Mogan gölüne yüzümü dönmüş, ellerim hafif yukarı kalkık dizlerimi tutmuş, gözlerim yumulu halde sakinliği dinliyordum. Burası her zaman huzur verirdi bana. Gölbaşı zaten kendi halinde ve sakin bir yerleşim yeriydi ama her gün Kızılay'a işe gitmek baya kargaşaya dalmaktı. Hafta sonları çok bunaldığımda buraya gelirdim ve dingin şekilde evime dönerdim.
Dün yorucu geçmişti ve buraya gelmeseydim toparlayamazdım sanırım. Gözlerini kapatıp herşeye arkanı dönmek güzeldi. Ama bu dinginliğim bana yaklaştığını duyduğum ayak sesleriyle yerini tedirginliğe bıraktı. Sesleri dikkatle dinlerken ruh halimi vücuduma yansıtmamak için didiniyordum. Ayak sesi önce yaklaştı ve sonra belli bir mesafe sağımda durdu. Adımların sahibi anladığım kadarıyla oturdu ama aldırmamaya çalışıyordum.
"Neden taşındın?"
Bu soru zor tuttuğum sakinliğimi üzerimden atmaya yetti. Şaşkınlık duyarak gözlerimi açtım ve sesin sahibine döndüm. Gözlerini perdeleyen kırmızı gözlükleri ilk dikkat çeken şeydi. İlk düşündüğüm şey beni nasıl bulduğu olsa da sonra bu soruyu kendim yanıtlamıştım. Yaşadığımız ilçe çok büyük sayılmazdı ve Mogan buranın en çok tercih edilen yeriydi. Asıl soru onu dün orada görmemin nasıl mümkün olduğuydu. Ankara çok büyük bir şehirdi ve Ulus da en kalabalık yeriydi.
"Dün Ulus'ta napıyordun?" diye sordum onu cevapsız bırakarak.
"Hem Çamlıca kırtasiyeye gittim, hem de Hacı Bayram Veli hazretlerini ziyaret ettim" dedi gülümseyerek. Gözleri arada gözlerime kaysa da bunu yapmamak için uğraşıyordu.
"Niye özellikle Çamlıca kırtasiye?"
Normalde umurumda bile olmazdı ama o benim için değerliydi, kabul etmek istemesem de...
"Tarih arşivleri çok kuvvetli ve kendi özel bastığı kitapları çok seviyorum"
"Tarih ha?" deyip kafa salladım.
"Ben geçmişi severim, peki ya sen?" dediğinde başımı yana yatırıp gökyüzüne baktım. Benim gözüm oradaydı işte.
"Gelecek herhalde, bilim kurgu kafası" diyerek kendini cevapladı. Benim her hareketimi anlaması gerçekten ilginçti.
"Geleceği bilemezsin ama geçmiş hep yanındadır. Tarih tekerrürden ibarettir. Yani tüm anahtarlar geçmişte" dedi kısa süren sessizliği bölerek.
"Mesleğinin genetik mühendislik olduğuna emin misin?" dediğimde şaşırdı. Soru sormam beklemiyordu ki aslında bu bir soru da değildi.
"Şüphen mi var?" dedi gözlerini kısarak.
"Psikolog gibisin" dedim onu bekletmeden.
"Senin de kelimelerle aran iyi. Kısa ve öz derdini anlatıyorsun. Bir sayısalcıya göre fazla iyisin" dediğinde ona hak verdim.
"Ben sözelciysem sen de eşit ağırlıkçısın o zaman ha" * (Bilmeyenler için dipnot ; mimarlık ve genetik mühendislik sayısal bölümleri, psikoloji ise eşit ağırlık)
"Sen dün niye Ulus'taydın?" dedi sessizliği bölerek. Onu cevaplamamayı tercih ettim. O da bu işareti hemen aldı.
"Hacı Bayram Veli hazretlerine gitmeyi de çok severim. İçimi bir huzur kaplar, arada Abdülhakim Arvasi hazretlerine de uğrarım" dedi konuyu değiştirerek.
Bu konuşmayı sürdürmek istemediğim için ayaklandım. "Ben gidiyorum, eve gidip dinleneceğim, sana iyi eğlenceler"
"Görüşmek üzere o zaman" dedi istifini bozmadan. Ben de oradan uzaklaştım.
Ertesi gün
İş çıkışı aldığım randevu üzerine hastaneye gittim. Baş ağrılarım için nöroloğun kapısının önünde bekliyordum. Saatim gelince doktorun yanına girdim. Şikayetimi belirttikten sonra beni tomografi gibi bir takım işlemleri halletmeye yolladı. Tahlillerim çok bekletmeden çıktığında doktorla yeniden görüştüm. Hiçbir sorun olmadığını söyledi. Psikolojik olabileceğine inandığı için de psikiyatriste yönlendirdi. Yarına randevu ayarlayıp evime dönmek zorunda kaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH KAPÜŞONLU KIZ | Tamamlandı
RomanceKapüşonunun altına gizlemek istediği gözleri değil korkularıydı. İçine kapanık, sürekli siyah giyinen bir kız... Kendini ona adamış bir adam.... Bir anda hayatının en harika ve en berbat haberini alan Sıla ile yolları kesişen Can'ın hikayesi.... Şi...