Halı Yıkama

39 4 3
                                    

"Sus bi sus." Diye fısıldadı dibindeki oğluna.
Gizli numaradan, tanıştığı yeni kızın ablasını aramışlardı ve her an açmak üzereydi. Biraz daha çaldı ve telefon yüzlerine kapandı.
"Git köşeye zıbar Giray. Gözlerin kapandı nerdeyse hala uyanık kalma çapasındasın." Diye sahte bir kızgınlıkla oğluna kızmayıda ihmal etmedi.
Giray ise mahmur sesi ve gözleriyle cevap verdi."Bana ne ya bende merak ediyorum." Ardından babası gibi orta parmağıyla kızın ablasının numarasını tekrar tuşladı.
"Düzgünce işaret parmağınla tıkla şuna." Dedi Caner yeniden sahte kızgınlıkla.
"Bana ne sende öyle yapıyorsun."
"Lan marul kafa. Benim parmakların en uzunu o. İşime gelende o dolayısıyla. Bir de seninkilere bak. Ulan baş parmağın bile diğerleriyle aynı boyda, tuhaf yaratık."
İkisi tartışmaya dalmışken telefonun açıldığını ve bu tatlı tartışmalarının dinlendiğinden haberleri bile yoktu.
Giray kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü. "Kalbimi kırıyorsun, baba." Derken gerçekten ağlayacakmış gibi duruyordu.
Caner telefona yan bir bakış atınca şok içinde Giray'ın ağzını kapattı. Ardından telefona döndü. Telefonu sonunda açmışlardı.
"İyi günler hanımefendi." Diye başladı söze.
Karşıdan uzun bir süre ses gelmedi. Tam ümidi kesmiş olduğu anda ise "Buyrun." Diyen naif ses.

Bu dünki kız değildi. Ses uyumu yoktu bir kere. Caner'ide hiç etkileyememişti.
Bir yalan uydurmak gerekti. Ama nasıl? Evlerini bulabilecek yalan nasıl olabilirdi? Evet! Kesinlikle bulmuştu.


"Biz halı yıkamadan arıyorduk. Yarın öğleden sonra halılarınızı getiriyoruz, efendim." Diyerek kıs kıs güldü. Oğlu Giray'sa yanında gözleri kapandı kapanacak bir şekilde gülümsüyordu. Hızlıca oğlunun yanağına bir öpücük koydu.


Karşı taraftaki kız ise anlamaz bir şekilde telefona bakıyordu. "Biz halı göndermedik ki?" Derken şaşkındı. "Ayrıca Halı yıkama merkezleri ne zamandır müşterilerini gizli numaradan arıyor."


Caner o zaman pişman olmuştu. Bu yalan önceden aklına gelseydi hiç bu işe kalkışmazdı ki.
"Şaka yapıyor olmalısınız. Gerçekten affınıza sığınıyorum. Galiba bizim veletler telefonun ayarlarıyla oynamış olmalı."

"Bir dakika anneme sormalıyım." Dedikten sonra telefondaki kız annesine seslendi. "Biz halı yıkamaya halı gönderdik mi?"


Caner için bittiğinin anı buydu işte. Şuan bitmişti. Ölmüştü. Ya polise şikayet ederlerse. Ya oğluyla birlikte onu müebbet hapis cezasına mahkum bırakırlarsa diye düşünürken o kutsal anne EVET cevabını verdi. Caner şok üstüne şok yaşarken kahkaha atmamak için zor duruyordu.


"Efendim, biz adresinizin yazılı olduğu kağıdı kaybetmşiz, kusura bakmayın gerçekten. Adresi tekrar rica edebilir miyim?" Caner için bu kadar kibarlık fazlaydı cidden. Çabucak şu işin bitmesini istiyor ve dünkü tanrıçasına kavuşmayı hedefliyordu.


Kız bu sefer sorun çıkarmadan adresi verdi. Caner'de masanın üstünden bir kağıt alıp adresi yazdı. İyi dilekler sunup telefonu kapattıktan sonra ise ayakta durup öylece gülümsedi. Ve aniden gelen bir duygu patlamasıyla yerinde zıpladı. Hala on sekizlik genç gibi hissetmesinde bir mahsur var mıydı?


Gözü yerde başı bir kolunun üzerinde uyuya kalmış oğlunu görünce tekrar gülümsedi. Yavaşça onu kucağına alıp yatağına kaldırdı. Üstünüde örttükten sonra alnına öpücük kondurdu. Ve uyanıkken yüzüne karşı değilde o uyurken kulağına fısıldadığı cümleyi söyledi.
"Seni seviyorum, marul kafa."

***

Ertesi sabah Caner uyandığı gibi üzerine kot pantolonunu ve mavi gömleğini geçirdi. Giray'sa daha gözlerini açamıyorken babasının zoruyla giyindirilmiş, üstüne kahvaltı etmeden dışarıya çıkartılmıştı. Baba oğul mütevazi, siyah renk arabalarına atladıkları gibi kendilerini halıcıda buldular. Caner yeşil ve kahverengi tonlarında bir halı seçerken, Giray ise babasıyla zıtlaşmış ve örümcek adamlı halıyı almakta ısrar etmişti.

Caner sonuç olarak ikisini de almak zorunda kalmış ve rulo yapılan halıları bizzat kendisi taşıyarak arabaya sokmuştu. Öyle ki arabada yer kalmamıştı.

Yarım saat sonra nezih, temiz bir mahallenin orta halli bir apartmanının önünde durmuşlardı.

"En azından zengin ve şımarık bir Pelinsu çıkmadı be oğlum." dedi Caner gülümseyerek.

"Nerden biliyorsun annesiyle yaşadığını baba?" diye mantıklı bir soru attı oğlu da ortaya.

Caner köpek taklidi yaparak etrafı kokladı. Ve kahkaha atarak "Kokusunu alıyorum be marul kafa." dedi.

Giray inanmaz bir şekilde elini salladı. "Yav he he..."

Daha fazla konuşmadan arabadan indiler. Caner koca halıyı sırtlamak isterken arabanın içine yuvarlanmasına mani olamadı. Oğlunun laf sokuşu ise geç kalmadı. "Ne oldu baba, kasların mı sönmüş?" dedi gülerek.

Caner Giray'ın kafasına hafif bir şaplak attı her zaman ki gibi. "Susta şu çok istediğin halıyı taşı zibidi."

Büyük halı Caner'in omzunda, küçük halıda Giray'ın yüzüne yapışık bir halde eve doğru ilerlemeye başladılar. Arkada bir fon müzik olsa, komedi filminden alınmış bir kesitti sanki yürüyüşleri.

Kapının önünde durup derin bir nefes aldılar aynı anda. Ve Caner boştaki eliyle zile bastı. Karşısında o gün ki güzelliği görmek istiyordu. Fakat kapıyı yüzü buruşuk, moruk, yüzü somurtan bir teyzenin açması tüm hayallerini yıkmıştı.

"Biz halı yıkamadan gelmiştik." dedi Caner ortamı yumuşatmak isteyen ses tonuyla.

"Biz halı falan vermedik bir yere." dedi meymenetsiz kadın.

Caner içinden sabır çekip tam cevap verecekti ki kadının arkasından bir el omzuna dokundu. "Kimmiş o babaanne?" dedikten sonra sarı saçlı, o gün sinemada gördüğü güzelliği anımsatan yüzüyle, ablası olduğunu tahmin ettiği kız kafasını uzattı.

İlk Caner'in omzundaki halıyı görüp gülümseyen genç kadının gözleri Caner'e döndüğünde şaşkınlıktan dilini yuttu. Ne zamandır, halı yıkamacılar bu kadar yakışıklı oluyordu? Adama dalıp gitmişken yandan onun yüzünü hizasında el sallayan küçük eli görünce kafasını oraya çevirdi. Küçük, kıvırcık saçlı çocuk ona doğru el sallıyordu.

"Ben de buradayım, bende halı getirdim!" diye seslendi Giray. Kadının bakışlarına sinir olmuş, babasını kıskanmıştı. Neden ona çok yakışan mavi bir gömlek giymişti ki, şimdi tüm kızlar ona bakacak, Giray'ı deli edeceklerdi.

Tanem'in ablası Sinem gülümseyerek Giray'a yaklaştı ve çocuğun yere dayayıp taşımakta güçlük çektiği halıyı onun elinden aldı. Ardından saçlarına dokunup gülümsedi. "Sen ne tatlı bir şeysin böyle, şu saçlara bak."

"Teşekkür ederim. " diyen Giray'a aldırış etmeyen Caner kıza dönüp "Halıları nereye bırakalım?" diye sordu.

Sinem sevgilisi olduğunu unutacak kadar telaşlanmıştı. Kekeleyerek "Şu köşe uygun." dedi. Caner eve adım atıp gösterilen köşeye gitti ve halıyı yere bıraktı. Bir yandan da gözleri Tanem'i arıyordu.

Tam nasıl bahane uydurup da bu evde yaşayıp yaşamadığını, evde olup olmadığını öğrenmeye çalışırım diye düşünürken  evin içinde bir ses yankılandı. Çığlıktı bu. Baya baya o gün ki duyduğu ve ömrü boyunca unutamayacağı ses çığlık atmıştı.

Gözleri fal taşı gibi açılırken ne yaptığını umursamadı ve ayakkabılarıyla sesin geldiği yöne koşmaya başladı. Bunu gören babaanne ise Caner'in arkasından bağırdı.

"50 yıldır bu eve ayakkabıyla girilmedi seni hayta. Çabuk geri dön ve evimi terk et."

Caner huysuz kadını duymuyordu bile. Geldiği yer mutfaktı ve tezgahın önünde gördüğü beden, kızın acıklı bir o kadar da şok olmuş suratı ona daha cazip geliyordu. Tanem'in sadece elinin kesildiğini görünce ise Caner'in dudakları hafifçe kıvrıldı. Ardından kızın üzerinde gördüğü ayıcıklı, kapri pijama kahkaha atmasına neden oldu.

Herkes mutfakta toplanmış  gülen adama ve şaşkınca etrafa bakan kıza bakıyordu.

Tanem ne diyeceğini bilemedi. Annesine, onu geçti babaannesine bunu nasıl açıklardı bilmiyordu. Elinden yere damlayan bir damla kan ile "Sizin burada ne işiniz var?" demesi  eş zamanlıydı. Sıra durumu ev halkına açıklamaya gelmişti.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 13, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Babalar ve ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin