydik. Chris gazetede yayınlamak adına birçok yeri gezmeye ve düşüncelerini yazıya aktarmaya devam ediyor hatta bazen ben de ona eşlik ediyordum. Onunla birlikte birçok güzel yeri görmüş ve birçok güzel anılar biriktirmiştim.

İlk kitabımı yazmaya başladığım sıralarda Chris tek başına yine başka güzel yerleri görmek adına yolculuğa çıkmıştı.
Gittiği yer fazlasıyla uzak olduğundan bir süre orada kalacaktı bu yüzden sık sık bana mektuplar gönderir ve beni ne kadar özlediğinden bahsederdi.
Fazlasıyla özlem ve hüzün doluydum. Yalnız kalmanın beni bu hale getirdiğini düşünsem de aslında yalnız kalmanın yanında hissettiğim farklı şeylerden dolayı da kötü bir duruma gelmiştim. Hissediyordum, bir şeyler olacaktı ve Chris yanıma gelene kadar da bu hislerden asla kurtulamayacaktım. Ne kadar bu durumdan gönderdiğim mektuplarda bahsetmesem de Chris beni görmediği halde yazdıklarımdan bir sıkıntı olduğunu anlayabilecek biriydi. Bir hareketimden tutun bir kelimeyi yazışıma kadar o an ki hislerimi anlardı. İyi bir gözleme sahip değişik bir adamdı.
Her neyse, bazı şeylerin ters gittiğini anlamıştı ve son mektubunda daha erken döneceğini ve geldiğinde bana sıcak bir sarılma vereceğini yazmıştı. Gülümseyerek okuduğum mektubu masamın kenarına koysam da içimdeki sıkıntı bedenime kök salmıştı bir kere. Zehirli sarmaşıklar sarmıştı kalbimin etrafını.

Chris'in eve döneceği güne derin bir hüzün ve soğuklukla uyanmıştım. Gün içinde birçok işi halletmiştim ve ilk kitabımın son sayfalarını düzenliyordum. Gözlerim duvarda asılı olan saate gidiyordu sürekli işimi yaparken. Öğlen gelir, ikindin gelir... Her geçen saatte kendimi pencerenin önünde buluyordum. Ve her geçen saatte içimdeki sıkıntı artıyordu.

Akşam dokuz suları kapı çaldı. Kapı çaldı çalmasına ama neydi bu his böyle, sanki kalbimi söküyorlardı. Sanki o zehirli sarmaşıkları ateşe vermişti biri, içim yanıyordu.
Yavaşça ilerlediğim kapıyı en sonunda açtığımda kapımda Chris'in olmasını beklerken polisleri görmem ile gözlerim yaşlarla dolmuş bedenim kendini yere bırakmıştı. Kollarımdan tutup beni ayaklandırdılar ve bana açıklama yapmaya başladılar ama ben onları duymuyordum bile. Kanımın akışı kulaklarımda uğultuya sebep oluyordu. Karşımdaki iki polis sadece dudaklarını oynatır gibiydi.

En sonunda biraz sakinleştiğimde her şeyi açıklamaya başladılar. Büyük bir tren kazası gerçekleştiğini ve o trenin içinde Chris'in olduğunu söylemişlerdi. Beni bir yere götürmek üzere arabaya bindirmişlerdi sonra. Bense ne ağlıyordum, ne başka bir şey yapıyordum. Şoka girmiştim ve sadece boş boş etrafıma bakıyor, bir başkasının yönlendirmeleriyle hareket ediyordum.

Hayat benim için durmuştu.

Sonunda hastaneye getirmişlerdi beni.
Soğuk odanın içinde bembeyaz teniyle karşımda yatıyordu bedeni. Titrek ellerimle yüzüne dokundum bu oda kadar soğuktu.

"Çıkarın buradan. Çok soğuk burası baksanıza nasıl üşümüş. Neden buraya koydunuz onu? Chris hadi uyan. Hadi kalk gidelim."

Dakikalarca uyandırmaya çalıştım. Üşümesin diye bedenine sarıldım, ben üşüdüm.
Sonrası silik silik doğruyu söylemek gerekirse. Ne yaptım, ne söyledim hiçbir şey hatırlamıyorum.
Hayatıma anlam katan sevgilimi kaybetmiştim. Artık hiçbir şeyin değeri yoktu gözümde.

Yanında götürdüğü eşyalardan geriye kalanları teslim ettiler birkaç gün sonrasında. Chris'i derinliklere teslim ettikten sonra evimize kapandım. Aylarca ne dışarı çıktım, ne de bir insan yüzü gördüm. Tek gördüğüm yüz Chris'ti, onu da fotoğraflarından görüyordum.

Bir gün çalışma masasının çekmecesinde benimle ilgili yazdığı birkaç yazıyı bulmuştum. Okudum, ağladım ve bu döngüyü bir süre böyle devam ettirdim. Sonra bana teslim edilen eşyalara ilişti gözüm. Gözyaşlarımı silip eşyaların yanına gittim. Kokusunun sindiği birkaç gömleğe sarıldım. Son gittiği yer için yazdığı birkaç yazıyı okudum. Ve sonra büyükbabasından ona kalan defteri aldım elime. Gidilecek son birkaç yerin kaldığını farkettim incelerken. Öyleyse Chris için bu son yerleri de gezip görmeli ve hayalini yerine getirmeliydim.

Birkaç gün kendimi toparladıktan sonra ufak bir çanta hazırladım. İçine Chris'in gömleklerinden birini de koymayı ihmal etmedim. Ve çıktım uzun bir yola. Gittiğim yerlere dair yazıları gazetede yayınlattım. Gittiğim yerlerde birçok insan üzüntüme ortak olurken birçoğu da hayat arkadaşımı kaybetmeme hiç aldırmadan gezip tozduğum hakkında zırvalıklar ortaya atmıştı.

İnsanlar üstüne vazife olmayan şeyler hakkında ne çok fikir sunuyorlar öyle değil mi?

Şimdi eski defterde yazan son gidilecek yere ulaşmak üzereyim. Üzerimde Chris'in gömleği var. Kokusu burnuma her ulaştığında gözlerimin dolmasına engel olamıyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Bir zamanlar ulaşamayacağım yıldızlar şimdi ayaklarımın altında ama ulaşamayacağım bir başka yıldız var artık.
Adı Bang Christopher Chan. Sarı saçları, uzun paltosu ve orta boy bir çantası vardı. Gülümsediğinde yanaklarında çukurlar oluşuyordu. Karadelik miydi neydi onun gibi içine çekiyordu insanı sanki.

Chris, benim güzel sevgilim. Ah, nasıl özlem doluyum, nasıl harabeyim bir bilsen.

Defterdeki son yeri de birkaç gün içinde gezip, insanlarıyla tıpkı Chris gibi sohbet edip, yazdığım yazıyı da gazetede yayınlattıktan sonra otel odama geldim.
Güneş batmak üzereydi. Gökyüzü siyaha boyanana kadar ağladım içli içli.

Hayalini tamamladım sevgilim. Artık ne yapmam gerektiğini inan bilmiyorum. Yaşamaya devam etmek öylesine zor ki. Beni hayal kurmaya alıştırdığın için sana çok kızgınım, benim hayallerim gerçekleşmez ki. İçinde bulunduğun bir sürü hayalim vardı. Bir kez daha hayal kurmanın bana haram olduğunun bilincine vardım. Ne çok inanmıştım oysaki gerçekleşebileceklerine.

Üzerimde beyaz gömleğin, kokun her yanımı sarmış. Rüyalarıma da uğramıyorsun hiç. Oysa nasıl misafir etmek isterim seni.
Fazla bir şey istemiyorum, sadece rüyama girsen yeter. Çünkü yüzünü bir kez daha görsem, mutlu bir adam olarak öleceğime eminim. Orada tek başına üşüdüğünü hissediyorum. Söyle bana neden bir sonu olmalıydı her şeyin?

Elimde sayamayacağım kadar ilaç var şimdi.

Sevgilim, bana tutunabileceğim bir şey ver.
Hiçbir şeye sahip değilim, seni kaybettiğimden beri.

***

-red

give me something | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin