medya, haechan'ın sonda mırıldandığı şarkı.
+ + +
Bugün o okula gidecektim. Gitmek zorundaydım. Kimsenin iğrenç hayallerini ve düşüncelerini çekecek son günümde bile değildim fakat üniversitenin de devam zorunluluklarının da bir sınırı vardı. Lanet olası; günlerce uyuyamayacak, kafeinlere boğulacak kadar çalışmam gereken sınavlar da. Yazın o olaydan sonra başlayan bu "şey"i de artık kontrol altına almam gerekiyordu.
Yapmam gereken tonlarca şey varken kendimi dakikalardır yatağımdan çıkmaya zorluyordum. Bu kez gün için planladığım şeyleri yapacaktım. En azından kendimi buna ikna etmiştim.
YAPILACAKLAR
-okula sinir krizi geçirmeden ulaşmaya çalış.
-derste uyuma.
-şu "şey"i yapmayı kes. en azından aniden olmasını engelle??
Düşündüklerime güldüm. Kendimi 2 saate kalmadan nasıl hayal kırıklığına uğratacağımı biliyordum. Daha fazla kendimle konuşmamak için banyoya doğru gitmeye başladım.
+ + +
Otobüs durağında beklerken yapılacaklar listemin ilk maddesine uymak için zahmetli bir çabaya girişmiştim. Son ses müzik dinleyerek hiçbir şey duymuyordum. Zahmetliydi çünkü çok sesten nefret ederdim ama bugünü gerçekten iyi geçirmek istiyordum. Ben durağa geldiğimden beri gelen üçüncü otobüs de okuluma giden otobüs değildi, tabi ki. Kulaklarım kanayana kadar son ses müzik dinlememi ilahi (?) güçler de keyifle izliyordu anlaşılan.
Sonunda dördüncüsü, okuluma giden ve bulunması zor bir nimetmişçesine yarım saatte bir gelen o otobüstü. Gözlerimin parıldadığına çok emindim. Uzun zamandır gün içinde sinirlenmeden, hayıflanmadan önce sevindiğim ilk gündü bugün. Uğraşlarım belki de karşılığını alacağa benziyordu.
Biner binmez arkalarda boş birkaç yer olduğunu görüp oraya doğru adımlamaya başladım. Oturup başımı cama yasladım. Salak gibi görünsem de kafamı böyle yasladıktan sonra sarsılmasından garip bir şekilde hoşlanıyordum. O sırada yanıma birinin oturduğunu hissettiğim için anında gerilmiştim. Boş olan onca yer varken buraya oturmalıydı gerçekten de(!) Ellerimi direkt kulaklıklarımın üstüne koydum ve camdan gözlerimi ayırmamaya çalıştım. Ama işte, her şey beni bulacaktı. Beni bulmak zorundaydı. Omzumdan dürtüldüm. Derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Bugün iyi bir gün olacaktı ve ben insanlarla sağlıklı iletişim kurmaya dönecektim. Kulaklıklarımdan ellerimi indirdim ama çıkarmaya daha cesaretim yoktu. Bu yüzden göz teması yeterliydi. Kahretsin ki ağız okumakta berbattım, akıl okumanın aksine...
Bir şeyler söylüyordu ve ben bir gram anlamıyordum. Ellerim birden o kadar terlemeye başladı ki kendimi şimdi şu camdan dışarıya fırlatacaktım. Gözlerimi kıstım, gülümseyerek kafamı yavaşca sallamaya başladım. Yapacak neyim vardı ki. Kulaklıklarımı çıkardığım an beynim hoşafa dönecekti. Karşımdaki kişinin benimle aynı yaşlarda olduğunu yeni yeni kavrıyordum. Evet şimdi derin nefesler almaya devam et, odaklan. Gözlerimi ağzına çevirip anlamaya çalışmaya çalışıyordum ki gerçekten çok odaklanmış olmalıyım, kulaklığıma giden ellerini görmemiştim bile. Birden sol kulağımda hissettiğim boşluk daha fazla paniğe yol açtı. Artık bacaklarım da titriyordu. Aniden sesini duydum. Aklından önce.
"Of! Belki de gerçekten gitmem gereken yerden uzaklaşıyorum. Lütfen sadece bu otobüsün Seoul Üniversitesine gidip gitmediğini söyle."
O an idrak edemedim. Beynime patır patır düşen kelimeler yoktu. Benimle konuşuyor, göz teması kuruyor ama aklından geçen hiçbir şeyi duymuyordum. Bugün evrene en iyi pozitif enerjiyi ben yollamış olmalıydım. Şimdi de kendimi sevinçten atmak istiyordum bu camdan. Ben bunları düşünürken karşımdaki kişi beni sarstı.
"LÜTFEN! İYİ BİR İNSAN OL VE SORUMA CEVAP VER!"
Üç saniye geçmişti belki de ama soru sorduğu çoktan çıkmıştı aklımdan. Gözlerine bakmaya devam ederek yavaşca kafa salladım. O da derin bir nefes vererek koltuğa yaslandı. Şimdi fark ediyordum ki dilinde biraz aksan vardı ve ben biriyle diyalog şeklinde konuşmayalı aylar oluyordu. İŞTE! Otobüste sinir krizi geçirmedim ve üstüne biriyle (jestlerle de olsa) diyalog kurdum. Bugünü günlüğüme altın renkli kalemlerle yazmalıydım.
Kulaklığımı geri takmadan önce bir şey denemek için bana doğru dönük olan yaşlı bir kadınla göz göze gelmeye çalıştım. Tanrım! Az önce yaşanan şeyin bana birden bu kadar cesaret yüklemesine aldırış etmeden gözlerine bakıyordum. Şaka gibiydi. İki saate kalmaz kendimi hayal kırıklığına uğratacağım derken şimdi biriyle göz göze gelmeye çalışıyordum! Akıl alır gibi değildi. Ve bum! Kadın gözlerime bakar bakmaz bir yere tutunma ihtiyacı hissettim. Oturduğum koltuğun önündeki demirleri sıkı sıkıya kavrayıvermiştim. Beynim çatlayacak gibiydi. Bu bağı nası keseceğimi bilmemek... Hayır camdan fırlatmayacaktım kendimi. Bu kadar salak olduğuma inanamıyordum. Sadece biriyle bu lanet şeyi yaşamadığım için "geçti" sandığıma inanamıyordum.
Yanımdaki çocuk omuzlarımı ikinci kez tutarak beni kendisine çevirmeseydi o yaşlı kadının düşünceleri üstüne kendi aptal beynimin düşündüğü şeylerden beynim adeta patlayacaktı.
"İyi misin?"
Başım aşağı eğik ellerime bakıyorken kafamı salladım tekrar. Teşekkür etmeye çalıştım ama sesimin çıkması için boğazımı biraz zorlamam gerekiyordu. Kısa bir öksürükten sonra, "Teşekkür ederim." demeyi başarabildim.
"Ah, hiçbir şey yapmadım. Kıpkırmızı oldun, damarların bile çıktı. Kalp krizi geçirdiğini düşündüm. Öyle sarsarak çekiştirdiğim için kusura bakma."
Ona beni sarsmasaydı burada krizden daha fena şeylerin olabileceğini söylesem neler düşünürdü acaba. Ama bugün bu kadar salaklık yeterdi.
"Önemli değil." dedikten sonra omzumu silkip boştaki kulağıma kulaklığımı tekrar taktım.
Bir yanım aptallığıma gülmeden edemiyordu. Diğer yanım cesaretim için sırtımı sıvazlamaktan geri durmuyordu. Gün başlayalı çok olmamıştı ama o kadar yorulmuştum ki. Okula son bir durak kalmışken dinlediğim müziğin biraz da olsa keyfini çıkartmak için mırıldanmaya başladım. Umarım eve sağ salim dönmeyi başarabilirdim.
"i want to be free"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunset + markhyuck
FanfictionAdı Mark'mış. Tüm yol boyunca beni izlemiş. 17 müzik boyunca. Tatlıymışım ben. Ve görüşürmüşüz.