Kime sorsanız aslında, kimse anlamazdı ne oldu. Ah, eminim sizin çoğunuz da anlamadı ama olay da bu ya! Bazı söylenen sözler o kadar güzel ve özeldir ki, sadece tek kişi anlar.Miyaların anlaşma şekli de buydu işte. Sadece biribirlerinin anlayabilecekleri şeyler söylerlerdi, iltifat etmek veya sevdiklerini söylemek istediklerinde. Başkalarına benzemeyi sevmezlerdi ve zaten birbirlerine benzemek ile kutsanmışken, başkalarına benzemenin ne anlamı vardı?
Atsumu'nun kendisini sevdiğini söylediğinde ise ne kast ettiğini sadece Osamu anlamıştı. Onu kendisinden başka kimsenin tatmin edemeyeceğini söylerken anlayan yine sadece Osamu'ydu, çünkü kast ettiği kişi oydu.
Atsumu kendisini sevdiğini söylerken, aslında kendinin diğer parçası olan ikizini kast ederdi. Sevdiği tek kişi kendisiydi, bir yandan da sadece ikiziydi. Çünkü aynı kişilerdi onlar. Tanrı onları kusursuz yaratmış ama ruhlarını ayırarak lânetlemişti. Ama onlar biliyordu bunu, onlar her zaman birdi. Bedenleri her birbirine bağlandığında, ruhları ayrı bedenlerde olsa bile ne kadar kusursuz ve mükemmel olabileceklerini kanıtlarlardı tanrıya.
"Kızaran yüzünü görmek çok güzeldi ama."
Yüzündeki oyuncu gülümseme ile konuşan Atsumu'nun ardından Osamu ise arsızca sırıtmış ve yeniden derin ama kısa bir öpücük vermişti kardeşine.
"Neden daha fazla kızartmıyorsun o halde?"
Konuşmasının ardından ikizinin kalçalarını kavramış ve çoktan kendi yüksekliğine dayamıştı. Ağzından hafif bir inleme kaçan Atsumu hırsla dişlerini sıkmış ve kavgayı başlatan kardeşine kendini sürtmesi ile kendisinden daha büyük bir inleme bırakmasına neden olmuştu.
"Annemiz gelene kadar en fazla 2 saatimiz var."
"Bana yeter de artar bile."
"Sikeyim seni, Samu. Fazla açsın."
"Bende onu istiyorum ya,"
Ellerini boynuna dolayıp dudaklarını boynuna sürtecek şekilde konuşmuştu Osamu, kardeşini delirtmek gerçekten hoşuna gidiyordu.
"-ayrıca sadece sana açım."
Derin nefeslerini ortama bırakan Atsumu daha fazla kendini tutamadan ikizini belinden kavramış ve kaldırma girişiminde bile bulunmadan odalarına sürüklemeye başlamıştı. Tabii Osamu bunun olacağını bilip hazırlığını yaptığı için anında bir uyumla beline bacaklarını bağlamış ve kendisini yükselterek, kendi kalçalarını kavramış ve sıkmakta olan kardeşine yukarıdan bakmıştı.
"Hey Tsumu."
"Hm?"
Başı ikizinin göğsünde iken cevap vermişti Atsumu.
"Çok güzelsin."
"Yüzümü kimden aldığını düşün bir bebeğim."
Olduğu yerde tahrik olarak alt dudağını dişleyen Osamu kendisini kucağında olduğu bedene daha da sürtmüştü. Sertliğini, ikizi kendi karnında hissedebiliyordu bile artık.
"Söylediğin her söz beni benden alıyor, daha çok konuş."
"Ey Dilber-i Rana'm. Kelimelerimin göreni, sesini duyanı olmadıktan sonra boş ve kuru birer cümle onlar. Senin zihnin öylesine güzel ki, ne desem renkleniyor dudaklarında soluklandıktan sonra."
