Tamı tamına 7 yaşındaydı. 1. sınıfa başlamasına bir ay kalmıştı ancak o daha okula başlamadan okuma yazmayı öğrenmişti. Zeki bir çocuk olacağı daha bebekken belliydi zaten. Ama şuan neden koskoca parkta yanında bugün 30'una basmış olan babasıyla oturduğunu halen anlamamıştı.
Oysa şuan bir pastanede doğum günü pastası kesiyor olabilirlerdi. Kafasını yavaşça yanındaki babasına doğru çevirdi. Babasını gerçekten seviyordu ama onunla her yönden yarışma savaşını sonlandıramıyordu. Babası 'kas yığını' tabirinin ta kendisine sahipti ve birçok kadının baktığında iç geçirdiği sureti kendisini bile hayran bırakıyordu. İçinden "babamın oğluyum, büyüyence bende onun tıpkısı olacağım." Diye geçiriyordu hep.
Yanındaki heybetli adamı taklit ederek bacak bacak üstüne attı ve ellerini bacaklarının arasına gelişi güzel yerleştirdi.
Küçük çocuk babasının ciddi yüzünün aynısını takınarak "Doğum gününüz kutlu olsun Caner Bey." Dedi.
Adam karşı sokakta çizgi film karakteri kostümüyle broşür dağıtan çalışanlardan gözlerini çekerek yanında ki bücüre baktı. "Teşekkürler Giray Hanım." Giray Hanım mı?
"Ne hanımı baba ya." Diye sitem etti kıvırcık saçlara sahip şirin suratlı çocuk.
"Beni taklit ederek oturmaya çalışıyorsun onu anladımda. Hacı ben böyle mi oturuyorum?"
Çocuk bir süre babasının bacaklarına baktı. Adam ise bir kahkaha patlattı. Kadınlar bile bacaklarını böyle süzmemişti. Çocuk yerinde oynayarak sol ayak bileğini sağ dizine dayadı. İşte şimdi olmuştu.
"Giraycığım, oğlum babana kimse benzeyemez. Eşsiz olduğumu biliyorsun değil mi yavrucum? O yüzden beni taklit etmeyi kes. Aramızda dağlar kadar fark var." Babası elini saçlarından geçirirken gülümseyerek söylemişti bunu. Ama oğlunun kendisi gibi hazır cevap olduğunu unutmuştu.
Küçük çocuk parmaklarını dizlerine vurdu ve karşı parkta yaştlarının oynadıkları oyunları izliyordu. "Baba," dedi babasının dikkatini çekmek adına. "Aramızdaki tek fark kıvırcık olan saçlarım ve seninki kadar büyük olmayan..." dediği gibi babası yerinde dikleşti.
"Hop hop hop," derken bir yandanda etrafını kontrol etti. "Oha lan, topum içindeyiz."
"Yok artık, sadece boyunun ne kadar uzun olduğunu söyleyecektim baba ya." Çocuk içten içe kahkaha atıyordu.
Caner yerinden kalkıp bankın kenarındaki poşetleri eline aldı. Bir yandanda oğluna laf yetiştirmekten geri kalmıyordu. "Tabi tabi, neyin boyundan bahsediyordun acaba?"
Giray'da ayağa kalkmış babasının yanından sakin adımlarla yürüyordu. "Çok sapık düşüncelisin baba."
"Giraycan, bu gibi iltifatları severim bilirsin ama bazen hormonlarınla logo gibi oynadığını düşünüyorum yavrucum ya."
"Anlamadım baba?" Dedi çocuk meraklı bakışlarını babasına yöneltirken. O sırada kaldırım çıkıntısunı görmediği için tam düşecekken Caner boşta kalan eliyle hızlıca kolundan yakaladı. Oğlunu kolunun altına doğru çekip eliyle kıvırcık saçlarını dahada karıştırdı. Bir yandanda birbirleriyle didişmekten vazgeçmiyorlardı. Caner baba denilen şeyin böyle olmaması gerektiğini biliyordu ama yapabileceği birşey yoktu. Daha kendisi çocukluğundan çıkamamışken ellerine verilen bu marul kafayla hayatı kaldığı yerden devam ediyordu.
(^.^)
Üstünde tepinen kızını görmezden gelerek kolunu yanınadaki yastığa sardı.
"Baba kalk!" diye bağırdı küçük kızı. Sırtına çıkmış küçük ayaklarıyla etini çiğniyordu. Adam bundan memnun görünüyordu. Sabah sabah güzel bir masajdı doğrusu. Kızı son dokunuşunu yaparak trambolinde zıplarmış gibi kendini babasına bıraktı. Kendisine yavaş gelen bu zıplayışla bir yandan "Alışveriş!" diye bağırmıştı ki babasının boğuk inlemesiyle korkuyla gözlerini kapattı.
Adam yavaşça başını döndüremeden kızı hızlı adımlarla bağıra bağıra odadan dışarıya attı kendini. Mutfağa girdiğinde ise nefes alışverişini düzenleyip buzdolabını açtı. Babasını memnun etmeliydi. Evin Ukranyalı güzel hizmetlisi bugün izinliydi ve tüm işler baba kıza kalmıştı.
On beş dakika sonra 6 yaşındaki küçük kız yapabildiğinin en iyisini başarmıştı. Tekrar babasının odasına girdiğinde yüzündeki sırıtışı bozmadan seslendi. "Babacığım, sana kahvaltı hazırladım."
O sırada belindeki havluyla banyo kapısından çıkan adama gülümseyip mutfaktaki masaya oturmaya gitti.
Adı Minel olan küçük kız kutu meyvesuyunu içerken babasıda üstündeki takım elbiseyle içeriye girdi ve kendine kahve yapmak üzere tezgahın başına geçti. Suyun ısınmasını beklerken kalçasını dolaba yaslayıp kızıyla konuşmaya başladı.
"Bugünde Fatma ablan gelecek tamam mı? Uslu dur, yaramazlık yapma."
Minel elindeki ekmeği reçele sürecekken durdu. "Ama ben seninle alışverişe gitmek istiyordum Ural Bey" dedi. Ses tonundan ne kadar üzüldüğü belliydi.
Ural elindeki kupayla masayı süzdü ve şirkette kahvaltı yapma kararı aldı."Başka zamana küçük hanım." Diyerek kızının burnunuda sıkmayı ihmal etmedi.
Küçük kız hüzünle karışık gülümsedi. Babasının işini sevmiyordu. Ama zengin olmalarını seviyordu. Paraları olmasa nasıl alışveriş yapıp kendine ciciler alacaktı. Hah! Birde kreşteki Melis'e hava atamazdı. Bir şekilde Fatoş'u ayartıp dışarı çıkarmalıydı.
(^.^)
"Tamam,görüşürüz,öpüyorum."
Telefonunu kapatarak elindeki sakızı arkadaşına uzattı.
"Ben gidiyorum." Derken bir yandanda çantasını omzuna asıp kolsuz elbisesinin kemerini düzeltti.
"Nereye Tanem?" Diye soran arkadaşına cevap bile veremeden dışarıya fırlamıştı.
23 yaşındaki genç kız yazın bitmesine az kalmış, günlük güneşlik havada sevgilisiyle sinemaya gidecekleri için mutluydu. Şu aralar araları limoni olsada alttan alan hep Tanem olduğu için tatsızlık olmuyordu.
Bulduğu ilk taksiye atlayıp şoföre adresi söyledi. Sevgilisi Mert ile üç aydan fazla bir süredir çıkıyorlardı ve açıkçası Mert'in ondan önceki hayatı da düzgün sayılmazdı. İlk başlarda bu şüphelendirsede şimdi kalbinin bir yanı ondan gelecek hiçbir zarara üzülmeyeceğini söylüyordu. Bu içindeki aşktan değildi,tam aksine boşvermişliktendi.
Taksi durduğunda parasını ödeyerek aşağı indi. On dakika sonra baya kalabalık olan alışveriş merkezinin sinema katında Mert'i bekliyordu. Her zamanki gibi bekleyen taraftı...
Ayakta, köşede bir yerde beklerken artık sıkıldığını farketti. Biraz bilet satış yerine doğru ilerlediğinde film seçmeye başladı.
Bir kaç kadın kendisini ittirip dururken iyice sinirleri oynamıştı. O sırada telefonu çalınca Mert'in olduğunu zil sesinden anlamıştı.
"Alo, Mert."
"Güzelim, patron salmadı ya." Dedi genç adam sesinede bu üzgün haberin tınısını yerleştirmişti.
Tanem hafifçe dudaklarını büzüp kaşlarını kaldırdı. Nedense bu açıklamaya hiç şaşırmamıştı.
Önünden bir kadın geçmek için izin istediğinde bir adım gerilemiştiki küçük bir şeye çarptığını idrak etmesi zaman almadı.
O sırada Giray ve Caner, Tanem'in tam arkasında bilet almak için sıra olduğunu zannedip bekliyordu. Giray yüzüne sert bir şekilde çarpan yuvarlak popoyla gülmeye başlamışken babasınında elini sıkmıştı. Caner kafası eğik bir şekilde Giray ile gülüşürken "Afedersiniz." Diyen naif sesi duyduklarında ikiside başını kaldırıp karşılarındaki güzelliğe baktılar. Biri 1.85 boyunda, diğeri ise 1.25 uzunluktaki iki yakışıklı, genç kızın suratına bakarak aynı şeyi utanmadan söylemişlerdi.
"A-aaa, ne güzel kız, keşke bizim olsaa..."
:)
Umarımım beğenmişsindir. Beğendiysen, yeni bölüm için vote tuşuna basar mısın? :) (yorumda bıraksan çok şahane olur valla.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babalar ve Çocukları
Humor"Şimdi anladığım doğru mu?İkinizde benden bir şans istiyorsunuz?" diye sordu karşısındaki iki adama.İkiside hızlıca başını salladı. Genç kız derin bir nefes aldı."Ama ben ikinizide sevmiyorum.Ayrıca benim zaten bir sevgilim var." İki kas yığınıda b...