"Benim Güzeller Güzeli'm, her cümle güzel okunabilir, güzel söylenebilir ancak senin afet-i derya kelimelerin harici neler bir yüreği bu kadar narin titretebilir ki?"
Vardıkları yatağa sırt üstü bırakılmış olan Osamu; yavaş, narin ama bir o kadar kudurmuş hareketler ile üzerine çıkan kardeşini izlerken bile altındaki git gide artan ıslaklığa engel olamıyordu.
Birbirlerine uzun süredir dokunamamış olmanın açlığı, ayrıca şimdi yeniden birbirlerine bağlanacakları olmanın heyecan ve sabırsızlığı ile harmanlanmış ve alev almış bedenleri birbirleri için çığlık atıyordu.
Nasıl ki bir avcı, avının güzelliğini görüp onu arzulayan gözlerle süzer, Atsumu öyle izliyordu Osamu'sunu.
Nasıl ki sahibi tarafından göreceği ilgi için sabırsızlanır bir köpek, onun açlığı ile yanıp tutuşur, Osamu öyle süzüyordu Atsumu'sunu.
Birbirlerinin eline verdikleri tasmaları ile, sadece birbirlerinin dizginleyebilecekleri açıkları, ateşler içinde yanan gözleri ve bedenleri ile, kudurmuş iki tilki sadece birbirlerinin güzelliklerini süzmekle meşguldü o saniyelerde, sakin oldukları son saniyelerde. Çünkü başladıkları anda tanrılar bile ayıramazdı onları. Zaten hangi varlık, aciz bir insandan kutsal bir gök sahibine kadar, bu güzelliğe elini uzatmaya cürret edebilirdi ki?
Elini kardeşinin, ikizinin, sevdiğinin, günahı olan bu varlığın mükemmel yüzüne koyup orada gezdirdi Osamu. Onunla olmak kadar mutlu eden bir şey yoktu onu. Hafiften kendini yükseltti, tuttuğu yanağı da nazikçe kendine çekti ve vahşi bir öpücüğü başlattı o saniyede, dudaklarının birbirlerini bulduğu o saniyede.
Başlamak için ikizinin bu işaretini bekleyen Atsumu ise, hala yüksekte olmanın rahatlığı ile elini yavaşça kardeşinin altına atmıştı.
Oyalanmadı, sabrı yoktu çünkü. Önce pantolonundan, sonra iç çamaşırından soktu içeriye elini. Basit ve tahrik edici hareketlerden kaçınıyordu. Tatmin edemezdi bunlar Osamu'yu çünkü, biliyordu. Aslında, ikisini de edemezdi.
Sert ve hızlı hareketlerle okşamaya başladığı kardeşinin erkekliği ile, kendi ağzının içine inlenilmesinin keyfini çıkarıyordu. Bunları sadece kendisi duyabildiği için, çok mutluydu çünkü.
"Mmh... T-Tsumu, acele et..."
Dudaklarını dahi ayırmadan konuşan Osamu'nun emri, zaten açlıkla yanıp tutuşan kardeşinin kulaklarında yeni yıl çanlarının yüksek sesleri gibi yankılanmıştı. Herkese mutluluk veren çanlar, Atsumu'ya mutluluk veren sesler.
İndirdiği kendi pantolunu ile, erekte olmuş penisi daha da ortaya çıkmıştı sarışının. Kardeşinin altını çıkardı ve en sona kendi iç çamaşırını bıraktı.
Onu da çıkarmadan önce kardeşinin sırılsıklam olmuş olmasına rağmen hala damlatan penisini inceledi. Ufak bir kıkırtı bıraktı sessiz odaya. Yüzünü kaldırıp ikizine baktı. Karşılaştığı alevler içinde yanan yüz ile sırıttı ve kendi iç çamaşırını çıkarma işini biraz daha ertelemeye karar verdi.
________________________
Ya smutu ortadan bölmeyen de ne bileyim
Baktım çok uzun oluyor, bende ikiye ayırdım sıkmasın diye
Zaten peş peşe atıyorum